17.Uluslararası Bursa Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Festivali’ne Assitej Türkiye Merkezi gözlemcisi olarak kısmi süreli olarak katıldım. Bugünkü yazımda izlediğim oyunlara ve festivale dair izlenimlerimi okuyucularla paylaşmak istiyorum.
Bu yıl 17.’si yapılan ve Doç. Dr Tülin Sağlam’ın deyişiyle Türkiye için bir marka haline gelen Bursa Festivali, çocuk ve gençlik tiyatrosunun kamuoyu nezdinde bir sanat dalı olarak algılanması açısından bence önemli bir noktada durmaktadır. Türkiye’de Ordu, Eskişehir, Ankara ve İstanbul düzeyinde yapılan çocuk ve gençlik tiyatroları festivalleri olsa da, Bursa festivali gerek kurumsallaşma gerekse de Assitej Türkiye Merkezi’nin katkılarıyla farklı bir noktada durmaktadır. Festival kapsamında çocuk ve gençlik tiyatroları konusunda eğitim workshoplarının düzenlenmesi ve her gün saat 21.00’da yapılan oyun değerlendirme toplantıları, turistik konseptli festival algısının kırılması ve sanatsal çıtanın yükseltilmesi adına önemli bir yerde durmaktadır. Her yıl 10 farklı ülkeden gelen katılımcıların çocuk ve gençlik tiyatroları adına bir tartışma yürütüyor olması bile önemlidir. Tartışmaların sanatsal ve politik vizyon bağlamında derinlikli yapılması ve de tiyatro kamuoyuna dönük bilgilendirici yazıların oluşturulması konusunda zaman zaman sorunlar yaşansa da, Bursa Festivali’nin Assitej Türkiye Merkezi’nin de önemli katkılarıyla sanatsal açıdan nitelikli bir yerde durduğu söylenmelidir. Zaten özelikle yurtdışından gelen katılımcıların bu konudaki beyanları da bu tezi doğrulayan bir yerde durmaktadır.
Bu seneki festival 8-13 Ekim tarihlerinde düzenlenmiş, Hollanda, Türkiye, İtalya, Ukrayna, Bulgaristan, Almanya, İran ve Fransa’dan toplamda 17 tiyatro topluluğu katılmıştır. Festivalde iki farklı atölye çalışması ve kamuya açık alanlarda performanslar sergilenmiştir. Organizasyonu Bursa Kültür Sanat ve Turizm Vakfı (BKSTV) tarafından yapılan festivale ASSITEJ Türkiye Merkezi festival konseptinin oluşturulmasında danışmanlık yapmaktadır. Assitej Türkiye Merkezi, uluslararası bağlantılarını devreye sokarak ve yurtdışındaki festival izlenimlerinden yola çıkarak önerilerde bulunmaktadır. Ayrıca Türkiye içinde sınırlı sayıda kişi festivali gözlemlemesi için Assitej Türkiye Merkezi’nin önerisiyle festivale davet edilmektedir.
Festival organizasyonun geliştirilmesi adına eksik gördüğüm birkaç noktayı vurgulamak istiyorum. Yıllardır amatör ve profesyonel düzlemde değişik tarzda festival organizasyonun içinde bulunduğum için naçizane bazı önerilerde bulunmak istiyorum.
1) Kurumsallaşma adına Bursa Festivali’ne özelikle yurt içinden katılımcı alınması noktasında BKSTV’nin kamuoyuna açık bir web sayfasında süresi belli şekilde duyuru yapması gerektiğini düşünenlerdenim. BKSTV tarafından festivale katılım noktasında süresi belli çağrı yapılması Türkiye içinden katılımcı topluluklar açısından daha sağlıklı bir başvuru olanağını beraberinde getirecektir. Bu anlamda TAKSAV ve İKSV festival seçimleri bir model olarak incelenebilir.
2) Tiyatro haber sitelerine dönük basın duyuruları ve festivalin web sayfasının etkin kullanılması açısından da gecikmelerin yaşanmaması önemlidir. Bence Bursa Festivali etkisi sadece Bursa ile sınırlı olmayan kapsamlı bir organizasyondur, bu yüzden kamuoyu tanıtımının daha iyi yapılması gerekmektedir.
