“Ay Işığı Manastırı” ya Müze Olmalı ya da Mutlaka Müze Olmalı

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Üstün Akmen

Bu köşede iki haftadır (01.08.2012-08.08.2012), Akbank Yönetim Kurulu Başkanı Suzan Sabancı’nın Ayvalık’taki Cunda Adası’nda yer alan “Ay Işığı Manastırı”nı sahiplenip yeniden restore ettirmesi olayı gözlemlenmekte. Okuyanlar anımsayacaklardır (okumayanlar gazetenin internetteki arşivinden yararlanabilir), söz konusu manastırın yenilenmesinde eski hal bilinerek ve istenilerek korunmamış, “yenileme” adı altında en son 1795 yılında restore edildiği varsayılan manastır yeniden biçimlendirilmiş, taşkın inşaatlar yapılmıştı. Varsılların ve siyasi erkin “cennet”i Türkiye’de gene bir adli cinayet işleniyor, cinayetin katilleri gene toplumdan gizleniyor, yaptıkları yanlarına gene kâr olarak bırakılıyordu.

Soruşturdum, alenen sorular sordum, ama ne Suzan Sabancı Hanımefendi’den, ne Ayvalık Cumhuriyet Başsavcısı’ndan, ne diğer zerzevat zevattan, ne de Bakanım Tabiat Varlıklarını Koruyanımdan sorularıma yanıt alamadım.

İnanmayacaksınız, ama bana kalırsa hepsi birden suçluların sessizliği içindeydiler.

Dolayısıyla: “Aaa, nasıl oldu da yanıt alamadım” diye, hiç mi hiç şaşırmadım, hayıflanmadım.

“ÂSÂR-I ATÎKA” YAPIDA YENİLEME ÇALIŞMASI

Benim Saygın Okurum, yaşadığımız ülkede artık her bir şeyin çivisi çıktı!

Lütfen deyiverin bana: Herhangi bir uygar ülkede “Bilmem Ne Adaları, Tabiat Parkını Koruma Platformu” namlı bir oluşum, Bilmem Ne Adaları Tabiat Parkının iç işleyişini tamamen değiştiren bir revizyon planı için Danıştay’da dava açsa n’olur?

Toplum o davaya şıpınişi odaklanır değil mi?

Hele Danıştay Dairesi, yani o ülkenin yürütme organlarına yardımcı inceleme, danışma ve karar organı, başvuruyu haklı görüp bilirkişi raporu gelinceye kadar yürütmenin durdurulmasına karar verirse… Hele hele Danıştay’ın, yani yönetimin yargı yoluyla denetlenmesi görevini yapan yargı kuruluşunun yürütmeyi durdurma kararını hiçbir merci iplemezse, o toplum ayaklanır değil mi? Hesap sorar değil mi?

Dahası, o Danıştay’ın kararı hiçe sayılarak, mübadeleden sonra metruk hale gelen “âsâr-ı atîka” yapıda bir kartel imparatorluğunun yenileme çalışmaları devam edebilir mi?

O kartel imparatorluğu böyle bir cüretkârlığa cesaret edebilir mi? Kartel imparatorluğunun ferdi olan Hanımefendinin önderliğinde, “ailevi” özel kullanımları doğrultusunda o manastırın açılışı herkesin gözü önünde yapılabilir mi?

N’APARSIN KARDEŞ, BURASI TÜRKİYE

Şimdi sorarım size: Bütün bunlar, hukukun birey, toplum ve devletin hareketlerini, birbirleriyle olan ilişkilerini denetlediği uygar bir ülkede; yetkili organların usulüne uygun olarak çıkarılan, kamu gücüyle desteklenen, muhatabına genel olarak nasıl davranması ya da nasıl davranmaması gerektiğini gösterdiği bir ülkede olabilir mi?

Pekiii… Böylesi bir gözü karalığa, olasılıkların yürürlükte olan normlarla düzenlendiği, hukukun üstünlüğünün hüküm sürdüğü bir ülkede; birey-toplum-devlet ilişkilerinde ortak iyilik ve ortak menfaatlerin gözetildiği bir ülkede, yani hukukun “hukuk” olduğu bir ülkede rastlanabilir mi?

AYVALIK SAVCILIĞI’NIN SUÇ DUYURUSUNA KULAĞI TIKALI

“Ayvalık Adaları Tabiat Parkını Koruma Platformu” üyesi bir avuç Türkiyeli, bundan tam 124 gün, yani manastırın “resmi” açılışından bir gün önce yaptıkları basın açıklamasında “Ay Işığı Manastırı”nı tamamıyla müze olarak halkın kullanımına açılmasını isteyerek, Ayvalık Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurunda bulundu.

Mümtaz ulusal medyamızda bu konuda tek satır okumadınız, ama hiç kuşkunuz olmasın fevkalade uygar ve yasal bir girişim.

Kimse, siyasi erke manastırı ona değil, bana/bize peşkeş çek falan demiyor.

Manastır topluma kazandırılmak isteniyor.

Ne güzel değil mi?

Olayda zengin düşmanlığı falan da yok, iyi mi?

MÜZE İSTEMİ

O bir avuç Türkiyeli, basın açıklamasından sonra, yani 7 Temmuz 2012 Cuma günü, yasal haklarını kullanarak bu kere Ayvalık adliyesi nezdinde dava açtı. Dava dilekçesinde, 2009 Yılı Ayvalık Adaları Tabiat Parkı 1/2500 ölçekli uzun devreli gelişme revizyon planının iptali ve yürütmenin durdurulması amacı ile (kurumsal olarak Pateriça Ada Doğasını Kültürel Hayatını Yaşatma ve Dayanışma Derneği, Güney Marmara Çevre Derneği, Küçükköy Belediyesi; bireysel olarak da 4 kişi tarafından) Danıştay 6. Dairesine dava açıldığı anlatıldı. Danıştay’ın 25.01.2011 günü, bu davanın durumuna ve uyuşmazlığın niteliğine göre taşınmazların yerinde keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılarak bilirkişi raporu alındıktan sonra yeniden karar verilinceye kadar yürütmenin durdurulması istemini kabul ettiği de belgelendi.

