İçinden geçip gidilen bir kasaba olarak andığımız Susurluk’ta tam 24 yıldır süren, kültürle, sanatla, eğlenceyle yoğrulmuş bir festival “5 Eylül Ayran Kültür ve Sanat Festivali”. 14 güne yayılan bu yılki festivalin içeriğinde de tiyatro gösterileri, konserler, yarışmalar, söyleşiler yer alıyor. Susurluk halkının yoğun olarak katıldığı etkinlikler ücretsiz olarak izlenebiliyor. Yediden yetmişe herkesin katılımını hedefleyen bu festivalin başlatıcısı olan ve bu gün de belediye başkanlığı görevini sürdüren Tahsin Bozoğlu’dan festivali anlatmasını istedik.
Öncelikle böyle bir festivali yaşattığınız için tebrik ederiz. Bize biraz bu festivalin geçmişinden bahsedebilir misiniz?
Ben 24 yıl önce belediye başkanı oldum. Susurluğun tarihinde ilk defa sosyal demokratlar seçimleri kazandık. 5 Eylül de Susurluğun kurtuluşu. Bu gün vesilesiyle birkaç günlük söyleşi, dinleti, panel ve açık oturumlarla başladık. Her yıl giderek dozu artarak, tüm kesimleri kapsayan, ihtiyaçlara cevap veren bir festivale dönüştü. Halk müziği, pop müzik, rock müzik, söyleşiler, folklor… genişleyerek beş yıl devam etti. Bunun sonrasında da SHP, DSP, CHP birbirimizi yerken seçimleri kaybettik. Ne oldu? festivaller ve ülke elden gitti. 89 -94 dönemi iyi geçmedi yani. Anlatamadık kendimizi topluma. Medyayla başa çıkamadık. En basitinden İstanbul’da Sözen çok başarılıydı ama bir İSKİ yolsuzluğuyla yok edildi. SHP ve Hadep birleşmesi de sosyal demokratları yok etti Türkiye’de. Bir bozgun oldu.
1994’te sizin belediyedeki ilk başkanlık döneminiz sona erdi. Peki daha sonrasında festival nasıl devam etti?
Devam etti festivaller ama ne şekilde? Şöhretli olarak nitelenen bir iki sanatçının konseri şeklinde, bir-iki güne sıkıştırılarak, büyük paralar harcanarak… Oysa bu festivalin bu gün çocuklar bölümü var mesela. Dramalar, yarışmalar var. Susurluk’un nüfusu bu gün yirmi dört bin. Festival bitiminde katılanların sayısı yüz bini bulacak. Yani her bir Susurluklu dört etkinliğe katılmış olacak. Kimi çocuk bölümüne gelecek, kimi yemek yarışmasına katılacak; kimi folklor kimi de mahalle tiyatrosunu seyretmeye gelecek. Şimdi İstanbul’da da festival yapıyorlar ama ben inanıyorum ki 1000 İstanbulludan biri bile katılmıyor etkinliklere. Benin şimdiki başkanlığım 2009’dan beri devam ediyor. Daha önce Mısır’dan bir hoca getirmişlerdi. Dinlemeye 5-6 bin kişi katılmıştı. Benim partide yaptığım etkinliklere 1000 – 1300 kişi katılmıştı. Bu sene Ramazan ayı etkinliklerinde yine aynı hocayı getirdiler 600 kişi dinledi. Benim burada yaptığım yerel sanatçıların katıldığı söyleşi etkinliğinde ise 4000 kişi vardı. Hem bir de bu katılanlar mahallenin çocukları. Üç yılda, bir yerel yönetimin toplumu nasıl değiştirdiğine yönelik net bir örnektir.
Bu festivalin finansmanını nasıl sağlıyorsunuz? Pek çok belediye bu tür kültür sanat festivali organize etmiyor.
Bunu doğrudan belediye bütçesinden karşılıyorum. Bu on dört günlük festivalin maliyeti 103 000 Lira civarındadır. Siz yok sponsor bulacağım, ben birilerinin üzerine bir şeyler yıkayım, bir şeyler alayım mantığıyla hareket ederseniz, pek çok taviz vermek zorunda kalırsınız. Ama bunun yerine stand yerleri kiralıyorum kitap standı, dondurmacı gibi… Stand gelirlerimiz oluyor, 40-50 000 TL kadar gelir elde ediyorum. Masrafın yarısının dönüşünü böyle alıyorum. Etkinlikler tamamen ücretsiz ama yine bir bale gösterisi var yeni yaptığımız havuzda yapılacak. Ona da giriş bedava olacak ama çıkışta bizim bir sandığımız var onu koyacağım ve çıkışta “haydi öğrencilere bağışta bulunun” diyeceğim. Yani festivalin artısı eksisi hesabını yaptığımız zaman belediyeye yükü 30 – 40 000 TL civarında kalırsa kalır diyelim. 300 000 TL olsa ne olacak? Her ay eski dönemden kalma borçları ödüyorum. Üç buçuk yıldır başkanlığım dönemimde 25, 5 milyon TL borç ödedim bu güne kadar. Üç yıldır festivallere harcadığım para ise toplamda 300 000 TL bile değildir.
