Fırat Güllü
Kadastrocu, köyün kütüphanecisini ziyarete gider ve Mimesis’in 19. sayısını ister. Kütüphaneci ona, bir takım çocuklar “ayıp” bazı çizimler içeren bu dergiye baktığı için şu an için soruşturma altında olduklarını bu yüzden dergiyi ancak kendi kontrolünde okuyabileceğini, belli sayfalara bakmasına izin verilmediğini anlatır. Kadastrocu çok öfkelenir ve konuyu Muhtar’la görüşeceğini söyleyerek memuru tehdit eder. Kütüphaneci soruşturmanın Muhtar’ın emriyle açıldığı ve sona erdiğinde derginin olması gerektiği gibi açık rafta sergileneceği bilgisini onunla paylaşır. Kadastrocu bu durumu Şato’ya şikayet edeceğini, buradaki memurların keyfi davranışları nedeniyle cezalarını çekeceği tehditlerini savururken içeri haberci girer ve kütüphaneciye Şato’dan gelen bir genelgeyi iletir. Kütüphaneci genelgeyi yüksek sesle okur: Kütüphaneci artık istemediği kitapları kütüphaneye sokmak zorunda değildir, ayrıca çocuklar için ayrı bir bölüm yaratıp “zararlı” dergilerin oraya girmesine izin verilmeyecektir. Kadastrocu derginin çocuklar için olmadığını, genelgenin derginin durumunu nasıl değiştireceğini sorunca kütüphaneci ona şu yanıtı verir: “Hala soruşturma altındayız ve hala dergiyi sadece benim kontrolüm altında okuyabilirsiniz. “
Yukarıdaki pasajın Kafka’nın eşsiz ironik üslubuyla kaleme alınıp “Şato” romanına dahil edildiğini varsaysak, kimse için yadırgatıcı olmazdı hehalde. Bir süredir Mimesis için kaleme alacağım bir yazı için Kafka eserlerini yeniden okumakta olduğumdan son dönemde yaşananlara Kafka’nın gözlükleriyle bakmanın çok da zor olmadığını keşfetme fırsatı buldum. Bu da geçen yüzyılın başında kaleme alınmalarına rağmen, modern devletin yarattığı muazzam bürokrasi makinesinin toplumsal lişkileri ve bireylerin varoluşunu ne denli büyük bir dönüşüme uğrattığını çok çarpıcı biçimde ortaya koyan Kafka eserlerinin hala ne denli güncel olduğunu anlamamıza hizmet ediyor. Kafka’nın ortaya koyduğu haliyle büroktratik mekanizma, işleyişine hiçbir faninin vakıf olamayacağı, yarı-mistik, bireyler üstü bir organizmadır. Yaşar, hareket ve değişim halindedir, hepsinden önemlisi anlaşılmazdır ve sorgulayan bir beynin onu anlamlandırma çabaları hep boşa çıkacaktır.
Mimesis Dergisi’nin başına gelenlere bir de bu bakış açısıyla bakalım.
- Mimesis Dergisi yaklaşık çeyrek asırdır yayınlanan ve tiyatro camiasında belli bir saygınlık kazanmış bir akademik yayındır. Derginin her türlü olumsuzluğa rağmen Türkiye şartlarına göre uzun sayılabilecek bir süre boyunca varoluşunu devam ettirebilmesinin yegane nedeni BGST’li tiyatrocuların sağladığı aktif destek ve Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi’nin oldukça eskiye dayanan bu beraberliği sürdürme yolundaki kararlılığıdır. Bu bağlamda düşünüldüğünde Kültür Bakanlığı’na bağlı Kütüphaneler Genel Müdürlüğü’nün süreli yayınları desteklemek için uygulamaya soktuğu bir olanağın Mimesis için de devreye girmesi, aslına bakılırsa derginin yayın hayatına devam etmesi için olumlu bir katkı sağlıyordu: Kültür Bakanlığı Kütüphaneler Genel Müdürlüğü, Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi ile yaptığı bir anlaşma gereği derginin her sayısından 101 adet satın almakta ve belirlenen 100 adet ilçe kütüphanesine göndermekteydi. Derginin özellikle Anadolu’da ciddi bir dağıtım sorunu yaşadığı düşünülürse bu sorunun aşılması açısından bu destek önemli bir olanak sağlıyordu. Ama Elazığ’ın Baskil ilçesinde yaşanan bazı olaylar olumlu görünen bu ilk izlenimleri sorgulamamıza yol açacak nitelikteydi.