3) Festivalin ücretsiz olması öğrenciler açısından oldukça önemlidir. Türkiye’de korsan çocuk tiyatroları ve bazı kurumlar arasındaki ranta dayalı ilişkinin kırılması adına, sponsor destekli ücretsiz festivaller okullar açısından nimet niteliğindedir. Bu yüzden de bazı oyunların boş geçmemesi açısından, Bursa ilindeki okullar ile festival arasında daha sıkı bir iletişim kurulması gerekmektedir. Belki de oyun saatlerinin düzenlenmesi ve devlet okulları açısından servis desteği verilmesi gibi seçeneklerin devreye girebileceğini düşünüyorum. Ayrıca oyunlara yaş gruplarına uygun bir şekilde seyirci getirilmesi için okul yöneticileri ile önceden angajman yapılmalıdır diye düşünüyorum. Örneğin Bursa ilindeki drama ve tiyatro öğretmenleri ile ön bir toplantı yapılarak, yaş grupları konusunda bir düzenleme yapılabilir.
4) Assitej Türkiye Merkezi’nin gözlemci seçimi konusunda çocuk ve gençlik tiyatrosu konusunda alan araştırmalarına yazılı katkı sunacak, tartışmaları kamuoyuna yönelik belgeleyecek kişileri festivale davet ederek ağırlamasının önemli olduğunu düşünüyorum. Türkiye’de yazılı kültür alışkanlığı maalesef bulunmuyor. Bu açıdan gözlemcilerin seçilmesinde daha titiz olmak gerekiyor diye düşünüyorum. Ayrıca kurumsal temsiliyet noktasında Şehir Tiyatroları çocuk ve gençlik birimleri sorumluları, drama ve tiyatro öğretmenleri, tiyatro medyasından yazarlar, basın yayın kuruluşları vs. devreye girerse hem festivalin tanıtımı, hem de tartışmaların kamuoyuna aktarılması noktasında ileri adımlar atılabilir. Tabi bunun için, gözlemcilerin rapor yazmasını zorunlu tutmak gibi bir ilke belirmek gerekiyor.
Yazının bu bölümünde izlediğim oyunlara dair kısaca izlenimleri aktarmak istiyorum. İlk olarak izlediğim oyun İtalya’dan festivale katılan Teatro Telaio’nun “Kaybolmuş ve Bulunmuş” adlı gösterisiydi. Belki de festivalin en beğenilen oyunlarından birisi olan bu oyun, kaybolmuş bir penguen ile onu bulan bir çocuğun yaşadıklarını konu ediniyordu. Söz kullanımı olmadan sergilenen oyunda, pantomim ve beden dilini kullanan oyunculuklar ve oyuncuların materyallerle kurdukları ilişki görülmeye değerdi. 30 yıllık bir topluluk olan Teatro Telaio’nun (http://www.teatrotelaio.it) sergilediği performansta, penguen ve çocuğun ilişkisi “ötekini anlamak ve arkadaşlık” dramaturjisi üzerinden kurulmuştu. Naif bir çocuk dünyası inşası ve arkadaşlık ekseni üzerinden ilerleyen oyunda, olay örgüsü kaybolmuş Penguen’in çocuk tarafından Güney Kutbuna kadar götürülmeye çalışılması sırasında karşısına çıkan engelleri aşması üzerine kuruluydu. Ancak Penguen karakterinin evine dönmek yerine çocukla arkadaşlık kurmayı tercih etmesi, bir çocuğun “öteki” kişilerle kurduğu ilişkinin bir metaforu olarak düşünülmüştü. Oyunda Penguen’in kullandığı şemsiye imgesi ve şemsiyelerin sahne üzerindeki yarattığı atmosfer oldukça başarılıydı. Oyuncuların nesneleri kullanımı ve söze dayalı olmayan oyunculuk performansları, 50 dakikalık bir gösterinin evrensel bir dille seyirciye aktarılmasını sağladı. Oyunu izleyen yaş grubunun 6 yaş olduğunu da belirtmek isterim. Bu anlamda başarılı bir öykü anlatıcılığı üslubuyla, bir tür model oyun izlediğimi düşündüm.
