Mehmet K. Özel
semaverkumpanya kocamustafapaşa’daki çevre tiyatrosu’nda sahnelediği iki yapımla şehrin sanatsal merkezini kaydırmaya devam ediyor; bu sezon ne yapıp edip yolu kocamustafapaşa’dan geçirmek gerek.
geçen sezon sonunda başlayan serkan keskin rejisiyle jordi galceran’ın “metot” ve geçen yılın son günlerinde prömiyer yapan, zeynep su kasapoğlu’nun rejisi ile howard barker’ın “bir infazın portresi” iki güçlü yapım.
…
bir şirketin üst düzey eleman işe alırken dört adaya uyguladığı çetrefil sınavları konu alan “metot”, psikolojik gerilim olarak tanımlanabileceği gibi günümüz iş dünyasını zehir zemberek hicveden bir oyun.
adayları canlandıran oyuncuların dördü de çok iyi oynuyorlar: sezin bozacı, sarp aydınoğlu, mustafa kırantepe ve oyunun aynı zamanda yönetmeni olan serkan keskin.
her an yeni sürprizler barındıran virajlar alarak devam eden, oyun içinde oyunlarla sıkılmadan izlenen bir oyun “metot”.
…
howard barker “bir infazın portresi” adlı oyununda, inebahtı savaşı sonrasında venedik devletinin, kazandığı zaferi ölümsüzleştirmek için bir kadın ressama sipariş ettiği 30 metrelik tablonun hikayesi üzerinden sanatçının bağımsızlığı, özgünlüğü, aykırılığı gibi kavramları ve iktidar ile, din ile, eleştirmenlik kurumu ile olan ilişkisini irdeliyor, sorguluyor.
oyunun kişileri arasından; aykırı bir ressam, düzene ayak uyduran bir ressam, bir devlet adamı, bir din adamı ve bir sanat eleştirmeni öne çıkarılarak yukarıda bahsettiğim konuların berrak bir şekilde tartışılmasını sağlanmış.
oyunun protagonisti galactia düzene, devlete, iktidara aykırı, sanatı konusunda devrimci bir kadın ressam. 16 yüzyılda böyle biri gerçekten yaşamış olabilir miydi; hatta galactia’nın kızlarının da ressamlık eğitimi almaları, oyundaki sanat eleştirmenin kadın olması oyun metninin inandırıcılığı zorlayan tarafları. oyun hakkında biraz araştırma yapınca zaten galactia’nın kurmaca bir kişilik olduğunu öğrendim. barker’ın yukarıdaki konuları bir erkek protagonist üzerinden değil de, bir kadın üzerinden tartışması çok değerli ve anlamlı kanımca.
ayrıca; ilk galactia rolünü glenda jackson gibi sıradışı bir kadın oyuncunun canlandırmış olması, ve bu sezon londra’da national theatre’da sahnelenen yapımda başrolde fiona shaw’ın olması galactia karakterini daha da cazip kılıyor.
semaverkumpanya’nın yapımına dönersem;
kendi yağında kavrulan, “ödeneksiz” bir tiyatro topluluğu olarak, günümüzün türkiyesinde bu kadar isabetli bir oyunu seçtikleri için semaverkumpanya’ya teşekkür etmek gerekir; oyunu bu kadar etkileyici bir şekilde sahneye taşıdıkları içinse kocaman bir tebrik!
zeynep su kasapoğlu’nun yönettiği yapımda cem yılmazer dekor ve ışık tasarımlarını, hande tomris kuzu kostüm tasarımını ve alper maral müzik tasarımını üstlenmişler.
ışıl kasapoğlu’nun yıllar önceki, öne doğru eğimli tek bir platformda yorumladığı zamansız shakespeare oyunlarını (istanbul şehir tiyatrosu’nda benzersiz “kral lear”, diyarbakır devlet tiyatrosu’nda “macbeth”) düşününce, zeynep su kasapoğlu’nun oyunculuğu öne çıkaran sade rejisi ile cem yılmazer’in basit sahne tasarımı aynı çizginin devamını işaret ediyor. tabii, yepyeni yorumlarla: ilk dört koltuk sırasının kaldırılarak eğimli platformun sahne çerçevesinden taşarak seyircilere doğru ilerletilmesi, platformun içinden belli yüzeylerin ters yönde kaldırılarak farklı sahneler için yeni yüzeylerin yaratılması (ve özellikle de bunu sağlayan iplerin saklanmadan sahne estetiğinin bir parçası haline getirilmiş olması) gibi..
cem yılmazer’in ışık tasarımı ise oyun boyunca sahnenin ve platformun derinliğini hissettiriyor, loşluğu ve ters ışığı ustaca kullanıyor..
hande tomris kuzu’nun kostüm tasarımı ise rejiye mükemmel bir şekilde hizmet ediyor; kostümler 16. yüzyıl çizgileri taşıyorlar ancak tek renkler: beyaz. ve tabii ki tüyler ürpertici bir detaya sahipler: oyunun başında yaralarını teşhir eden asker misali, galactia dışında oyundaki bütün kişilerin bedenlerinin bir parçası açılmış durumda. bu durum; venedik vatandaşlarının iç organlarını veya kaslarını savaşla kazandıkları bir zafer, bir zırh, hatta bir süs gibi üzerlerinde taşıyor olabilecekleri şeklinde yorumlanabileceği gibi, bu açık yaralar zaferi kazanılmış savaşın bireyler üzerindeki dehşetini görünür kılıyor da olabilir. ya da daha “sanatsal” bir yorumla; sahne bütünüyle ressamın karakalem anatomi çizimlerine dönüştürülmüş olabilir. her halukarda; rejiye hizmet eden, çok basit ama çoklu okumaya açık dahiyane bir tasarım.
oyunculuklara gelirsem;
bütün oyun galactia’yı oynayan elif ürse’nin sırtında. gözlerindeki deli bakışlarıyla, dağılmış saçlarıyla, ellerini kullanışıyla aykırı ressam galactia’ya inandırdı beni elif ürse.
yan rollerde sarp aydınoğlu (galactia’nın sevgilisi ressam) ve sezin bozacı (sanat eleştirmeni) nüanslı oyunculuklarıyla çok iyiler.
serkan keskin (devlet adamı) ise tarifsiz! örneğin; bir yandan üzüm yerken bir yandan da galactia’nın tablo eksizini eleştirdiği bir sahne var ki keskin’i seyretmesi bu kadar mı keyifli olur!
“bir infazın portresi” seyirciye sıkı bir beyin fırtınası imkanı sunduğu kadar, üst düzeyde sanatsal bir keyif de yaşatıyor.