“Ay Işığı Manastırı”nın kamuya açık müze olarak kullandırılmasını istiyorlardı.

BAŞSAVCIM BİLİYOR SES ETMİYOR

Gel gelelim, (atı değil) atları (alan değil) olan Sabancı Hanım, Danıştay’ın bu kararı hiç yokmuş gibi davranmasını sürdürüyor; Başsavcım, Kültürümün Bakanı, zerzevat zevat falan sanki 2009 Revize Planı geçerliymiş gibi çalışmaların sürüp gitmesine göz yumuyor. 13 Nisan 2012’de, manastırın “seçkin konukların” katılımıyla açılışı yapılmış, açılış günü “crème de la crème” tabakanın yanı sıra, resmi kurum ve kuruluşlar da müze işgalcilerine hep birlikte “hayırlı olsun” dileklerini sunmuşlar bir kere. Oysa Başsavcım da, Bakanım Tabiat Varlıklarını Koruyanım da 12 Nisan 2012 günü Cumhuriyetimin Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulduğunu, çünkü “Ay Işığı Manastırı”nın 2004 Planına göre sadece müze olarak açılabileceğini, 2009 Revize Planına konulan “fonksiyon yükleme” kararının yürürlükte olmadığını biliyor.

AH BU TOPLUMUN SUZAN SABANCILARI

Başsavcım da, Bakanım Tabiat Varlıklarını Koruyanım da, zerzevat zevat da Danıştay’ın 09.05.2012 günü 2009 Yılı Revize Planının yürütmesini kesin olarak durdurmuş olmasına aldırmıyor. Onlar aldırmazsa Suzan Sabancı Yenge’miz aldırır mı hiç? O da aldırmıyor. “Ay Işığı Manastırı” mola ve manzara noktası olarak tanımlanmışsa, mutlak koruma alanının içine alınmışsa, fonksiyon yükleme kaldırılmışsa, sadece müze olarak kullanılmasına izin çıkmışsa onlara ne(!), öyle değil mi ama? “Bazı mülkiyet sahiplerinin kayrıldığı” savının Danıştay tarafından desteklenmesi, onlarca “Vaka-i Adiye” sayılıyor.

GÜLER SABANCI’NIN “SUZANLAŞMA” SENDROMUNU KAŞIMAYIN

“Ay Işığı Manastırı” restore edilirken fazladan binalar ve taşkın inşaat yapıldığı cümle âlem tarafından biliniyor, ama Başsavcım ve Bakanım Ordu Fındığım hâlâ bilmezden gelmekte.
Olmaz ki!

Etmeyin, eylemeyin, yapmayın!

İstanbul Atatürk Kültür Merkezi (AKM)’nin restorasyonu için 30 milyon Turkish Lira vererek sponsor olacağı “tevatür” edilen Güler Sabancı’nın ola ki içinde yatan “Suzanlaşma” sendromunu tırnaklamayın, kaşımayın; AKM için olamazcasına “kötü” sayılacak emellerine önayak olmayın.

Haydi benim Kültürümün ve Turizmimin Müdürü, haydi Benim Kültürümün Bakanı, haydi benim Cumhuriyetimin Başsavcısı; adalet duygusunun kutsal bir duygu olduğuna inanıyorsanız Adaletimin Bakanını da yanınıza alın, bu kötü lekeyi silin alınlarınızdan!

“Ay Işığı Manastırı”, “haksız iktisap”la Sabancı ailesine yar olmasın.

Adlarınız tarihe “peşkeşçi” olarak kazınmasın.

***

LEFKOŞA’NIN TİYATROSUNA DOKUNULAMADI

Bakanlar Kurulu’nun çıkardığı yasa gücündeki kararname ile Lefkoşa Türk Belediyesi’nin (LTB) başına getirilen Lefkoşa Kaymakamı Kemal Deniz Dana,  LBT’na ayrılan ödeneği kesmesinden sonra: “Kimin umurunda tiyatro” ya da “tiyatro olmuş, olmamış ne fark eder” gibi sözleri ağzından kaçırmış, tasarruf edeceğim diye LBT’nu kapatmaya kalkışmıştı. Aynı Kemal Deniz Dana, tepkiler karşısında neyse ki aklını başına topladı ve geçenlerde yaptığı basın toplantısında LTB Kültür Sanat Kurumu’nun kapatılmasının asla söz konusu olmadığını açıkladı. “Biz kesinlikle sanata karşı değiliz ve sanatın karanlıkta aydınlığa açılan bir ışık ve pencere olduğuna inanıyoruz” lafını patlattı. Lefkoşa Belediye Tiyatrosu’nun kapatılması değil, daha rahat ve huzurlu çalışabilmeleri için bir takım projeler üzerine çalışmaya başladıklarını belirtti, tüm sanat emekçilerine belediye adına teşekkür etti.

“Yavruvatan”da kısa süre içinde oluşan bu “aklın başa devşirilmesi” olayını sevinçle karşılıyor, “Anavatan”daki meslektaşı Topbaş Kadir Efendi’nin de “akıl baliğ” olmasını, “aklıselim”e kavuşmasını diliyorum.

Evrensel

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Üstün Akmen

Yanıtla