[Ezgi Atabilen tarafından hazırlanan, Hürriyet Gazetesi’nde yayınlanan haberi kısaltarak aktarıyoruz.]
90’ların başında göründüler, 2000’lerde tek tük vardılar, şimdilerdeyse saıyları onlarca. İstanbul’daki alternatif tiyatrolardan bahsediyoruz. Klasik tiyatro anlayışını değiştirip, yeni nesil seyirci yetiştirmeye başladılar. Ama tabii ki perde arkasında işler göründüğünden büyük. Kültür Bakanlığı ve yerel yönetimlerin desteği olmadığı gibi, sponsor eksikliği de büyük mesele. Bazısı gırtlağa kadar borca batıp bazısı da annenin altınlarını satıp badana masrafını karşılayarak kuruldu. Tabii bir de seyircinin desteğiyle.
Hatırlarsınız; geçen sezon sonunda yönetmelik değişimi haberiyle başlayan ‘Şehir Tiyatrosu bitirilmeye mi çalışılıyor’ tartışmalarının üstüne, İBBŞT oyuncusu, teknik ekibi, yönetmenleriyle tam kadro sokağa çıkmış; arkasına meslektaşlarıyla birlikte büyük bir seyirci desteği de almıştı. Ardından düzenlenen Sanat Maratonu organizasyonunda Kadıköy Selamiçeşme Özgürlük Parkı’nda 7/24 tiyatro oyunları ve gösteriler sahnelenmişti. Yine seyirci tüm desteğiyle yanlarındaydı, hem de sabahlara kadar. Ama…
Sokakta yeni sisteme kan vermeyeceklerini söylerken “Üretmeyeceğiz” diye haykıran kimi tiyatrocuların, vakti gelince oyun çıkarmak için en önde koştuklarını gören seyirci, arkalarından bakakalmış olacak. Bir kısım izleyicinin İBBŞT salonlarından ayağını kesmesinin altında bu güven ve hayal kırıklığının payı elbette var. Ancak bunun yanı sıra, kimi izleyicinin Devlet Tiyatrosu da dâhil olmak üzere, ödenekli tiyatroların oyunlarına eskisi kadar heyecanla, belki de hiç gitmez oluşunun başka bir sebebi daha var: Alternatif tiyatro mekanları!
30 METREKAREDE OYUN MÜCADELESİ
Aslında 90’lardan beri alternatif tiyatro mekânları var. 2000’lerde tek tüktüler, şimdiyse sayıları onlarca. Metrekareleri Garajistanbul gibi istisnalar dışında çok büyük değil. 30 metrekarede oynayan bile var. Seyirci kapasiteleriyse 50 ila 100 kişi arasında değişiyor. Çoğunda seyirci koltuğuyla sahne aynı zeminde. Dolayısıyla aradaki mesafe giderek en aza indirgeniyor. Sahne ve oturma düzenini her oyuna özel biçimlendiriyorlar. Performans, barkovizyon, kukla vs. destekli oyunlar sahneliyor, farklı disiplinlerin bir araya geldiği kolektif işler üretiyorlar.
…
Herhangi bir kuruma bağlı olmadıkları ve küçük sahnelere destek verecek marka sponsorları bulamadıkları için, onların üstünde herhangi bir kontrol mekanizması yok. Ne güzel… Ama bu durum müthiş bir finansal sıkışmışlığı beraberinde getiriyor.
…
OYNAMAK İÇİN ÜSTÜNE PARA VEREN BİLE VAR
Bilet geliriyle bir tiyatro sahnesinin dönmeyeceği aşikâr. Hele ki her oyunu en fazla 50 kişinin izleyebildiği bir sahne için konuştuğumuzu düşünürsek… Şehrin kültür sanat damarlarını besleyen bu sahnelerin, elbette yerel yönetim ve Kültür Bakanlığı’nın finansal desteğine ihtiyacı var. Ancak Türkiye’nin genel bütçesinden yüzde 0.5 oranında pay alan Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan gelen bir destek yok ortada. Fakat Şişli Belediyesi, Beyoğlu Belediyesi’ne nazaran bu konuda daha sanatsever bir duruş sergiliyor. Kent Sineması’nın restorasyon çalışmalarına da başlayan Mustafa Sarıgül, Mecidiyeköy’deki Sahnehâl’e sezonluk 30 bin lira destekte bulunuyormuş. Harbiye’deki Mekan Artı’ya ise şu ana dek 15 bin lira kadar yardımda bulunmuş. Hiç yoktan iyidir… Beyoğlu Belediyesi’ne bağlı alternatif tiyatro mekânlarının bu konuda işinin daha zor olduğunu biliyoruz…
Dolayısıyla onlar da seyircisinden destek alıyor. Kumbaracı50’nin açılırken ‘duvarda çivin olsun’ kampanyasıyla sahnenin kurulmasına yardımcı olan bireysel destekçilerinin isimleri hâlâ fuayesinde yazılı. SahneHâl de tadilatı gerekli bütçeyi oluşturmasına destek olan seyircilerinin adını sandalyelere yazmış, desteğe göre bir veya birkaç sezon oyunlarına konuk olarak katılmalarını sağlamıştı. Fakat sürekliliği sağlamak adına hiçbiri yeterli değil. Geçen sezon toplam 271 oyun, 28 farklı grup, 53 ayrı oyun sahneleyen ve 9 bin 473 bilet kesen Kumbaracı50’nin gelir gider eğrileri arasında kocaman bir uçurum var mesela. Kredi borçlarını, sahneyi yöneten Altıdan Sonra topluluğunun oyuncuları her ay dönüşümlü olarak ödüyorlar. Yani bu sahnelerde oyuncular oynamak için para almıyor, üstüne para veriyor!
