Onur Karaoğlu
2008 yılında, Columbia Üniversitesi’nde tiyatro yüksek lisansımın dördüncü döneminde, gece gündüz hazırlamaya uğraştığımız ve bize hocalarımızca verilen projelerin, oyunların ardından ilk defa kendi istediğimiz bir oyunu seçip yönetme özgürlüğünü tanımıştı hocamız Anne Bogart bize. O an, sınıfta, benim dışımdaki beş arkadaşım, bu özgürlük karşısında karar vermekte biraz zorlanırken, ben bir çırpıda nasıl bir oyun yapmak istediğimi söyleyivermiştim. Oyunun adı Devrim Üçlemesi olacaktı. İçinde üç büyük oyun yazarının -Brecht, Genet, Fassbinder- aklımdaki birer metni yer alacaktı. Oyunun içine tiyatro hakkında sevdiğim ne var ne yoksa koymak niyetindeydim. Çünkü iki yıl boyunca içimde tuttuğum sahnede ne istersem yapabilme özgürlüğü çok çekiciydi. Oyun, aktörlerin bir metinden diğerine girip çıktıkları, seyircinin oyunun bir parçası haline geldiği ve her seferinde mekanda oluşan deneyimin bambaşka sonuçlar doğurduğu bir kurgu olacaktı. Provalara başladıktan dört hafta sonra bir gün hocam Anne Bogart oyunun provasını izlemeye geldi. Provanın ardından ben ve oyuncularımla uzun bir sohbete girdi. Bu sohbetin ardından tüm ekibim ve ben hem çok heyecanlanmış hem de ne yapacağımızı tam da bilemez olmuştuk. Çünkü Anne’nin de bize işaret ettiği gibi oyunun kendisi her şeyden çok şu soruyu soruyordu bize en başından itibaren: Tiyatro nedir? Oyun oynandıktan sonra derslerde uzun uzun tartıştığımız bir konu oldu bu. Bir oyunun, bir gösterinin oluşmaya başladığı ilk yerin “Tiyatro nedir?” sorusu olması.
Tiyatronun ne olduğunu sorduğun yerden bir oyun yapmaya başlamanın avantajları neler olabilir?
1. Bir şeyi yeniden tanımlayacak olmanın heyecanını yaşamak. (İlkokul çocuğu gibi olmak.)
2. Hiç bir şeyin öyle olması gerektiği için öyle olmak zorunda olmaması. (Dönem kostümleri giymemek mesela)
3. Meydana gelecek yapının o zamanın güncel elemanlarıyla da oluşabilecek olması. (İnternet, bilgisayar gibi)
4. Sanatın farklı alanlarının tiyatronun içine, onun anlam üretimini desteklemek için rahatça girebileceği bir ortamın oluşması. (Video, film, mimarı vb.)
5. Tiyatro ne değildir sorusunun cevabını bilmek. (Tiyatro, aslında, sonunda her şey olabilir… ama onu yapan kişi belirli bir şey olmasına karar verirse, o işle ilgili net seçimlerde bulunabilir.)
6. “Bulunduğunuz dünya neresi, hangi kurallarla çalışıyor, sizden ne bekliyor”u zaten biliyorsanız, “Tiyatro nedir?” diye sorduğunuzda içinizde yoğun bir şekilde kendine özgü kurallarla çalışacak yeni bir dünya yaratma isteği doğacaktır. Eğer, “bulunduğunuz dünya neresi, hangi kurallarla çalışıyor, sizden ne bekliyor”u bilmiyorsanız, “Tiyatro nedir?” diye sorduğunuzda “bulunduğunuz dünya neresi, hangi kurallarla çalışıyor, sizden ne bekliyor”u bulursunuz.
7. Tiyatronun ne olduğunun size başkası tarafından öğretilemeyecek bir şey olduğunu ve bunu, her seferinde, izleyici ya da onu yaratan kişi olarak tekrar tekrar keşfetmeniz gerektiğini kanıtlaması.
8. Tiyatronun çok kolay bir şey olduğunu hissettirmesi.
9. Tiyatronun çok zor bir şey olduğunu göstermesi.
10. Tiyatro yapmak için nedenlerin, tiyatronun ne olduğundan büyük olamayacağını keşfettirmesi.
Ayrıca yapılan tiyatro tanımının güncel tutulması, tiyatronun kendisine hızlı ve sürekli değişen dünyamızda tartışmaya açık, yenilenen bir yapı kazandırabilir. Tiyatro iki bin yıl önce neydi, bugün ne- soruları hem ortak hem de farklı cevapları beraberinde getiriyor. Mesela daha net bir örnek olarak tarihte sinema yapma pratiklerinin gelişimini düşünelim. Bundan yüz yıl önce film neydi ve bugün ne, soruları ışığında, değişen teknoloji ve yaşam biçimlerine bağlı olarak, film yapımının bugün ilk başladığı yerden oldukça farklı bir yerde olduğunu ve farklı amaçlara hizmet ettiğini söyleyebiliriz. Öte yandan tabii ki filmin, bundan yüz yıl önceki biçiminden ve amaçlarından değişmeden günümüze gelenler de var. Fakat bundan iki bin yıl önce yaşayan insanların hayatlarını yüz yıl önce yaşayanlar kadar net bilemiyoruz. Ama bir grup insan olarak birlikte varolmanın ve bir hikayenin, olayın içinde ortak bir eylemi paylaşmanın o zamanlardan günümüze gelen ve tiyatro için hala önemli olan bir mesele olduğunu biliyoruz. Fakat tiyatronun ana meselesinin bunun yanında bir yandan da “bugün için tiyatro ne” olması da lazım. Belli bir takım kanıksanmış fikirleri öyle olması gerekiyormuş gibi kabul edip güncel tiyatroyu bu beklentiler üzerinden okumak günümüz tiyatrosu için çok kolay tanımlamalar yapmak oluyor. Halbuki bir tanımlama yapabilmek için daha açık fikirli, enine boyuna düşünen ve olasılıklara açık bir bakış açısına ihtiyaç var.
Gerçekten de bir oyun yapmaya “Tiyatro nedir?” diye sorarak başlamanın sağladığı zihin açıklığı, yapılan ışın sınırlarının genişlemesini sağlıyor. Belki de kasıtlı olarak her oyunda bilinç altındaki amaç tiyatroyu yeniden keşfetmek olabilir. Böylece tiyatro yapmanın başka pratiklerini bulmak üzere belki oldukça kişisel hikayelerde dolaşacaksın, seyirciyle arandaki mesafeyi tehlikeli yerlere çekeceksin, tiyatrodan çok film yapmayı, müzik yapmayı, başka sanatları yapmayı düşüneceksin, oyunculuğu güvenli mesafelerin dışında bir yerlere taşıyıp oyunculara yeni alanlar açacaksın, arzı ve talebi düşüneceksin ya da o an seni heyecanlandıran şeyleri bir araya toplayacaksın… Bütün bunlar, yaptığın tiyatro nedir tanımlamasında sana yol gösterecekler. Sonunda, keskin hatlar, yol haritaları, planlar, yapılar arasında kurduğun dünyada şunu fark edeceksin: Tiyatro aslında her şey olabilir. Sen onu tutarlı bir şekilde tanımladığın sürece.