Volkan Taha Şeker
En iyi olma iddiası, ilkel insandan bu yana yakamıza yapışmış bir kir gibi, renksiz, ilk bakışta görülmeyen türden. Mükemmele ulaşmaya çalışan insan, umduğunu bulamayınca düşüyor. Bazıları düştükten sonra toparlanıp usulca yürüyor, bazılarının ise dizleri kanadığı için intikam peşine düşüyor.
Bir film çekiliyor. Filmdeki ana karakterin aldığı ücret, setteki tüm oyuncuların toplam bütçesine eşit.
Bir tiyatro oyunu sahnelenecek, başrol seçiliyor, patron-yönetmen fahiş ücrette anlaşıyor. O ünlü başrolün etrafına ise aldıkları aktör ya da aktris değil, adeta serpme, kim olursa olsunlar grubu.
Dizleri kanayanlar işte bu figüratif grup. Olamayışların kıyısında çırpınanlar. Dizi setleri ve tiyatro sahnelerinin gerçek emekçileri ya da hamalları diyin, işte bu yarı vasıflı iş gücü, dizindeki kanla yürüyor. Yönetmenler sömürüyor. 15 saatlik beklemeler yaptırdıkları oyunculara 15 saniyelik roller veriyor, sonra da gönderiyorlar.
Para?
-En fazla 250 Lira.
Sosyal güvence?
-Bir günlük
Film konusu?
-Hiç önemli değil. Sabun köpüğü…
Yönetmen?
-Sosyalist görünümlü ama sosyalizmin harflerini dahi sindirememiş biri.
Düzen?
-“E böyle olmak zorunda. Yoksa biz de isterdik ki sete gelen her kişiye büyük paralar ödemeyi…” şeklinde cümleler kuran birileri.
Çok ciddi anlamda kullanılan insanlar. Sırf referans göstermek için türlü zorluklara katlananlar. Emeklerine sağlık onların.
Bir de katlandığı zorlukları hiçe sayıp, birden zirveye çıkanlar. Bu kişiler, zirveye paraşütsüz atlayanlardan. Sahi, geçen gün Emniyet’in bir operasyonunda, çek senet mafyası olarak nitelenen bir ekibin çökertildiği söylendi. O kişilere yakın mercekle bakınca, hepsinin, uzun yıllar TV’lerimizde gösterilen ve hala gösterimi süren bir filmde sürekli figüran rolünde oynayan kişiler olduğu ortaya çıkmış.
Tamamı figüran…
Tamamı da, o dizide, bölümlerce oynamışlar.
Zirveye uçarken paraşüt almamış inerken de düşüp dizlerini kanatmış zavallılar.
Bir de yarı becerikli insanlar, başlıyor tiyatro ve sinema adına ahkâm kesmeye. Görüş falan bildirmek değil yaptıkları, tamamen büyük otorite gibi konuşuyorlar. Figürasyon kültüründe-sektöründe bunlara pek rastlanıyor. Çoğu zaman bu tür rollerde, elinden hiçbir şey gelmeyen, daha açık ifadeyle hiçbir baltaya sap olamamış kişiler oynatılıyor. Alan memnun satan memnun. Yeşilçam’daki kimi sanatçıların da (kimi dedim!) İstiklal’de eksi birinci katta kapalı kapılar ardında hayatını kaybedip, günler sonra cenazelerinin ortaya çıkarılması, bu nedene bağlıdır.
Sürekli set işçiliği ile ilgili yazılar yazılar yazmamı isteyen mağdurlar var, iş ve işçi kanununu burada açıklayıp da sıkmaya gerek yok. Ali Tezel’e yazın, samimi şekilde “bedelsizce” yardımda bulunacaktır. Özetle konu böyle. Ülkemizde ve yurt dışında harikulade sosyalist yönetmenler var, yapıtları da çok başarılı oluyor. Keşke onlara ulaşabilseniz. Emek sömürüsüne de “hayır” diyorlar. Ancak ulaşırken bilin ki harika oyuncular değilsiniz siz de. Ama yine de emek sömürüsünü hak etmiyorsunuz. Figüran kültürüne bulaşıp da kendini büyük oyuncu sananlar da var ki bunlar en tehlikelileri. Önce bilgi, sonra yorum. Bizde ise önce biraz yorum, sonra duayenlik sanrıları.
Figürasyon kültürü, sanal kahramanlar yaratıyor.
Sanat adamı Yücel Erten’in önceki hafta sosyal medyadaki bir paylaşımı ile bitsin yazı:
Ulan biz beyin cerrahisi üzerine, jet pilotluğu ya da ne bileyim fizik mühendisliği üzerine filan kalın kalın lâf doğruyor muyuz?. Memlekette ortaokulda temsile çıkmış herkes, tiyatro cerrahı kesildi başımıza.
Işık ve sevgiyle.