‘Yeni Yazım’ın Sonu mu?

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Mimesis Çeviri / Siz bana tuğla parçaları ve çürük domatesler atmaya başlamadan önce neyi kastetmediğimi açıklayayım.

Exeunt Magazine. 11 Mayıs 2012, Çeviri: Zeynep Okan

Yazarlardan veya oyunlardan, ilk kez oyunu sergilenen yazarların oyunlarından veya genç yazarlardan veya artık bir zamanlar oldukları kadar genç olmayan yazarlardan kurtulmayı kastetmiyorum. Her tarz insanın kaleme aldığı oyunları sergilemek konusunda her zamanki tutkum devam ediyor.

Bahsettiğim şey, Yeni Yazım [New Writing] olarak bilinen İngiliz tiyatrosunun bir alt janrını oluşturan süreçleri, önsavları ve estetiği tekrar düşünmek ve yeniden şekillendirmek ve özellikle Yeni Yazım’la Yeni Eser (New Work) arasındaki bence gereksiz olan rekabete bir son vermek.

Fakat öncelikle geçtiğimiz 20 yılda Yeni Yazım’la gerçekleşen tüm harika şeyleri takdir etmek gerekiyor. 90ların ortalarından sonra ‘Yeni Yazım’ seksiydi. ‘Yeni Yazım’ çoğunlukla ‘yeni’ yani bilinmeyen, oyunları sergilenmeyen veya genç yazarların sergilenmemiş oyunlarını sahnelemek anlamına geliyordu. Ayrıca artan bir şekilde ‘yeni yazarlar’la yapılan çalışmaları da kastediyordu: kurslar, atölye çalışmaları, yarışmalar, genç yazarlar projeleri, hibe programları, okumalar, yazım geceleri, gösteriler. 1997 tarihli tiyatro hakkındaki Boyden raporu ve ‘sanat dostu’ gibi gözüken yeni İşçi Partisi’nin ardından özellikle ‘Yeni Yazım’a öncelik verilerek tiyatrolara verilen fonlarda bir artış yaşanmıştı. Ben de bu atmosfer değişikliğinden doğrudan faydalananlardanım. Biz edebiyat tayfasının, yöneticilerin, yönetmenlerin ve dramaturgların iki elin parmağı kadarken yüzlere çıktığı görülerek ülke çapında yapılan yeni edebi atamalar dalgasının bir parçası olarak 2001’de West Yorkshire Tiyatrosu’na geldim. Ve ‘yeni yazım’cıların göreve gelmesiyle ortada harcanacak, Sanat Konseyi’nden ve BBC Writersroom gibi tatlı, cömert bağışçılardan sağlanan para vardı. Ve bu da daha fazla yazar, daha fazla oyun, daha fazla fırsat ve yakın zamana kadar daha fazla prodüksiyon anlamına geliyordu. Ve tüm bunlar da şüphesiz İyi Şeylerdi.

O zaman olumsuz olan ne? Tüm bu ‘Yeni Yazım’ hareketliliğiyle, Aleks Sierz’in yeni kitabı Rewriting the Nation’da en iyi şekilde ifade ettiği bir çeşit ‘Yeni Yazım’ oyununun ortaya çıktığına inanıyorum: “‘Saf Yeni Yazım’ (‘Hafif Yeni Yazım’ın aksine) çoğunlukla zor, bazen ele avuca sığmaz ancak genellikle bugünün Britanya’sına dair söylenecek acil  sözü olan eserdir.” Buna katılın veya katılmayın, ‘Yeni Yazım’ oyunu, kendinden önceki ‘İyi Kotarılmış Oyun’ [Well Made Play] gibi yeni yazarların peşinden koşması gereken bir tür ideal olarak duruyor. İşte bu ‘iyi bir oyunun ne olduğu hissiyatı’, atölyelerin işleme şekline, kursların oluşturuluşuna, geri bildirimin verilişine, en kötüsü de yapımcılarla sanatçılar arasındaki ilişkinin en temeline sızmış durumda. Öykü, karakterizasyon ve kurgu öğretirken çok belli bir oyun tarzını yaratmaya yönelik çok belli estetik değerleri öğretiyoruz. Oyunu geliştirme süreçlerinin oyunun özünü kurutup sayfada ne yazıyorsa ona indirgediğini birçok kez gördüm. Ve gelişimin büyük kısmı soyut düzeyde, metin üzerinde çalışırken veya en iyisi temel bir okuma provasında gerçekleştiğinden her şey metinde belirgin hale getirilir. Yeni Yazım’ın retoriği tamamen ‘metne hizmet’ ve ‘yazara hizmet’tir ancak bu durum düşük bütçeli, az çalışılmış, yaratıcılıktan uzak, sadece metni okunsa ve sahnede izlenmemiş olsa bile bir şey kaybedilmeyecek oyunlar çıkmasıyla sonuçlanabilir. Michael Billington kısa süre önce yaratıcı, teatral yazarların ölümünün yasını tuttu, ben ise yazarların büyük olduğunu, tiyatroların küçüldüğünü savunuyorum.

