DOT size bambaşka bir tiyatro anlayışı sunuyor. Oyuncu ile izleyici oyun boyunca göz göze! Hatta izleyiciler oyunu izlerken aynı zamanda birbirini de izliyor.
Beste Bal
Salonun kapıları açılıyor ve yerinizi almak üzere biletinizi kapıdaki görevliye uzatıyorsunuz. Orada başlıyor ezber bozma: az sonra ‘sahne’de yerini alacak iki oyuncu biletinizi keserek sizi hoşgeldinliyor. Salona girdiğinizdeyse bambaşka bir sahne düzeni sizi karşılıyor. Yalnızca etrafındaki çizgi ile sahnenin ayrıldığı bir zemin ve ortasında diğer iki oyuncu ısınma hareketleri yapıyorlar. Perde yok. Dekor ise dört sandalye ve bir de fötr şapka. Bu arada oyuncuların kostümleri de oyun boyunca sergileyecekleri performansa uygun esnek, gündelik kıyafetler. Makyaj yok, en doğal halleri ile karşımızdalar.
…
Oyun, daha doğrusu ‘yolculuk’ başlıyor. O dört sandalye ile sizi öyle bir yolculuğa çıkarıyorlar ki, bir bakıyorsunuz sarp kayalıklarda bir mağaraya sığınmak için koşuyorsunuz, derken bir göle dalıp dalıp çıkıyor, kaçıyor, bazen de kovalıyorsunuz. Sahnedekiler soluk soluğa! Siz de sahnedesiniz ve oyuncuların göz teması ile hep oyunun içindesiniz. O küçücük alanda birden dans etmeye başlıyorlar, sonra aniden hep beraber bir köşeye çekilip hep beraber seyre dalıyorlar: Sarı Ay’ı.
… Karakterler o kadar hayatın içinden ki, bir kurgunun canlandırmasını değil de bir gerçekliğin kurgulanmış halini izliyorsunuz adeta. Metnin adaptasyonu çok başarılı. Önemli olanın seyirciyi oyuna en iyi şekilde çekebilmek olduğunu, günlük dilimize işleyen kalıpların en beklenmedik anda kullanımları ile bir kere daha anlıyorsunuz. Hikayenin bir ritmi var ve o ritmi herkes kavrayana kadar çabalıyor oyuncular. Oyun bittiğinde elbette kan ter içinde kalanlar, oyuncular oluyor. Ama ‘tadı damağımda kaldı’ garantili oyun da böyle olur dedirtiyor.
Aralık oyunlarından sonra Şubat’a kadar ara verecek olan Sarı Ay’ı izlemek için hala vaktiniz var. Oyunun en çarpıcı repliği ile bitirmeli: Geliyor musun, yoksa geliyor musun!
Gösterim Tarihleri: 21, 22, 26, 27, 28, 29 Aralık