[Bahar Çuhadar’ın 17 Eylül tarihli Radikal Gazetesi’nde yer alan ve yeni sezon için temenilerine yer verdiği yazısını okuyucularımızla paylaşıyoruz.]
Eylülle başlayan yeni tiyatro sezonuna ısınma mahiyetinde, temenniler…
* Son birkaç yılda kısaca ‘bağımsız’ diye tanımladığımız toplulukların sayısı katlanarak arttı. Tabii büyük heyecanlarla ortaya çıkan, ertesi sezon buharlaşıp yok olan grupların sayısı da az değil. Temennim; taze heveslerle kurulan grupların sakin ve sağlam adımlarla yol alıp, yıllanmayı başarması.
* ‘In-your-face’in (Türkçe mealiyle ‘suratına tiyatro’nun) zirve yaptığı bir dönemin üstüne, seyircinin de oyuncuların da biraz sakinleşip, İngiliz topraklarından uzaklaşıp buralara yakınlaşmasını ciddi ciddi bekliyorum. ‘In your face’in 90’larda İngiltere’de yaptığı gibi Türkiye tiyatrosuna da –DOT’un öncülüğünde- bir canlılık getirdiği tartışılmaz. Evet, çok hoş örneklerini gördük. Evet, ‘suratına tiyatro’ metinlerinden feyz alan bir dolu genç yazardan hiç de fena olmayan yerli metinler çıktı. Ama sanırım artık daha bizden, daha inandırıcı öyküler izlemenin de vaktidir.
* Geçen sezon toplumdaki kadın-erkek eşitsizliğine ses edeceğim derken, seyirci koltuğundaki kadınları illallah ettirecek –pek tabii ki kadın bedenini işaret eden- öyle çok küfür işittim ki kendi adıma kotam doldu. Dilerim bu sene oyun yazan-yöneten-oynayan herkes bir parçacık da olsa ‘kadın bakış açısıyla tiyatro yapmak’ üzerine de kafa yorar; en sert, şiddet, küfür dozu en yüksek oyunları bile ‘kadın düşmanı’ bir yoruma kaymadan sahnelemenin yolunu bulurlar…
* Malumumuz; Türkiye’de ‘tiyatro eleştirmenlerinin’ sayısı bir elin parmaklarını geçmez (Kendimi o ‘parmakların’ arasında saymadığımı, yapmaya çalıştığımın ‘eleştiriden’ çok bir tür ‘gözlem aktarımı/izlenim’ olduğunu da not edeyim). Gazete yöneticileri de genelde bu eksiğin derdine düşmez. Hal böyleyken geçen sezon yaşanan birkaç hadise gösterdi ki ortada bir eleştirmen ordusu olmadığı gibi maalesef eleştirilmeye gerçek manada hazır tiyatrocuların sayısı da hayli az… Sezonda; tiyatro yazarlarıyla tiyatrocuları bir araya getiren birkaç etkinlik düzenlenmişti. Bu çabanın devamını getirmek işe yarayacaktır. Karşılıklı sağlıklı bir iletişime geçmek, kafa göz yarmayan ya da “Beğendim”in ötesine geçen yorumlar yapmak; diğer yandan yazılıp çizilene kıymet vermek imkânsız olmasa gerek. Aksi halde olacak belli: Memleket sınırları içinde; eksik, gedik, iyi, kötü tüm işlerde karşılıklı pohpohlamalar ve sırt sıvazlamalarla geçecek bir sezon… Kendi kendimize çalıp oynamak da yeni yeni canlanan bir tiyatro ortamında en son ihtiyaç duyacağımız şey…
* Bilhassa yeni parlayan genç oyuncularla yapılan röportajlarda katiyen değişmeyen soru ve yanıttır: – Tiyatro yapmayı düşünüyor musunuz? – En çok istediğim şey. Ama para kazanmak için diziler şart. Tiyatro çok zaman ve emek istiyor. Ama yapacağım muhakkak… (Verilmesi gereken yanıtlar konservatuvarlarda mezuniyet belgesine mi iliştiriliyor nedir!) Bu sene dizilerle patlama yapacak genç oyunculardan rica edelim: Yapmayın, etmeyin… Samimi olarak tiyatro yapmak gibi bir niyetiniz varsa buyurun… Nasıl yapıldığını bu tür cümleleri hiç ama hiç kurmayıp; üstüne her iki kolda da (Sinemayı da eklersek üç) harikalar yaratan isimlere sorarsınız belki. Kaldı ki, ‘zorunda değilsiniz’. Tiyatronun ‘kutsal’ olduğu falan da yok. Rahat olun…
* Devlet ve Şehir Tiyatroları’nın akıbeti netlik kazanmış değil. ‘Müstehcen oyun’ tanımlamasıyla fitili yakılan ve Başbakan’ın tiyatroya hiç olmadığı kadar çok ‘ilgi’ göstermesine tanık olduğumuz gelişmeler yüzünden ağzımızın tadı kaçık halde kapattık sezonu. ‘Korkuya karşı özgür tiyatro’ sloganlarının havada kalmayacağı, seyircisinin gerçekten sahip çıktığı, emekçilerinin de ‘seyircisinin gerçekten sahip çıkmasına değecek’, ‘sıkıcı’ değil ‘sıkı’ işler yaratacağı bir DT&ŞT sezonu umalım.