Kemal Oruç
Eğitim, sağlık, spor, hukuk, medya, askeri kurumlar ve diğerleri, bizzat hükümet tarafından ele geçirilmiş ve bu alanların içi boşaltılmaya başlanmıştır. Özellikle bu alanlara dahil Cumhuriyet kurumları talan edilmekte ve bağımlı hükümet kurumları haline getirilmektedir.
Şimdilerde ise başta İBBŞT ve Devlet Tiyatroları olmak üzere, sanat kurumları ele geçirilmeye çalışılmaktadır. İBBŞT’nin yönetmelik değişikliği ile yok edilmeye çalışılması ve Devlet Tiyatroları’nın özelleştirilmesi ya da tamamen kapatılması isteğinin hükümetin sanat adına attığı gerici adımlar olduğu düşünülmektedir.
Kültür Bakanı Ertuğrul Günay: “Devlet hala bu kurumu (Devlet Tiyatrosu) taşımak zorunda mıdır? Bugünkü Türkiye’de devletin kadrolu sanatçısı olması gerekir mi? Bunu bütünüyle özel kurumlara terk etsek harcadığımız cari gideri doğrudan sivil toplumun bu organizasyonlarına mı versek?” diyen Günay aynı zamanda bir sanat kurumunu olan Devlet Tiyatroları için “Kâr etmiyor.” demiştir. *
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ise: “Soruyorum siz kimsiniz? Bu ülkede sanat sizin tekelinizde mi? Geçti o günler. Artık despot aydın tavrıyla parmağınızı sallayarak bu milleti aşağılama dönemi geride kaldı. Gelişmiş ülkelerin hemen hepsinde devlet eliyle tiyatroculuk olmaz. Ben Kadir Bey’i tebrik ediyorum. Aynı şeyi Bakanlar Kurulu’na getireceğim. Tiyatroları özelleştirmek suretiyle buyurun tiyatrolarınızı istediğiniz gibi oynayın. Destek gerekirse biz de istediğimiz oyunlara sponsor oluruz.” demiştir. **
Bu sözlerden ve hükümetin sonrasında gösterdiği tavırdan ödenekli sanat kurumlarının yok edilmesi isteği açıkça görülmektedir.
Oysa devlet diğer hizmetlerde olduğu gibi sanatı da, herhangi bir kâr amacı gütmeden, hizmet olarak sunmak zorundadır. Yani devlet, tiyatro başta olmak üzere diğer tüm sanatlara dair kurumları bulundurmak, korumak ve bu kurumların devamını sağlıklı bir şekilde sağlamak zorundadır; eğer sağlıklı bir ülke ve insan geleceği düşünülüyorsa!
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “Buyurun işte özgürlük. Ama kusura bakma geleceksin hem belediyeden maaşını alacaksın ondan sonra da yönetime istediğin gibi verip veriştireceksin. Olmaz öyle şey.” ** sözlerini hatırlamak gerekir.
Bu sözlerden, bir aydın kişilik sahibi olması gereken sanatçının hükümet tarafından bir kuklaya dönüştürülmesi ve maaşını aldığı sürece hükümet yanlısı olması gerektiği anlamı çıkmaktadır.
Yönetimler “Gerçek sanatı” yıkmaya ve muhafazakar sanatı oluşturmaya çalışırken, sanatın, özellikle tiyatro sanatının tarihini bilen kişiler, zaten bu sanatın yüzyıllardan beri yönetimlere karşı olduğunu ve yönetimler tarafından ele geçirilmeye çalışıldığını bilir. Bu da tiyatronun ne kadar güçlü bir sanat olduğunun göstergesi değildir de nedir? Tiyatro yüzyıllardır boyun eğmemekle birlikte, karşı duruşunu da sergilemiştir. Muhafazakar sanat adı altında yapılacak olan, taraflı ve köleleştirilmiş, bir tiyatronun ne kadar sanat olacağı da bir tartışma konusudur.
