Betül Memiş Haber Türk Gazetesi’nde yayınlanan son yazısında 2005 yılında kurulan İzmir Yenikapı Tiyatrosu’nu ve grubun sahnelediği “Imparatorluk Kuranlar” isimli oyunu kaleme almış. Sokak tiyatrosu formunda seyirciyle buluşan oyun Boris Vian’a ait. Betül Memiş İzmir Yenikapı Tiyatrosu ile yaptığı röportajda toplulukları ve yeni oyunları üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirmiş:
“İmparatorluk Kuranlar, Ege’li bir rüzgarın esintisinde, hem de 2012 En İyi Kadın Oyuncu, 2011 En İyi Yönetmen ve 2010 Vasıf Öngören Özel Ödülleri’ni kucaklayan İzmir Yenikapı Tiyatrosu perspektifinde karşımızda.
Geçtiğimiz ay, Yeditepeli şehir, şahane bir tiyatro ekibine ev sahipliği yaptı. Türkiye tiyatrosu, İstanbul tiyatrosu ve bu minvalde de Beyoğlu tiyatrosu kadrajında algılanadursun, Beyoğlu Hayalhane adresi; (özlediğimiz bir eseri, yeniden us’lara düşüren) İzmir’den bir tiyatro ekibini ağırladı. İşte Boris Vian’lı başladığımız muhabbetin öznesidir kendileri; İzmir Yenikapı Tiyatrosu… Ekip, üstadın İmparatorluk Kuranlar’ını sahneye taşımış.
* Yenikapı ekibinin, derdi ve tiyatro algısı nedir?
Laboratuar tiyatrosu olarak adlandırabileceğimiz tiyatromuz, birçok biçimi deneyerek yeniyi bulma amacını taşımakta. Halkların derdini, estetize ederken, özellikle geçmişte denenmiş ve bugün ilk defa ortaya çıkartılacak tarzlar bulmaya çalışmaktayız. Tam da bu amaçla sanatta, ötekiler için açılmış yeni bir kapı olma iddiasını taşıyarak adımızı, Yenikapı Tiyatrosu yaptık. İlerici bir değişimin aygıtı olma rolünü üstlenmek isteyen tiyatromuz, bunun için köyleri ve kent yoksullarının bulunduğu mahalleleri kendine sahne alanı olarak belirledi. Sokak ve köy seyirlik oyunlarla, bu alanlarda sanatımızı üretmekteyiz. Türkiye tiyatro tarihinde yaptığımız araştırmalar sonucunda, bizim gözümüzden kaçma ve belge yetersizliğimiz bir kenara bırakılırsa, tarih boyunca köylerde, en çok sahne alan tiyatroyuz diyebiliriz.
* Bugüne kadar, kaç şehirde buluşmalar yaptınız ve kaç köyde sahne aldınız?
Dersim, Malatya-Arguvan, Kırklareli, Denizli ve İzmir’de 158 köyde sahne aldık. Tiyatromuz, 8 sezonluk tarihi boyunca, önemli bir etkinliğe de imza attı. 3 ayrı kıtada, aynı gün ve saatte oyun oynadık. Avrupa Turnesi’nde, ‘İsyan’, Afrika Fas-Agadir Festivali’nde, ‘Arka Bahçe’ ve İzmir’de de ‘Umut’ adlı oyunlarımız, aynı anda sahne aldı.
* Köy şenlikleri, festivaller ve tiyatro buluşmalarından bahsedelim?
Geçmiş yıllarda, Erkan Yücel ve tiyatrosunun köylerde oynadığı oyunlar, Kırklareli’nde sınır köyü olan Limanköy’de yaptığımız köy şenliklerine ilham kaynağı oldu. Bu şenliklerin haricinde, 58 tiyatroyu, tek çatı altında birleştiren Türkiye Tiyatrolar Birliği’nin ve şu an 19 tiyatro örgütünün çatı örgütü olan Tiyatro Platformu’nun oluşmasında, kıvılcım olan Tiyatro Buluşmaları değerli bir yerde duruyor. Son iki yıldır, Dikili’de gerçekleşen buluşma, bir çok tiyatrocuyu kendi sorunları etrafında birleşmeye, gerçekleştiği yereldeki halka da tiyatronun lüks olmadığına iknaya çağırıyor.
* Önümüzdeki dönem uluslararası arenada, bir proje yahut festivale katılım durumunuz var mı?
28-30 Mart 2013 tarihleri arasında, tiyatroların birliği mevzunu, uluslararası bir zeminde denemek adına, Uluslararası Özgür Tiyatro Forumu’nu gerçekleştireceğiz. Türkiye’de tiyatronun bu denli baskı altına alındığı, Şehir Tiyatroları’nın bürokratlara terk edilme ile tehdit edildiği ve son olarak ekibimizden Nazlı Masatçı’nın oynadığı oyundan dolayı, 5 ay hapis cezası aldığı bir ortamda, forumun ciddi bir etkisi olacağını düşünüyoruz.
* ‘İsyan’ adlı oyunla Avrupa’nın yamacında, tüm Türkiye’yi dolaştınız sanıyorum?