İkincikat her oyun sonrası oyuncusuna bir bilet fiyatı yani 30 lira ödeme yapabiliyor. SahneHâl’den birçok oyuncu ödeme almıyor, alanlar da 8 ila 40 lira arasında ancak alabiliyorlar. Oyun dönüşü yol paralarını bile karşılamıyor yani. İçlerinden en görünür olanı DOT bile her oyun için oyuncusuna 100 lira ödeme yapabiliyor. Bugüne dek borç harçla yürüdüklerini, bu sezon ilk kez, teknik donanımları artık yeterli olduğu için kazanç elde edebildiklerini söylüyorlar…
Bağımsız toplulukların hali de pek farklı değil. Salon kiraları 250’den başlayıp, kesilen bilete göre farklı sahnelerde en iyi ihtimalle 500’e kadar uzanabiliyor. Kesilen her biletin yüzde 8’i vergi olarak devlete ödeniyor. Biletix üzerinden satılan 50 küsur liralık bir biletin yaklaşık 3.5 lirası Biletix’e gidiyor. “E geriye ne kalıyor?” diyeceksiniz. İşte çoğunlukla borç harç…
…
İki senede bir düzenlenen İstanbul Tiyatro Festivali’nin Direktörü Dikmen Gürün’e tiyatroda sponsorluk sorununu sorduk. Bakın neler anlattı….
“İstanbul Tiyatro Festivali’nin, dünyadaki diğer tiyatro festivalleriyle kıyaslandığında, kamu katkısı bağlamında zorlandığı bir gerçek. Türkiye’nin genel bütçesi içindeki payı yıllardır yüzde 0.5 oranında kalan Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın festivale verdiği destek maalesef yetersiz kalıyor. Bugün, kültür-sanat kurumlarının bütçesel yapısı ve yönetimi konusu yalnızca Türkiye’de değil, tüm dünyada tartışılıyor. Avrupa’da yaşanan ekonomik krizin tiyatroyu ve festivalleri de etkilediği söyleniyor. Ama yakın işbirliği içinde olduğumuz pek çok önemli festivalin finansman modellerine baktığımızda, devlet ve federal yapı tarafından sağlanan maddi desteğin yüzde 80-90’a kadar çıkabildiğini görüyoruz. Ayrıca, Avrupa’nın birçok kentinde, belediye eliyle kültür-sanat için harcanan vergi uygulamaları bulunuyor.
…
Alternatif tiyatroların çoğalması Kürtçe tiyatronun da gelişmesini ve ilgi çekmesini sağladı. Destar Tiyatro’nun yönettiği Şermola Performans sahnesinden Berfîn Zenderlioğlu bu gelişimi ve katkıyı şöyle anlatıyor: “Türkiyede ilk Kürtçe tiyatro çalışmaları 1990’ların başında İstanbul Mezopotamya Kültür Merkezi bünyesinde başladı. Bu merkeze bağlı olarak çalışmalarını yaklaşık 20 yıl sürdüren Teatra Jiyana Nû Kürt tiyatrosunun öncü grubu olarak nitelenir. Teatra Jiyana Nû, Teatra Evîna Welat, Seyri Mesel, Teatra Avesta, Teatra Bakur, Destar başlıca gruplardı. İrili ufaklı başka gruplar da kuruldu ama uzun yaşamadılar. İstanbul dışında Diyarbakır’dan Batman’a, Mersin’den Nusaybin’e kadar pek çok il ve ilçede Kürtçe tiyatro çalışmaları var… Biz Şermola Performans’ı açmadan önce, farklı sahnelerde oynuyorduk. Mekânı açtıktan sonra çok şey değişti. Türkiye’de Kürtlerle ilgili ne olursa olsun bir önyargıyla karşılaşmak mümkün. Bizler de karşılaştık. Ancak çalışmalarımız sahne açmamızın ardından daha görünür olmaya başlayınca, ön yargılar da kırılmaya başladı. Eskiden belli bir seyirci kitlemiz varken şimdi bu kitle çeşitlenmiş oldu. Artık tek tip seyirci profilimiz yok. Türkçe üst yazı seyirci profilinin çeşitlenmesinin ve ön yargıların kırılmasının önemli nedenlerinden biri. Çeşitli kültürlerden, etnik kökenlerden insanlar geliyor. Hatta ne Kürtçe ne de Türkçe bilen seyircilerimiz bile var. yurtdışından gelmişken burada bir oyun izleyelim diyenler de bizi tercih edebiliyor.”