Tiyatro, devlet de dahil olmak üzere yanlışı yapanı eleştirmek zorundadır! Bu, sanatın gereği, bunu yapmak da sanatçının görevidir! Bu gereği ödenekli- ödeneksiz diye ayrıma gitmeden bütün tiyatro kurumlarının gerçekleştirmesi bir zorunluluk olarak görülmektedir.
Şayet hükümet bir tiyatro eleştirisinden rahatsız oluyorsa, o zaman kusuru kendisinde aramalıdır.
Ödenekli tiyatroların kamu tiyatroları olmasının yanında birer sanat kurumu olduğu unutulmamalıdır, dolayısıyla sanatla ilgili kararları ancak sanatçılar almalı ve son karar, hem sanat hem de yönetimde yetkin, bir sanat yönetmeninin başkanlığını yaptığı yönetim kurulu tarafından verilmelidir.
Bir ödenekli tiyatro, seyirci ve gişe kaygısı taşıyan basit bir oyun oynayamaz. Oyunlar toplumsal durum göz önüne alınarak ve bilimsel temellere bağlı kalınarak sahnelenir. Sahnelenecek bu oyunları da ancak sanat biliminde yetkin kişiler belirler ve sahneler. Gerek oyun seçiminde gerekse sahnelenmesinde, kamu çıkarlarına politik anlamda bağlı ve sanattan anlamayan bürokratların karar sahibi olmaları düşünülemez.
Sanat yönetimi, dramaturji, repertuar, sanatsal teknik işleyişler, oyunculuk, rejisörlük vb. işler bizzat sanatçılar ve sanatçı temsilcileri tarafından yapılmalı, sadece ilgili kamu tiyatrosunun bürokratik işleri, görevli bürokratlar tarafından yapılmalıdır.
Merkeziyetçi yönetim anlayışına değinmek gerekirse; merkez yönetimi sanat kurumunun, görünürde ve yakın olan şubesinden en uzaktaki şubesine göre çalışır. Yani görünürlük azaldıkça destek de azalır. Şubeler bulunduğu yerin coğrafi, toplumsal, sanatsal, eğitsel vb. özelliklerini göz önünde bulundurarak kendi sanatsal ve yönetimsel işleyişlerine karar verdiğinde yapılacak işlerin çok daha sağlıklı olacağı düşünülmektedir. Bunun için de Devlet Tiyatroları’nın merkezi yönetimi il tiyatro müdürlüklerine devredilmelidir.
Bölgedeki ödenekli tiyatronun bütçesi hem merkez yönetimi hem de yerel yönetim tarafından desteklenmelidir. Daha da önemlisi bölgelerin kendi mali ve sanatsal işleyişine karar verebilmesidir. Hem merkez yönetiminde hem de yerel yönetimde, seçilmiş sanat kurullarının sanatsal işleyişte son karar sahibi olması da bürokrasiyi ve baskıyı devre dışı bırakarak ödenekli tiyatrolarda özgür sanatın önünü açacaktır.
İBBŞT ve Devlet Tiyatroları bu ülkenin en değerli Cumhuriyet kurumlarındandır. Özelleştirilemez, gelen hükümete göre şekil alamaz ve kapatılamaz!
Saygılarımla.
Bu bildiri ilk olarak Tiyatro Platformu’nun 8 ve 9 Eylül 2012 tarihlerinde Bursa’da düzenlediği Devlet- Tiyatro İlişkisi Çalıştayı’nda sunulmuştur.
Kemal ORUÇ
TİYED Yönetim Kurulu adına,
Yönetim Kurulu Başkanı
* İLTER, Balçiçek; “Devletin tiyatrosu olur mu?”, http://www.haberturk.com, 15.04.2011
** ALAATTİNOĞLU, U.- TÜRK, Ü.; “Yönetmelik gerginliği tırmanıyor”, www.dha.com.tr, 29.04.2012