Yani Festival yapmak ucuz bir şeydir diyorsunuz.
Bir halka eğitim ve kültür vermek dünyanın en ucuz yatırımıdır. Şimdi bu oturduğumuz parktan 2 Şubat 2009 günü saat dokuz buçukta insanlar geçemiyordu. Mafyamsı, uyuşturucu kullanan, vb. pek çok kişi kimi kiracı kimi işgalci konumundaydı. Susurluk halkı bu parka giremiyordu. Şimdi gece saat bir buçukta bu parkta binlerce kişi yaşıyor. Bundan üç buçuk yıl önce Susurluk’taki suç oranı bu günün 2,5 – 3 katıydı. Devletin neler harcadığını düşünün onlara. Onları yakalamak için, yargılamak, hapishanelerde tutmak için… 1994’te belediye personeli olarak çalışan 400 kişi vardı. 13 imam 24 de polis vardı. Ben yeniden seçildikten sonra gördüm ki belediye personeli 80’e düşmüş, 113 imam 124 polis olmuştu. İmam ve polis personel sayısı biri on kat, biri beş kat artarken belediye çalışanlarının sayısı beş kat küçültülmüş.
Festivali kimler organize ediyor? Kimler çalışıyor festival için?
Festival için ücretlendirilmiş kimse yok. Belediye personeli çalışıyor. Festivalde çalışanların hepsi kamu çalışanı yani. Otelde çalışanından, garajdakine, yemeğini yapana kadar hepsi kamu personeli.
Festivale izleyici olarak katılanların görüşlerini alıyor musunuz?
Ben bu konuda katılımcılığa pek inanmıyorum. Toplumu ileri götüren diğer güçlerdir. Ben topluma sordum, benden İbrahim Tatlıses’i istediler. Nasıl anlatayım size 1964’ten 1974’e kadar 10 000 nüfuslu bir yerdi Susurluk. Ama ben bu Susurluk’ta yaşarken dinlediğim müzikler Bob Dylan, Joan Baez, Frank Sinatra, klasikler, sanat müziği klasikleri, Nesrin Sipahi, Safiye Ayla gibi sanatçılardı. Şimdi düşünün ülke nasıl gitmiş geriye doğru. Tersine dönüştürülmüş yani bu ülke. İzmir Büyükşehir Kent Orketrasını getirmiştim, Susurluk halkı tam iki buçuk saat nefes almadan dinledi. Bu halk Ruhi Su’yu, Rahmi Saltuk’u, İhsani’yi, Mahsuni’yi dinleseydi, Safiye Ayla’yı dinleseydi bu günkü rezillikleri dinler miydi?
Peki bu festivalin içeriğini nasıl oluşturuyorsunuz?
En başta ekonomik şartlar var tabii. Gücüm olsa Gilbert Bécaud’yu getirirdim mesela. Ama ne yapıyorum bizim Gilbert Bécaud’muzu getirmeye çalışıyorum. Kendi başına varlık olan, yerel, bölgesel, bizim ekonomik yapımıza uygun olan ama çok değerli sanatçıları getiriyorum.
Yani pop kültürün ürünü olmayan ama kültürel olarak sizin önem verdikleriniz diyebilir miyiz?
Popüler olanlardan on bin kat daha iyiler. Ben 1984’te seçildiğimde servet beyanı verdim. Neyim var neyim yoksa bildirdim. Mustafa Sarıgül’le, Melih Gökçek belediye başkanı oldu. Onlar da 1994’de servet beyanı verdiler. Bunlar en şöhretli başkanlar öyle değil mi? Şimdi onlar da açıklasın, yani şöhretli sanatçı dediğimiz kimseler. Popüler kültür buna izin veriyor. Şimdi medya ne diyor: “Susurluk çetesi” diyor. Susurluk’taki kazada üç kişi öldü. Adı “Susurluk Çetesi” oldu. Bizim ne günahımız var? Kaza 600 metre sonra olsaydı Kemalpaşa çetesi mi olacaktı adı? Allah Mustafa Kemal’i korudu yani. Bu Susurluk’ta yüzlerce güzel olay yaşandı. Kar yolları kapattığında buranın halkı yollarda kalanları misafir etti. Hiç yazan olmadı. İyi olan, güzel olan değil kötü olan olumsuz olan haber oluyor. Şimdi bu ülkeyi dönüştürmeye çalışıyoruz.
Teşekkürler. Festivalinizin devamını dileriz.
Uluç Esen / MİMESİS