2011’de oynamaya başladığımız Peter Weiss’in yazıp, Can Yücel’in çevirdiği ‘İsyan’ adlı oyunla turne serüveni profesyonel bir hal aldı. Bundan önceki oyunlarımız da turne deneyimlerimiz olmasına karşın, ‘İsyan’ tüm Türkiye’yi gezdi, ilk oyunlarını Avrupa’da oynadı. Bu yönüyle ‘İsyan’ bir dönüm noktasıydı. Turne oyunları çıkarırken, sezonda eş zamanlı deneysel oyunlar da yapıyoruz. Yenikapı Tiyatrosu ismiyle müsemma eskiyi omuzlayarak yeniyi arıyor. ‘İmparatorluk Kuranlar’, kadın oyunumuz ‘Avluda’ ve ‘Küçük Sevinçler Bulmalıyım’, önceki dönemlerde ürettiğimiz ‘Arka Bahçe’ gibi oyunlar bunlardan bazıları.
* Yeni bir projeler ve turneler var mı?
Evet, yeni bir oyun çalışıyoruz şu ara, adı da ‘Devrim’. Mart ayında, seyirci ile buluşturmayı düşünüyoruz. Metni ve yönetimi kollektif. Bu da yeni bir deneme tiyatromuz için. ‘İsyan’dan sonra yeni bir dönüm noktası olacak gibi duruyor. Henüz belirlenmiş bir turne tarihi yok.
* Biraz önce bahsettiğin Nazlı Masatçı’nın davası ve sonrasında kitaba dönüştürülme süreci nedir?
Nazlı, İzmir’de, Kıbrıs Şehitleri’nde oynadığı bir oyundan dolayı ‘halkı askerlikten soğutmak’ suçundan yargılandı. Davayı öğrendiğimizde, bir oyuncunun oynadığı oyundan dolayı yargılanabilmesini komik bulduk. Bu trajikomik durumu, bir şekilde lehe çevirmek gerekiyordu. Bu davayı bir örnek yapalım istedik. Bundan sonra bizim ya da diğer sanatçı arkadaşların bu şekilde bir yargılama ile karşılaşması durumunda kullanabilecekleri somut bir şey olsun istedik. ‘Sanatta İşlenebilecek Suç Yoktur’ kitabı böylece çıktı. Yenikapı Tiyatrosu ve Ceylan Yayınları tarafından dava karar gününün ertesi günü, hazır hale getirildi. İçinde, Bilge Seçkin Çetinkaya’dan Osman Özgüven ve Oğuzhan Müftüoğlu’na, Ayşegül Yüksel’den Genco Erkal ve Yener Aksu’ya, İlkay Akkaya’dan Sevinç Eratalay ve Yaşar Kurt’a kadar birçok duyarlı aydın, yazılarıyla destek verdi. Kitap, çeşitli kitapevlerinde ve internet sitelerinde satışta şu an. 2 Mart 2013’de ise ‘Sanatta İşlenebilecek Suç Yok’ gecesi gerçekleştireceğiz. Öncesinde, İzmir Yakın Kitabevi’nde kitabın söyleşi ve imza günü olacak. O tarihlerde, İzmir’de bulunacak ve gelme olanağı bulunan herkes davetlidir. Gecenin programı ise, 15 Şubat’tan itibaren www.yenikapitiyatrosu.com adresinden yayınlanacak.
* Son olarak Vian kafasında ama Yenikapı kadrajındaki İmparatorluk Kuranlar’ın dinamiğinden bahsedelim?
İmparatorluk kuranlar bir kara komedi. Bu kara komedi bize dünümüzü, bugünümüzü ve yarınımızı sorgulatacak. Yaşadığımız toprakları aşan bir sorun olan, ötekileri görmezden gelme, yok sayma ve git gide alışkanlıklarımızın sermaye tarafından belirlenmesi. Bu alışkanlıklar içinde yaşayabilmek için unutma, içgüdümüzün bizi getirdiği nokta ve diğerlerinin kapımıza dayandığı an. Hayatın bize dayattığı gerçeklerden kaçmak için ilk başvurduğumuz yoldur unutmak. Öyle unuturuz ki gücümüzün yetmediğini görüp, ona baş eğip, gücümüzün yettiğine acımasızlaşır ve tanınmayacak hale geliriz. İnsanların ölümü, doğanın katledilmesi, hayvanların yaşam alanlarında hatıra bile gelmemesi bizi hiç ilgilendirmez. Bulunduğumuz alandan kaçarız. Unuturuz. Görmeyiz. İşte tüm görünmeyenler, bir gün gelecekler… Ötekiler mutlu olmadıkça kaçacağımız, mutlu olacağımız hiç bir yer olmayacak! Gerçekten mutlu olmamızın yolu, açlığın, sömürünün, barınma sorununun yok edildiği, doğa ve doğada yaşayan diğer canlılarla barışmamızdan gelecek. Ön yargılarımızın katlettikleri, bir gün bilincimizi yeniden yaratma gücüne erişecek. Ötekiler bir gün gelecek.”