Bülent Erkmen ve Aslı Mertan’ın cep telefonlarına SMS atarak yazdıkları “İki Kişilik Bir Oyun”, 12 Kasım’da görücüye çıkıyor.
Devasa bir metal ağın üstünde tırmanan, eğilen, bükülen, birbirine ulaşmaya çalşan iki insan… Tanışıyorlar, şakalaşıyorlar, bir cıvıltı var havada… Aşık olacaklar, sonra sevişecekler, o ağın içine girecekler, sonra sıkılacaklar, sıkışacaklar… Kavgalar, şüpheler, ihanetler, intikamlar… Ve sükûnet…
Bülent Erkmen’in konseptini hazırlayıp sahnelediği, İKSV Salon – Dot işbirliğiyle gerçekleşen “İki Kişilik Bir Oyun”, 35 dakika içinde bir ‘ilişki’nin geçirdiği evreleri anlatıyor. Oyunun aynı isimli farklı bir versiyonu, 2006 yılında İstanbul Tiyatro Festivali’nde oynanmıştı. O zaman metni Yekta Kopan yazmıştı, bu kez Bülent Erkmen ile Aslı Mertan birlikte yazmışlar. Üstelik, eşine az rastlanır bir yöntemle.
Diyaloglar tek kelimelik
Cep telefonlarına SMS atarak. İlk oyunun da, bunun da bir özelliği var. Diyaloglar tek kelimelerden oluşuyor. Bir kelime Erkmen yazmış, bir kelime Mertan, ortaya derdini anlatmakta hiç de eksik kalmayan bir metin çıkmış. Hatta Erkmen’in istediği gibi “Biz fazladan kullanıyormuşuz ikinci ve üçüncü kelimeleri” diye düşünebilirsiniz. Oyun, adı üstünde iki kişilik ama, dört oyuncusu var. Ece Dizdar, Pınar Töre, Serkan Salihoğlu ve Tan Temel, farklı ikililer halinde dönüşümlü oynuyorlar. Bazen bir kadın – bir erkek, bazen iki kadın, bazen de iki erkekten oluşan ikililer…
Bir başka deyişle; 12 Kasım Pazartesi saat 21.00’de Salon’da prömiyer yapacak olan oyunun dört ayrı versiyonu var. Mümkün olursa en az iki versiyonu görülmeli, aralarındaki farklar çarpıcı. Ve acele edilmeli, çünkü 12 kez sahnelenecek, her pazartesi aynı saatte. “İki Kişilik Bir Oyun”un hikâyesini Bülent Erkmen’e sorduk:
– Oyunu SMS’le bir replik siz, bir replik Aslı Mertan yazmış!
Evet. Yorgun argın eve gidiyorum, Aslı işin üzerine çok düşüyor, ‘Tamam’ diyorum. O metindeki ‘sıkıldım’lar bendendir. Bir de bazen bir niyetle bir şey yazıyorsun fakat uymuyor ona, başka yöne çekiyor. Sonra bakıyorsun, o çıkmalar, o çıkmanın sinirlilikleri, buraya çekememeler, başka yere geçmeler canlılık kazandırdı, daha iyi bir şey oldu sonunda.
– “Ben sözün bu tarafa gitmesini istiyordum” diye hile yapmadınız mı hiç?
Yok yapmadım. Sadece bir iki yerde “Ya burası çok hamasi oldu, ne olur bu kelimeyi kullanmayalım” dediğim oldu. ‘Acıtmak’ mesela… “Sen de beni uyar”, “öyle acıtma macıtma olmasın” dedim. Normal, sıradan kelimelerle ne yapılabilirse o.
Asu Maro