- Elazığ’ın Baskil İlçesi Halk Kütüphanesi’nde şu anda geçici görevlendirmeyle atanmış bir memur bulunmakta. Bu görevli Elazığ İl Halk Kütüphanesi Müdürlüğü’ne bağlı olarak çalışmakta. İddiaya göre bir grup öğrenci, Kütüphaneler Genel Müdürlüğü’nce satın alınarak yerel kütüphanenin görevlilerine göre “ihtiyaç dahilinde olmamasına rağmen” kütüphaneye gönderilen Mimesis’in içerdiği çocuk ve gençler için “zararlı” çeşitli materyallere bakma “şansını” elde etmişlerdir. Ve yine iddialara göre bazı veliler bu durumdan rahatsız olarak kütüphane müdürlüğüne şikayetlerini iletmişlerdir. Şikayetleri dikkate alan ve “haklı olduklarına” kanaat getiren İl Halk Kütüphanesi Müdürü Ahmet Pirinççi de durumu, her nedense bağlı olduğu Kütüphaneler Genel Müdürlüğü’ne değil, Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi’ne bir dilekçeyle bildirmeyi tercih etmiştir. Çocuklar ve gençler için “zararlı” bir içeriğe sahip olan bu yayının bundan sonra bağış yoluyla dahi olsa kendi kütüphanelerine gönderilmemesini talep etmiştir.
- Bu durum iyi niyetle başlayan bir girişimin bürokrasinin çarkları içerisine sıkıştığı anda nasıl içinden çıkılmaz sorunlar doğurabileceğinin ilginç bir örneğini oluşturuyor. Konuyla ilgili ayrıntılara vakıf oldukça insanın aklına bir çok soru takılıyor: Kültür Bakanlığı’nın yüksek satış rakamlarına ulaşmayan ve belli anlamda desteklenmesi gereken süreli yayınlara dönük politikası yanlış mıdır? Kütüphaneler Genel Müdürlüğü hangi dergilerin hangi kütüphanelere gönderileceğine, ne gibi kriterleri dikkate alarak karar vermektedir? Özellikle ilçe bazındaki küçük kütüphanelerde kütüphaneciler ya da kütüphane alım komisyonları kitap ya da dergilerin “gerekliliğine” hangi kriterler doğrultusunda karar vermektedirler? Süreli yayınları hazırlayan ve basanların onların hangi kütüphanelere gönderilirse okuyucuya daha faydalı olacağı yolunda görüşlerinin alınması yararlı olmaz mı?
- Yaşadığımız durumu dikkate alarak konuşursak, içinde bulunduğumuz dönemde süreli yayın işiyle uğraşanların dergilerini özellikle büyük metropoller dışında yaşayan okurlara ulaştırabilmesi için Kültür Bakanlığı’nın olanaklarından yararlanmak oldukça büyük bir önem taşıyor. Şu an için akademik nitelikte olan pek çok yayın hepi topu bir kaç firmanın elinde bulunan ulusal dağıtım ağının talep ettiği kriterleri sağlamakta zorlanmakta. Bu bağlamda kendi kaderleriyle başbaşa kalmakta, bazı kitabevlerinin iyi niyeti dışında okurlarıyla kitapçılar ve bayiler aracılığıyla buluşmaları olanaksız hale gelmekte. Bu bağlamda geniş bir kütüphaneler ağının denetimini elinde bulunduran Kütüphaneler Genel Müdürlüğü’nün olanakları yayıncı ve okuru buluşturma noktasında önemli bir işleve sahip olacaktır. Ama diğer yandan, muhtemelen desteklenen süreli yayınların miktarının yüksek olması ve nitelik açısından geniş bir çeşitlilik sergilemesi, Genel Müdürlüğü bir dağıtım stratejisi oluşturma konusunda zor duruma sokmakta. Süreli yayınlar muhtemelen sadece niceliksel veriler dikkate alınarak ve rastlantısal olarak belirlenen kütüphanelere yönlendirilmekte, belki de yerel kütüphaneler tarafından çoğunlukla çok ilgi görmeyen raflardan birisinde belki de hiç gelmeyecek olan okurunu beklemeye mahkum olmakta ya da çoğu durumda bu konuda hiçbir biçimde suçlu oldukları düşünülemeyecek çocukların ve gençlerin oyun malzemesi haline dönüşmekteler. Bunun önüne geçmek için dağıtımı gerçekleştiren “merkez”in iki yönlü bir kontrol mekanizmasını işletmesi “yayın-okur buluşması”nın çok daha sağlıklı gerçekleşmesini sağlayabilirdi: Yayıncılardan hazırladıkları yayınların göderilmesini tercih ettikleri kütüphanelerin kategorisine ya da lokasyonuna dair bilgi vermeleri, yerel kütüphanelerden de eldeki mevcut seçenekler içerisinden tercihlerde bulunmaları talep edilebilirdi. Tabi burada yerel kütüphanede görevli memurlardan okurlardan toplanmış talep formlarını devreye sokmaları da istenebilirdi: Örneğin bölgede aktif olarak faaliyet gösteren bir tiyatro topluluğu varsa, bunların talebi doğrultusundayerel kütüphanelere bir tiyatro dergisine düzenli abone olma fırsatı yaratılabilirdi. Bu tür uygulamalar elbette ki bariz bir iş yükü oluşturup bakanlığın üzerindeki yükü kısmen de olsa arttıracaktır ama yapılan işin amacına ulaşmasına çok büyük katkı sağlayacaktır.
