[Filiz Aygündüz’ün Milliyet gazetesindeki köşe yazısını kısaltarak yayınlıyoruz.] Selahattin Pınar’ın hicazla, nihaventle, kürdilihicazkarla aşkını anlattığı kadındı o. Çok sevdiği ‘huysuz ve tatlı kadın’… “Nereden sevdim ben” diye sorduran sözüm ona zalim kadın… Mustafa Kemal’in “O olmasaydı, hilafeti kaldırmaya cesaret edemezdim” dediği cesur kadın. Tiyatro sahnesine çıkan ilk Müslüman Türk kadını. Afife Jale!
1998’de dans drama olarak Ankara Devlet Opera ve Balesi sahnesinde izledik hayatını. Libretto ve koreografisi Beyhan Murphy’ye, müziği Turgay Erdener’e ait olan “Afife” adlı bu modern bale, 14 yıl sonra bu defa İstanbul Devlet Opera ve Balesi sanatçılarının yorumuyla Kadıköy Süreyya Operası’nda.
Eserde, hayatının son dönemlerini geçirdiği Bakırköy Akıl Hastanesi’nde hatırladığı dört dönemi izliyoruz. Dört farklı Afife dans ediyor bu renklere bölünmüş dört farklı dönemi; altın, kırmızı, mor, gümüş…
Altın dönem, 1918 yılında başlıyor. Tiyatroya gönül vermiş, sahneye çıkma hayalleri kuran 16 yaşında bir Afife. Ev tiyatrosu en büyük eğlenceleri… Ardından Darülbedayi’de başlayan stajyerlik dönemi, sadece gayrimüslim kadınların sahneye çıkabildiği… Ve 1919’da “Yamalar” adlı oyununda yaşanan ilk sahne deneyimi… Afife’nin tek kişilik devrimi…
Ardından gelen kırmızı dönem… Kuliste diğer aktrislerle beraber sahneye hazırlanırken izliyoruz onu. Kan kırmızısı, ateş gibi yakan bir dönem bu. Çünkü küçücük yaşında göğüslemeye çalıştığı katı yasaklar o yıllarda başlıyor. Bir Müslüman kadının sahnede ne işi olabilir?! Tiyatro defalarca polis tarafından basılıyor. Afife, temsil sonlarında arkadaşlarının yardımıyla kaçırılıp duruyor. Ve bir gün yakalandığında Dahiliye Nazırı Mehmet Ali Bey’in hayatı boyunca unutamayacağı tokadına eşlik eden söz: “Dinini, milliyetini unutan sen misin?”
…