Ömer Ongun
Londra Olimpiyatları sporun, post modern milliyetçiliğin, popüler kültürün, basın yayının ve sosyal medyanın iç içe geçtiği ve dünyanın ilgisinin üzerinde olduğu bir etkinlik.
27 Temmuz’dan bu yana Londra’da devam eden 2012 Olimpiyat Oyunları 12 Ağustos’ta sona eriyor. Oyunları 21 bin basın mensubu takip ediyor. Milyonlarca insan canlı ya da banttan yayınlarla oyunları izlerken Londra’nın ziyaretçi sayısı bu dönem de ciddi anlamda artmış durumda.
İlke kez MÖ 776’da Olimpia’da yapılan yarışmalar haşmetini, şöhretini ve toplum üzerindeki etkilerini pek de kaybetmeden 2012 yılına değin geldi.
Pekiyi milyonları ekran başına, binlerce on binlerce seyirciyi sahalara çeken olimpiyat oyunlarını Türkiye nasıl izliyor? Türkiyeli spor izleyicisi açısından “seyirlik” olan tam olarak ne?
Türkiye’de ya da dünyada spor izleyiciliği belki başka bir yazının veya daha derinlikli araştırmanın konusu olabilir ancak görünen o ki izleyiciler açısından olimpiyat oyunları salt spor etkinlikleri değil. Özünde bireysel ya da takım oyunlarının yer aldığı ve sporcuların birbirleriyle yarışarak çeşitli dereceler elde etmek için mücadele ettikleri etkinlikler olması niyetiyle kurgulanan Olimpiyatlar, MÖ 776’dan bu yana pek de öyle olmamışlar.
Birçok seyirci için kendi milliyetlerini sergiledikleri, “vatanlarında” yetişen kadın ve erkekleri destekledikleri, sportif performanstan ziyade “milli performansın” övüldüğü birer icra alanına dönüşmüş. Seyirlik olanın olduğu kadar seyretmenin de bir performans olduğu olimpiyatlar öte yandan uluslararası ve kültürlerarası bir iletişim, karşılaşma ve paylaşım alanı olmaktan ziyade kendini kanıtlama, ulusunu, bayrağını, dilini diğerlerine gösterme ve daha da yüceltme alanları haline geldi. Ulus milliyetçiliğini oldum olası anlamakta güçlük çekerim. Hatta öyle ki kendisiyle çelişen bir ulus milliyetçiliği çoğu zaman gülünç bulurum. Örneğin; Türkiye adına yarışan Afrika ya da Uzakdoğu kökenli sporcular sırf kırmızı beyaz forma giyiyor ve “soyaddan Türkleşmiş” oldukları için yurttaşlarımız gururla desteklerken, aynı sporcu başka bir ülke adına yarışıyor olsa kaybetmesi için ne dualar edilirdi, diye düşünürüm.
Türkiye açısından zaten Olimpiyat oyunlarını izlemek başlı başına bir ıstırap. Sene boyunca futbol takımlarının performansları ve entrikaları ile oldukça yoğun olan gündem haftalık dizi edasında takip edilirken Olimpiyatlarla birlikte diğer spor dalları da eklenince Türkiyeli spor seyircisi için karmaşık ruh hali ve zor günler başladı. Sene boyu pek de görünmeyen sporcular gündemi işgal ederken kimi nasıl destekleyeceğini pek bilemeyen seyirci o sporcunun özel hayatı, çarpıcı yorumları ve geçmişini irdelemeye meyilli medyayı heyecanla takip etmeye başladı.
2008’de Pekin’e 68 sporcu ile katılmış olan Türkiye, Londra Oyunları‘na 16 branşta 114 sporcuyla umutlu başladı. Peş peşe gelen başarısızlıkların yanında izleyici/seyirci anlamında da durumun vahameti her gün biraz daha ortaya çıkıyor.
Sosyal medya biraz turnusol gibi, ülkede ne var ne yok gündeme nasıl tepkiler geliştiriliyor, an be an görüyorsunuz. Olimpiyatların ilk günlerinde sosyal medyada daha çok kadın sporcular üzerinden cinsiyetçi yorumlarla başlayan “Türkiye’de Olimpiyat Seyretme Hali” dışavurumu zamanla özellikle de en son köşe yazarlarının da dahiliyetiyle iyice çığrından çıktı. Sabah gazetesinin Günaydın eki yazarı Yüksel Aytuğ’un ‘Kadınlık olimpiyatlarda ölüyor’ başlıklı yazısı ise Türkiyeli spor izleyicisinin geldiği son noktayı göstermesi bakımından oldukça manidar. Olimpiyatları ‘güzellik yarışması’ gözüyle izleyen ve bir türlü sporu kadınlarla ‘bağdaştıramayan’ Aytuğ elbette yalnız değil. Türkiye’de sporun performanstan ziyade fiziksel görünümle bu kadar iç içe algılanması ise daha genel izleyici/seyirci olamama sorunsalına ve her daim kör göze parmak toplumsal cinsiyet belasına işaret ediyor.
Başbakan Erdoğan ise Türkiye’nin Olimpiyat Oyunları adaylığıyla ilgili “Halkın büyük çoğunluğu Müslüman olan bir ülkede bugüne kadar bir olimpiyat düzenlenmedi. Sorarlar insana: Ne için?” dedi. Kanımca meseleyi buradan algılamaktan ziyade ülkedeki tesisler, alt yapı ve en önemlisi de spora ve sporcuya bakış üzerinden düşününce “Ne İçin?” sorusu daha kolay cevaplanabilir. Zira Türkiye, bu yıl sadece sporcularının performansı üzerinden değil sporcu izleme alanında da sınıfta kalmıştır.
Özellikle çocuk yaştan itibaren sportif, sanatsal ya da kültürel performansların izleyicisi olmak yerine izlemeden yorumcusu olmanın yüceltilmesi ve dolayısıyla etkinliklerin daha çabuk tüketilen ve kolay taraflaşılan bir hale gelmesi, cinsiyetçi taraftar dilinin bu kadar görünür ve kabul edilebilir olması Türkiye’de spor izleyiciliği adına geleceğe umutla bakmayı engelliyor. Olimpiyat Oyunları da bunun göstergelerinden biridir.
Kaynakça: http://www.olimpiyatkomitesi.org.tr/