Nedim Saban
Anadolu toprağının genlerinde sanat olduğunu, Anadolu’nun her köşesinin aslında buram buram sanat koktuğunu kanıtlayan çok güzel bir yazı yazacağım bugün. İdealizmleri konusunda açık çek imzalayacağım iki önemli dostumu, Eftal Gülbudak ve Ümran İnceoğlu’nu alkışlayacağım için daha da önem taşıyor bu yazı.
Bugünlerde Eftal’in doğum günüymüş… Ona bir doğum günü hediyesi olsun bu yazı, o doğduğu yere çok önemli bir hediye vermiş çünkü!
Cami yaptırmak kutsaldır, okul yaptırmak da öyle… Hayırsever insanlar ilk havasını soludukları memleketlerde, kendileri için dua edilmesini umarak, genellikle bu tip güzellikler yapıyor.
Eftal ise bir kültür şenliği hediye etti Taylıeli’ne… Bence eşit derecede kutsal bir şey yaptı… Böylece çocukluğumuzda dilimize pelesenk olan o iğrenç şarkıyı da nihayet unutturmuş oldu bize: “Orada bir köy var uzakta, gitmesek de gelmesek de, o köy bizim köyümüzdür!” Bir de, “doğruyu söyleyeni, dokuz köyden kovarlar” diye hangi atanın söylediği belli olmayan bir söz var ya, Taylıeli sayesinde o da tarihe karışacak bir gün.
Bir kültür festivalinde doğru söylenir ve doğru söyleyenler kovulmaz, alkışlanır. Anadolu’nun genlerinde doğru söyleyeni kovmak değil, bir soğuk ayran vererek misafir etmek vardır çünkü.
Siz bakmayın son zamanlarda yurdun sağından solundan gelen haberlere…
Birkaç yıl önce “Afyon’da tiyatro kapatılıyor” dediler; kalktık gittik, hatta laf aramızda bir süre için kapatılmasının daha faideli olacağını bile düşündük. Tiyatro değil cadı kazanıydı çünkü… “Tiyatro kapanıyor” diye bağırdılar, sonra bağıran herkes eteğindeki taşı bir yerlere yamanarak dökmüş olacak ki, tiyatro kapanmamış gibi davrandı. Üç yıl sonra da Afyon’dan sadece yasak haberleri gelmeye başladı: İçki yasağı bunlardan bir tanesiydi! Umarız Afyonlular caz festivallerine sahip çıkar bundan sonra.
Kars’ta görülmemiş bir ilkellikte heykel parçaladılar, Erzurum’da absürd, grotesk ve gerçeküstü bir çerçeve içinde, dekorundaki “kahrolsun faşizm” yazısından dolayı Tiyatrokare’nin ‘Onca Yoksulluk Varken’ oyununun oynanmasını ‘uygunsuz’ buldular. Soranlara da “salon doluydu. Biz onları Açıkhava tiyatromuza yönlendirdik” dediler. Mart ayında Erzurum’da açık havada oyun oynanmaz ama temmuz ayında Burhaniye’de sanat şenliği yapılır!
Dikili’deki geleneksel barış şenliği ile kardeş bile olur bu güzel çalışma.
Köy muhtarı Halil İbrahim Çakır, o köyün gidilmeyen köy olmaması için olağanüstü bir mücadele vererek, son zamanlarda sadece yasak haberleriyle gündeme gelen Anadolu’nun makus talihini değiştiriyor.
Siz bakmayın, Mardin’de Süryani kardeşlerimize ait Mor Gabriel Manastırı’na konmak isteyerek, orayı muhtemelen bir alışveriş merkezine çevirmeyi düşleyen devletimize! Siz bakmayın, Alevi kardeşinin kapısına ölüm emri veren birkaç zavallıya! Siz bakmayın, Sivas Katliamının Sivas’ta hatırlanmasını bile istemeyen emniyetimize!
Bir katliamı unutturmak için tarihi silmek değil, yeniden yazmak gerek… Bir vicdanı aklamak için geçmişe sünger çekmek değil, vicdan muhasebesi yapmayı bilmek gerek!
Taylıeli Festivali, bu topraklarda barış ve huzurun bir düş olmadığını, kanlı çarpışmalar yerine çoksesliliğin yaşanabileceğinin kanıtı.
Kültür evriminin önünü tıkayan tıkaçlara değil, önünü açacak elçilere gerek var. Taylıeli muhtarı gibi önemli adamlara başbakanlardan, parti başkanlarından, kültür bakanlarından fazla ihtiyaç var.
Gün olur da, bugünün muhtarı Taylıeli’ne otuz katlı bina dikmediği için yeniden seçilemezse, hatta daha da ileri giderek köyünde bir ilki gerçekleştirdiği için dokuz köyden kovulup, maazallah cezaevine filan da girerse (!), yeni muhtara rağmen, Taylıeli halkının bu şenliğe hep sahip çıkacağını umuyorum!
Beklan Algan’ın anısına düzenlenen şenlik üçüncü kez yapılıyor. Düzenleme komitesinde Özdemir Nutku, Hülya Nutku gibi çok önemli tiyatro üstatları var! Taylıeli Şenliği, bu ülkede halen uyuma lüksüne sahip olan yan ve festival yapmayı şarkıcı getirmek sanan belediye başkanlarına örnek olmalı! Kapak olmalı! Küçücük bir köyde başarılan büyük iş, büyük yerde küçük iş beceremeyen zavallıları utandırmalı!
Beklan Algan’ın Türkiye Tiyatrosu’na en büyük hizmetlerinden biri Muhsin Ertuğrul’un çocukları olarak; Zeytinburnu, Gültepe gibi tiyatrodan uzak semtlere tiyatroyu taşıyarak, Muhsin Ertuğrul’un bayrağını hiçbir zaman indirmemiş olmasıdır.
Geçtiğimiz hafta, “Fenerbahçe Savcısı’nın Çocukluğu” başlıklı yazımda Anadolu’da sadece futbolla büyüdüğünü itiraf eden bir savcının hezeyanlarına değinmiştim. Taylıeli’nde büyüyen çocuklar önemli yerlere geldiklerinde bu hezeyanları yaşamayacak, çok daha aydınlık bir geleceğin alt yapısını sağlayacak.
Eftal ile Ümran, köye okul yaptıran hayırseverden de önemli bir şey yapıyor bence. Sanatın ışığını hissedenler, okul olmayan köye üniversite bile diker. Geçenlerde Elazığ’da Yunan fresklerini müstehcen bulan kütüphaneciyi savunan öğretmenler gibi, sanatın köşesinden geçmemiş olanlar ise, okulları bile karanlık zindanlara çevirecektir.