Festivalde izlediğim ikinci gösteri Fransa’dan katılan Teatro Colondrino’nun sergilediği tek kişilik kukla gösterisiydi. Oyuncu Christophe Croes’in uzmanlık alanı minyatür denebilecek kadar küçük ipli kuklaları kullanmasıydı. Ölümün Aptallığı ve Aşkın Sıçrayışı olarak adlandırılan 40 dakikalık gösteride kendimi bir tür canlı çizgi film izliyor gibi hissettim. Oldukça gerçekçi tasarlanmış minik ipli kuklalarla anlatılan öykü ve oyuncunun çizgi filmvari seslendirmesi oldukça başarılıydı. Öykü sembolik bir anlatım diline sahipti. Olay örgüsü sıçramalı ve imgesel bir şekilde kurulmuştu. http://vimeo.com/17395459 adlı linkten bir bölümünü izleyebileceğiniz gösteride, bir çizgi film yıldızı, kötü huylu bir alarma saati ve bir pirenin arasında geçen durumlar sergilendi. Genç seyirci tarafından oldukça mizahi bulunan gösteri, ipli kuklalarla ile başarılı bir öykü anlatımının nasıl gerçekleştirebileceğini bizlere gösterdi. Ancak gösteri formunun anlatılan öykünün dramaturjik eksenini tartışmaya çok imkân vermediğini belirtmek isterim. Avrupa tiyatrosunun oldukça başarılı olduğu kukla tekniğini kullanırken, özentiye dayalı bir ilişki kurmadan kendimize ait bir üslup ve dil bulunması gerektiğini de düşünüyorum.
Türkiye’den festivale katılan Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Samet Behrengi’nin yazdığı Küçük Karabalık adlı gösteri ile festivale katıldı. Evrensel bir öykünün özel bir black-light tekniği kullanılarak icra edildiği gösteriye ilgi oldukça yoğundu. Ancak Bursa’nın en iyi salonlarından birisi olan Tayyare Kültür Merkezi’nde sergilenen performansta, oyuncular baştan ayağı siyah giymek zorunda olduğu için mikrofon kullanmamıştı. Bu yüzden de ciddi bir vokal problemi ortaya çıktı. Seyircinin de çok fazla olması zaman zaman izleyişi güçleştirdi. Prodüksiyonda esasen black-light tekniği ve görselliğe yüklenildiğini ve asıl olarak üslupsal bir deneme yapıldığını gözlemledim. Bu anlamda yenilikçi bir yön bulunan bu gösteride, Samet Behrengi’nin dünyaca ünlü öyküsüne dair dramaturjik bir yorum önerisi ise çok fazla yoktu. Oyuncuların sinematografik vokal kullanımının, tiyatro sahnesi için yetersiz kaldığını hissettim ve de bu tarz bir özel gösteri için vokal çeşitliliğine ihtiyaç olduğunu düşündüm. Tüm oyuncuların benzer bir vokal ses rengiyle konuşuyor olması, gösteriyi monoton hale getiriyor ve ritmik açıdan tekdüzeleştiriyor diye düşündüm.
Fransa’dan festivale katılan Litecox Company’den izlediğimiz kareografik parça İmago ise bir dans tiyatro gösterisiydi. Kozadan çıkan ipek böceğinin ve İpek Yolu’nun hikâyesinin anlatıldığı performansta görece karanlık bir atmosfer sahneye hâkimdi. Estetik seviye açısından başarılı olan gösterideki temel tartışma noktası, prodüksiyonun çocuk ve gençlik tiyatrosu ile bağlantısının oldukça zayıf olmasıydı. Bu anlamda bu gösterinin festivale seçilmesi noktasından sanırım bir problem oluşmuş. Çünkü özel olarak çocuk ve gençlik tiyatrosu için hazırlanmamış bir gösteri izlediğimizi düşündük. Örneğin Avrupa’daki bazı örneklerde özel olarak çocuklar için hazırlanmış dans tiyatrosu ve modern dans etkinliklerinin yapıldığını biliyoruz. Ancak bu gösteri sanki yetişkinler için hazırlanmıştı, ancak sahne tasarımı ve dans koreografileri açısından oldukça başarılıydı.
Kendi izlediğim oyunları ve festival organizasyonuna dair yazdım. Diğer gözlemcilerden gelen yazılarla da, 17.Uluslararası Bursa Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Festivalinin genel fotoğrafını daha iyi görebileceğiz. Ülkemizde çocuk ve gençlik tiyatrosunun bir sanat formu olarak kalmasına destek veren tüm kurumlar ve kişilere teşekkür ederek yazımı bitirmek istiyorum.