Yaşam Kaya
Kendimi bildim bileli tanıdığım bir ses vardı televizyonda. 80’leri yaşayanlar daha iyi anlayacaklardır bu söylediğimi. Tek kanal dönemi ve hemen herkes Türkiye’de aynı programları izliyor, aynı müzikleri dinliyor, aynı dizileri takip ediyor… Hani şu Melmac gezegeninden gelen uzaylı yaratık Alf, izlediklerimizden en popüler olanı. Çirkin mi çirkin, sureti insanı ilk anda korkutan canlı öylesine tatlı konuşuyor ki, insan kendisini televizyon ekranından alamıyor. Görünüşün ötesinde insanı cezbeden zekası, düşsel güzelliği ve en önemlisi büyüleyici sesi, dizinin Türkiye macerasında uzun soluklu olmasında en büyük etken. İşte çirkin Alf’i sesiyle bizlere sevdiren, yediden yetmişe hepimizin hayranlıkla izlediği, seyrettiği, dinlediği tiyatro devrimcisi Müşfik Kenter maalesef hayata gözlerini kapadı.
Müşfik Kenter, 60 küsur yıl tiyatro ile geçen bir yaşam… 1947 yılında Ankara’da çocuk tiyatrosu ile başlayan, 1955 yılında Devlet Tiyatrosu macerası ile devam eden, 1959 yılında İstanbul’a gelerek kendi tiyatrosunu kuran, yetmiş dokuz yaşına kadar tiyatroyla çarpan bir kalp… Türkiye’de tiyatro salonları Anadolu’nun birçok kentinde henüz yokken, şehir şehir Anadolu topraklarını gezerek 1968 yılında kurduğu ‘Kenter Tiyatrosu’ için insanlardan yardım isteyen bir tiyatro duayeni…
‘Türkiye toplumu neden bu insanı sevdi?’ sorusunun altında yatan o kadar cevap var ki!… İnsanları aydınlık düşüncelere götürecek tiyatro sanatını toplumla buluşturmak Müşfik Kenter için asıl olandı. Kendisinin söylediği gibi, ‘iyi bir sanatçı olmadan önce iyi bir insan olmak’ sözü neredeyse o’nun yetiştirdiği tüm tiyatrocuların belleğinde derin bir iz bırakmıştır. Mesela o, toplum için hiçbir zaman ulaşılmaz olmamıştır. Kenter Tiyatrosu’nun giriş kapısında, fuayesinde, sahnesinde, sokakta, parkta, sinemada kendi doğallığıyla insanları selamlamış; Türkiye fotoğrafı içinde hiçbir zaman ayrımcılık yapmadan halkın dilini, sanatını sahneye aktarmaya çalışmış… Elit sanat mantalitesinin gitgide yaygınlaştığı dönemlerde, Murathan Mungan’ın şahane oyunu ‘Bir Garip Orhan Veli’yi sahnede öylesine muhteşem oynamıştır ki, insanlar bıkmadan yirmi beş sene boyunca Müşfik Kenter’i izlemek ve dinlemek için tiyatro salonlarını doldurmuş, bu oyunla eşine az rastlanır bir rekora imza atmıştır.
Tiyatrosundan Vazgeçmedi
Onun tiyatrosunda sanatsal kaygılar hep ön plandaydı. Kendisi hiçbir zaman anlaşılmaz olmaktan korkmadı. Beraber yürüdüğü yoldaşları Yıldız Kenter, Şükran Güngör, Kâmuran Yüce fikirsel olarak Müşfik Kenter’le aynı paralellikte oldukları için sahnede birbirinden ilgi çekici oyunlar seyirciye sunuldu. İlk kez tiyatro sahnesine gelen bir kişiyi Bertolt Brecht’in ‘Üç Kuruşluk Opera’sıyla tanıştırdı. Bazen de aristokrat eleştirilerini sıraladığı Rus yazarların oyunlarından seçmeler gerçekleştirdi. ‘Vanya Dayı’, ‘Üç Kız Kardeş’, ‘Martı’ oyunlarıyla yozlaşma sürecinde kendisine sosyalizm ile çıkış bulan devrimci bir ülkeyi insanlara tanıttı. Orhan Veli’nin yaşamından yola çıkıp, bizleri hem yakın tarihimizle yüzleştirdi hem de Türkiye solunun sanatsal yolculuğunun başladığı noktayı bizlere gösterdi.
Bugün Türkiye’de nefes alan her birey mutlaka ama mutlaka Müşfik Kenter’le tanışmıştır. Öyle yüz yüze tanışmışlıktan bahsetmiyorum elbette. Sinema filmlerine yaptığı dublajı, reklam filmindeki konuşmaları illa ki duyulmuştur. Fakat o, popülerizmin günden güne tırmandığı Türkiye’de asla popülerist sanat anlayışıyla işler gerçekleştirmedi. Çağdaşları kapitalizmin nimetlerinden faydalanıp, Türkiye toplumunu zehirleyen dizilerde oynarken; Müşfik Kenter, tiyatrosundan vazgeçmemiş, insanları tiyatro sahnesine çekmek için inatla sahneye çıkmayı sürdürmüştür. Yetmiş dokuz yaşına kadar, yani ölene kadar sahnede kalmayı başarmıştır.
Müşfik Kenter’le bundan dört ay önce konuşma fırsatım olmuştu. Orhan Veli’nin şiirlerinden oluşturduğu oyunundan bahsetmiştik. Yazdığım eleştirideki övgüler için teşekkür etmişti. Kendisini her anlamda kanıtlamış bir tiyatro devrimcisinin mütevazılığı karşısında öylesine mutlu olmuştum ki, söylemleriyle yaşantısını bu denli birleştiren başka bir oyuncu daha önce hiç görmemiştim. Onu tanıdığım için, Müşfik Kenter Tiyatrosu’nu birebir izlediğim için kendimi şanslı hissediyorum. Sahnede Neyzen Tevfik’in mısralarını okuduğu zamanı unutamıyorum;
“Üzülüyorsun, takma diyorlar. Kızıyorsun, değmez diyorlar. Boş veriyorsun gamsız diyorlar. Konuşuyorsun, muhatap olma diyorlar. Çekip gidiyorsun, mücadele et diyorlar. Alttan alıyorsun, tepene çıkardın diyorlar. Bağırıyorsun, sakin ol diyorlar. Aklı başında davranıyorsun, bu kadar uslu olunmaz diyorlar.. Ölünce ne diyecekler? Muhtemelen… Ölüm sana yakışmadı. Normal tabii, dirimizi beğenmediler ki ölümüzü beğensinler.”
Biz senin dirini çok beğendik Müşfik Kenter, şimdi o yarattığın Türkiye devrimci tiyatrosu fikirlerinle beraber yücelecek! Ölüm sonuçta yaşamın vazgeçilmezi!