- Mimesis’in haber sayfalarında da görebileceğiniz gibi çok yakın bir süre önce, belki de Elazığ’ın Baskil ilçesinde yerel kütüphanede Mimesis’in 19.sayısı ile ilgili olarak yaşanan sorunun ulusal basında da yer almasınında etkisiyle bakanlık konuyla ilgili bir çalışma başlatmış ve bunun sonuçlarını bir genelge ile valiliklerle paylaşmıştır. Halk Kütüphaneleri Yönetmeliğine ek olarak yayınlanan genelge temelde yukarıdaki sorunlara kısmen de olsa temas ediyor, az önce bahsettiğimiz türden bir ikili kontrol mekanizmasının bir ayağını kısmen de olsa devreye sokmaya çalışıyor. Diğer bir deyişle yerel kütüphanenin memurlarına “ne tür yayınlara ihtiyacınız var, okrularınız ne talep ediyor” diye soruyor ve bu bağlamda İl Halk Kütüphanesi’ne yapılacak alımlarda ilçe kütüphanelerinin taleplerine öncelik verilmesi isteniyor. İlk bakışta bu konuda bir sorun görünmüyor. Okurunun ihtiyaçlarını en iyi bilen bölgede hizmet veren memurdur, dolayısıyla onun beyanını dikkate almak mantıklı. Ama son yaşanan süreçte kütüphanelerde akademik nitelikli bir yayını “müstehcen” ilan edecek bir zihniyetin varolduğu ortaya çıktığına göre yayıncı memura neden güvensin? Eğer iş sadece yerel memurun inisiyatifinde ise Mimesis Dergisi’nin bundan sonra ebediyen Elazığ il sınırlarında herhangi bir kütüphane rafına girmesi imkansız hale gelecektir. Ya da bakanlık zoruyla kütüphaneye girse bile fiilen okuruyla buluşması engellenebilecektir. Bu bağlamda uzmanlık alanları doğrultusunda yayıncılardan da görüş alınması ve yayının okura ulaşıp ulaşmadığının yayıncı-okur-bakanlık görevlisi aracılığıyla denetlenmesi soruna bir çare olabilir. Örneğin Mimesis Dergisi’nin Antakya İl Halk Kütüphanesi’ne ulaştırılması durumunda Mimesis Dergisi’nin düzenli okuru olmaya çalışan ama dergiye ulaşmakta zorluk çektiğini bildiğimiz kimi tiyatro grupları sürecin sağlıklı işleyip işlemediğinin doğal denetçileri olabilirler.
- Söz konusu genelgede önemle altı çizilen diğer bir husus ise kanaatimizce olumlu bir gelişme olarak görülmelidir: İl ve ilçe kütüphanelerinde çocuk ve gençlik bölümlerinin özelleştirilmesi. Genelgede açıkça belirtildiği gibi kütüphanelerin 0-14 ve 15-18 yaş grupları için özel bölümleri olacak ve bu bölümlerin standartları ilgili yaş grupları için yeniden düzenlenecek. Eğer bu başarılabilirse Mimesis gibi akademik bir derginin, ev ödevlerini yapmaktan sıkılmış öğrencilerin oyun nesnesi haline gelmesinin ve kimi veliler tarafından “çocukların ahlakını kirleten” bir neşriyat muamelesi görmesinin önüne geçilecektir. Tabii bu organizasyonu hayat geçirmek için gerekli maddi altyapının ve ihtiyaç duyulacak uzman personelin sağlanıp sağlanamaycağı ayrı bir tartışma konusu.
- Diğer yandan son yaşananlar ve Bakanlık genelgesinin getirdiği yenilikler birlikte düşünüldüğünde önemli bir eksiklik hala varlığını sürdürmekte. Bakanlığa bağlı çalışan Genel Müdürlük, bu konuda inisiyatif almaya aday yayıncılarla ortak bazlı etkinlikler geliştirebilir ve kütüphaneler bu türden etkiniklerin merkezleri olarak bulundukları bölgenin kültürel yaşamına olumlu katkılar sağlayabilirler. Örneğin son sayısının içeriği nedeniyle Elazığ’da “çocuk ve gençler için sakıncalı yayın” ilan edilen Mimesis Dergisi’nin yayın kurulu olarak Elazığ ve başka illerde “çocuk ve gençler için tiyatro” başlıklı kimi etkinlikler organize etme fikrimizi Kütüphaneler Genel Müdürlüğü ile paylaşmaya karar vermiştik. Ancak Genel Müdürlük sanıyoruz ki genelge telaşı içerisinde olduğundan bizimle yapacağı görüşmeyi sürekli erteleme eğiliminde oldu ve önerilerimizi onlara iletme şansımız olmadı. Ancak bu konudaki önerilerimizi Mimesis Yayın Kurulu olarak kendi olanaklarımızla hayata geçirmek için önümüzdeki dönemde girişimlerimiz devam edecektir. Çünkü ancak bu türden gerçek karşılaşmalar ve ortak etkinlikler bizleri “ötekileştirdiklerimize” dönük ön yargılarımızdan arındırma gücüne sahip olacaktır.