Bu önsavların ve Yeni Yazım’ın estetik seçimlerinin arkasında Yeni Yazım’a karşı Yeni Eser ve bunun yakın kuzeni Yazar Tiyatrosu’na karşı Yönetmen Tiyatrosu karşıtlığı var. Bu karşıtlık bu iki tür tiyatroda belli nitelikler ve değerler olduğunu farz ediyor: Yeni Yazım’da anlatım, öykü, karakterler ve natüralizm vardır, ancak Yeni Eser’de doğrusal olmayan, anlatımsal olmayan ve natürel olmayan vardır. Öyleyse Yeni Yazım ve Yeni Eser farklı şekillerde gelişir, farklı insanlar tarafından programlanır ve yönetilir ve farklı seyirci kesimlerine satılır. Ki bunların hepsi, benim naçizane görüşüm, saçmalıktır ve anlamsızdır. Bir parça yazmanın doğasında natüralizm, anlatı ve karakterler bulunması gerekliliği gibi bir durum kesinlikle yoktur ve ayrıca yazılı olmayan düzenleme ve ortaklaşa çalışmanın doğasında da böyle bir zorunluluk yoktur ki olamaz. Yazarlar eserin tek öğesinin metin olduğu eserler yazabilir, ortak çalışma ile metnin, öykünün merkezi rol oynadığı eserler üretilebilir. Yönetmenin küstahça bir yazarın eserini ters yüz ettiği veya bazen tam tersinin yaşandığı rezil prodüksiyonlarda görev aldım. Fakat Simon Stephens ile Sebastian Nübling, veya John Tiffany ile Gregory Burke’un ortaklığının da gösterdiği gibi iki taraflı güven ve saygı olunca tiyatro, yönetmenin veya yazarın değil, yönetmenin VE yazarın oluyor.

Ve bunu da yazıyorken gayet farkındayım ki en iyi uygulama şimdiden bu ayrımları bulanıklaştırıyor ve hiçe sayıyor. Yeni Yazım’ın ruhani evi, The Royal Court, Tim Crouch gibi sanatçılarla çalışarak olsun veya Jez Buttersworth’un Jerusalem’inde olduğu gibi dramaturji kuralları kitabını alıp parçalara ayırarak ve kalan parçaların üzerinde dans ederek olsun çoğunlukla bu konuda öncü olmuştur.

O zaman buradan nereye gideceğiz? Öncelikle yazarlara ve sanatçılara nasıl çalışmak istediklerini ve West Yorkshire Tiyatrosu gibi bir tiyatronun kendileri için neler yapmasını istediklerini sorarak başlamak istedim. Bu tartışma senenin başında başladı (Buna dair daha fazlasını buradan okuyabilirsiniz) ve Playhouse’nun(*) önümüzdeki yeni yazım sezonunda da devam edecek (evet buradaki ironinin farkındayım…). Böylelikle yazarları ve diğer sanatçıları bir odaya toplayıp çalıştırmanın farklı yollarını keşfediyoruz. Ve 30 Mayıs Çarşamba günü düzenlenecek olan panelde harika ve fikrinden ödün vermeyen panelistlerimiz Manchester Royal Exchange Yeni Yazım Ortağı Suzanne Bell, oyun yazarları David Eldridge, Fin Kennedy ve Kaite O’Reilly ve Eclipse Tiyatrosu Sanat Yönetmeni Dawn Walton ile bu konuyu tartışacağız. Ancak bu tartışmanın daha başlangıcı olacak. Ne tür ve nasıl bir tiyatro yapmak istediğimiz, bunu kimin için yaptığımız ve nerede ve nasıl büyük tiyatro binalarında bunu en iyi şekilde yapabileceğimize dair bir tartışma. Ve bu herkesin, etkinliğe gelerek, bir bloğu takip ederek veya Twitter’dan soru sorarak dahil olmasını istediğimiz bir tartışma. Yeni Yazım’dan kurtulmak istiyorsanız veya son noktasına kadar onu savunmak istiyorsanız, hadi, gelin…

* Playhouse, kelimesinin iki anlamı vardır: Tiyatro ve çocuklar için oyun evi. (r. n.)

Paylaş.

Yanıtla