Volkan Taha Şeker
Mimesis’in ciddi şekilde üzerine eğildiği, Bülent Sezgin’in Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu’na kadar özen ve emekle taşıdığı şu bilindik konu: Çocuk Tiyatroları ve Yarışmalar… Mimesis’te de yer alan habere göre, daha önce duyarlılık konusunda 179 imza toplanmış. İmza verenler de boş beleş insanlar değil, sahne tozuyla beslenen, işin ehli insanlar. Bakanlık da konuyu tozlu raflara yollamış…
http://mimesis-dergi.org/2012/01/bakanliktan-tiyatro-yarismalari-ile-ilgili-resmi-aciklama/
Bu konuda yazılmış olanları yeniden hatırlatmak yerine, işin geldiği vahim boyutları göstermenin daha mantıklı olacağını düşündüm.
Okulların Reklam Silahı: Tiyatro
Hem devlet okulları hem de özel okul müdürlerinin, milli eğitim müdürlerine karşı egolarını zıplatmak için oluşturduğu, ‘eğitsel kulüp’ başlığı adı altındaki gruplardan biri de tiyatro kulüpleri. Tiyatro kulüplerine önce zengin doktor baba, işadamı çocukları seçilir… Geri kalan kısımda ise yetenekli alt düzey gelir grubunun çocukları yer alır. Doktor babalar ve zengin anneler, tiyatronun dekor ve kostümlerini kendi ceplerinden karşılar. Sonra da pahalı salonlar kiralarlar. Bu salonlarda oyun, prömiyer yapacaktır. İlk ve sondur bu oyun; o ekip için.
İmece Usulü Karlı İş
Oyun başlamadan bir hafta önce, özel tiyatro fiyatlarına eşdeğer davetiyeler bastırılır. Davetiyeler satılırken Okul aile birlikleri zorunlu bağış makbuzu kesmez ve paralar okul müdüründe toplanır. Dekor, kostüm, ulaşım maliyeti velilerce karşılanan onun da kâr oranı ise mükemmele yakın olur. O davetiyeler, doktor babalar ve zengin annelere beşer beşer satılır. Yoksul kesimin çocuklarına ise sadece bir davetiye verilir. Onlardan da para alınır, ama bir davetiyeyle birkaç kişi salona alınır, bu da okul müdürü kapitalist amcanın vicdani jestidir. Ama yine o kesim en arkada oturur. Binalarında çalıştıkları doktorlarla, okullarında müstahdemlik yaptıkları müdürlerle aynı sıraya oturtulacak halleri-hadleri yok! Sadece çocukları sınıfta sıradaş… Ama asla arkadaş değiller, çünkü kapıcının oğlu ile doktorun kızı arkadaş olamaz. Kapıcının oğlunda psikolojikmen ve yıllardır bilinen bit vardır, zenginin çocuğunda ise hava vardır, kompresörle dahi basılamayacak-tokatla bastırılamayacak kadar yoğun hava… O hava, iki çocuğu birbirinden o kadar derin ayırır ki, yoksul çocuğu havasızlıktan ölse bile naçar düşer.
Sahnede Minikler! -Den Önce Kocaman Adamlar-
Salon hınca hınç dolar. Çocuklar bir türlü sahneye getirilmez çünkü “protokol konuşuyor, saygı lütfen!”. Oyun başlamadan önce kocaman adamlarca uzun uzun konuşmalar yapılır. Çok ve biçimsiz alkışlayanlar da olur, muhalefet partililer de. Sonrasında oyun başlar, ön sırada protokol. Protokolde partiden Ahmet Bey, sendikadan Mehmet Bey, milli eğitimden Ömer Bey de yer alır. Yahu zaten oyun onlar için hazırlanmış ki. Okul müdürü ise onların yanında aynı ciddiyette oturmuş, ama zihnindeki garsonu oynayan, yiyecek-çay servisi yapılınca tepsiden ikramları alıp onların önüne uzatan bir garson gibidir, sivil garson-resmi alaka… Oyun konusu şaşkınlık yaratır. Hatta kimi yerlerde, anaokulu çocuklarına av tüfeği verip de sahneye çıkaracak kadar mükemmel yönetmenler belirir sahnede. Ellerinde oyuncak tabancalar da vardır, bugünün küçüğü yarının büyüğü. Bugünün oyuncağı, yarının gerçeği. Ama bunun önemi yok! Kapı gibi Milli Eğitim Müdürü Ömer Bey oradadır ve müdürle rakı balık yapmışlıkları çoktur, okul aile birliği bütçesinden…
http://mimesis-dergi.org/2012/03/anaokulu-cocuklarinin-oyuncak-tabancali-tufekli-gosterisi/
Oyunun ilk sahnesinden sonra Milli Eğitim Müdürü okul müdürünü tebrik ederek sahneden ayrılır. Okul müdürü de memur zihniyeti ile oradan sıvışır.
Tiyatro bitmedi ama?
-S.ktir et tiyatroyu, amacımıza ulaştık biz. Sendikacılar da çok beğenmiş hem hocam.
Tüm emek okul müdürünündür, müdür de yorgundur ve erkenden eve gidecektir.
Yarıştırış Anlayışı
O oyun birkaç ay sonra yarışmaya gider. Yarışmayı da Milli Eğitim Müdürlüğü düzenler. Anasınıfı çocuklarını yarıştırarak, aralarında kahraman ya da lider dediğimiz sanal şöhretler oluştururlar. O şöhret ileride afallar, ama bunu kimse bilemez. Bülent Sezgin bilir sadece. Bunu anlatmak için çabalar, Bakanlığa yazı yazar, Mimesis bunu duyurur ama dinleyen de yoktur. Gün gelir tokat gibi çarpılır yüzlerine bu belgeler. Umarım ki, hatayı yapanın canı yanar o zaman.
Okul tiyatrolarını yarıştırmak için jüri belirlenir. Jüri de bir edebiyat öğretmeni başkanlığında, iki-üç ayrı okuldan seçilmiş dangalak öğretmenler… Hayatında Şaban filmleri haricinde seyir sanatlarına bulaşmamış o kişilerden jüri oluşturan yetkililer de görevini yerine getirip jüri oluşturmanın mutluluğunu yaşarlar.
Yarışma günü gelir. Jüri, ek ücret ödenmeyeceğini duyduğu için iştirakte bulunmaz salona. Yerine o gün geçici görevlendirme ile başka kişiler görevlendirilir. Öğretmenlerin sınav haftasıymış da, raporlular da derken, bir okulu temsilen o okulun müdürü, müstahdemini jüriye görevlendirir. Neden mi o? Yahu okul sahnesinin teknik işlerine o müstahdem bakıyor, hatta o sahnedeki bazı oyunları da seyretmiş, bilgisi var. Müstahdemin tiyatro bilgisi, okul tiyatrosunun provalarından ibaret.
Ama!
Ama bir ayrıntı var.
Yahu oyun seyrinde arka sıralara atılıp hor görülen müstahdem, bu defa doktorun, zengin kadının çocuğuna jüri olmuş…
Gün gelir devran döner.
Gün gelmiş devran dönmüş. Kapıcıların bitli çocukları jüri tarafından en iyi oyuncu ödülüne layık görülmüş, doktor çocukları ağlayarak salondan ayrılmış.
Ee, Bakanlığa da yazı yazmamışlar mıydı; ”Çocukların tiyatro başta olmak üzere birçok branşta yarıştırılmaları, lider yaratır” diye!
Lider düşmüş! Ne liderler düşmedi ki, elbet sırası gelen düşer. Düşürülemeyenler, miadı dolunca toprağa düşer.
Neyse…
Konumuz tiyatro!
Duyarsız Paralılar
Sahne sanatlarının ilerlemesi yönünde en büyük engel, kişilerin, sektörel sorunları sahiplenmek yerine, Bakanlık bütçesinden tiyatrolara ayrılan bütçeyi sahiplenme gayretidir. Bakanlık bütçesinden yüklü pay alıp da, sanat yapmayıp elini taşın altına koymayanlar, ar duygularını teslim ettikleri yerden geri alıp da yola koyulsalar iyi olur. Yoksa işadamı Müjdat Gezen size, Facebook’ta çatar…
Işık ve sevgiyle…
4 yorum
Malesef okullardaki tiyatrolarda üstatın anlattığının aynısı oluyor ve kelimeleri bizlere tercüman olmuştur
Sevgili Volkan, öncelikle konuyu tekrara gündeme getirdiğin için teşekkürler. Bu konuda yaklaşık 1,5 yıl emek verdiğim bir süreç yaşandı ve konuya dair tüm belgeler aşağıdaki link alanındadır. Kampanyanın resmi web alanı: Tarihe not düşmek adına bile aşağıdaki belgeler çok önemli:
http://tiyatrobiryarismadegildir.blogspot.com/
MEB’in yapacağı bir tüzük değişikliğinde bizim konunun da gündem olması gerekiyor normal şartlarda. Bakanlıktan gelen açıklama da böyle bir ima var. Hatta yüz yüze görüşmelerimizde de söylediler. Ama burası Türkiye! Herşey normal şartlarda işlemeyebiliyor, ben konunun takipçisiyim hala. Blogu da incelersen en azından 200’e yakın kişinin ve tiyatro kamuoyunun gündemine bu konuyu sokmuştuk. Bundan sonrasına dair sizinle de iletişim içinde kalmak isterim.
bende bu yazıyı okurken bir zamanlar yönetmenlik yaptığım okulda hissettim kendimi meyerse aynen volkan taha şeker in dedikleirni yaşamışız kullanılmışız ve öğrencileirmizi kullandırtmışızda haberimiz olmamışşş…..yazıklar olsun bize ve halada bu konuda duyarlılık göstermeyen hepimize.zamanında bu konuda yapılan açlışmalarıdanda yeni haberim oldu benim.bu konuda çalışma yapan deyerli yazar volkan taha şeker ve konunun mimarı bülent sezgine teşekkürler. sanat ve sanarçı adına.volkan bey yazılarınızı kendi bloğumdada yayınlıyorum ve sabırsızlıkla bekliyorum tüm yazılarınızı…
yüksek mimar mehmet ulusoy
birde abi gözünü seviyim artık yazar diye geçinenler gittikleri tiyatrolarla ilgili kendikendilerine görüş bildirirken düayen gibi görünmekten vazgeçsin işte böyle sektörsel sorunlar yazılmalıdır….herkes kendini tiyatro üstatı etmiş bırakmış bu ülkede.işi böyle ehilleirnden dinlemeliyiz