Cem Özer Komünist mi?

Pinterest LinkedIn Tumblr +

[Atilla Aşut’un Birgün Gazetesi’nde yayınlanan köşe yazısını paylaşıyoruz.]

Cem Özer komünist mi?

29 Haziran 2012 günlü BirGün’de “Yağmur Yağmur” imzasıyla yayımlanan Cem Özer söyleşisinin spotu ilgi çekiciydi: “Bir Komünistim, Bir Marksistim…” Başlıkta ünlü şovmenin bu sözünü görünce, hemen iç sayfadaki söyleşiyi okumaya koyuldum. Ama neden gizleyeyim, daha ilk satırlarda düş kırıklığına uğradım…

BirGün muhabiri soruyor Cem Özer’e:

-“Son günlerdeki tartışmalar hakkında neler söylemek istersiniz? Şehir ve devlet tiyatrolarıyla ilgili çok tartışılan yönetmelik değişiklikleri ile ilgili?”

Cem Özer’in yanıtı, daha önce Haluk Bilginer’in bu konuda söylediklerine çok benziyor:
“Bir devletin tiyatrosu ve sineması olamaz bana göre… Her iktidar mutlaka kendi dünya görüşünü dayatır bu olduğunda… Sanat tüm bunlardan bağımsız olmak zorundadır. Devletin görevi sanata destek vermektir sadece. Bu, devletin halka olan görevidir. Yani şehir ve devlet tiyatrolarındaki sistem en başından yanlış. Başka iktidarlar geldiğinde de bir Necip Fazıl oynanmıyordu mesela ki bu da ne büyük bir değer kaybı bence. Kısacası sanat tam bağımsız ve muhalif olmak zorundadır. Devlet ve belediye şemsiyesi altından tamamen çıkmak zorundadır sanat, tam anlamıyla özgürleşebilmesi için.”

BİLGİ KİRLİLİĞİ

 

 

En başta, Cem Özer’in sözlerinde bilgi kirliliği var. Hadi şu “Necip Fazıl” geyiğini geçelim! Ama “Devletin tiyatrosu ve sineması olmaz” sözü, tam da tiyatroları özelleştirmek isteyen bugünkü siyasal iktidarın bilindik savıdır. Üstelik, bilgiye değil demagojiye dayanıyor. İşin gerçeğini öğrenmek isteyenler, bilgisunar üzerinde küçük bir araştırma yaparak hangi ülkelerde ödenekli kent ve devlet tiyatroları bulunduğunu kolaylıkla öğrenebilirler. Örneğin Almanya’da ve Hollanda’da pek çok oyun sahnelemiş olan değerli tiyatro yönetmenimiz Yılmaz Onay, Başbakan Erdoğan’ın ağzından çıktıktan sonra yandaş kalemlerin ağzında sakız olan “Devletin tiyatrosu olmaz!” sözünün nasıl bir aldatmaca olduğunu açıklıkla dile getiriyor. Yılmaz Onay dostumuzun “www.toplumsol.org” portalında yer alan konuyla ilgili söyleşisinden şu satırları aktarmak istiyorum:

“Özellikle Almanya’daki uygulama Türkiye için önemli. Çünkü ülkemizde kamu kurumu olan tiyatrolar, Almanya’nın ‘tam ödenekli ensemble tiyatrosu’ modeline göre kurulmuş, ama sonra bir merkezî Genel Müdürlük’e bağlı yaygın çok sayıda tiyatro şeklinde bürokratik yapıya kaydırılınca o modelden sapmıştır. Almanya modelinde, ödeneğini belediyeden alan Şehir Tiyatroları (Staedtische Bühnen veya Staedtische Theater) bulunduğu gibi, ödeneğini eyalet bütçesinden alan Devlet Tiyatroları da vardır (Staats Theater). Yani şehir tiyatrolarını veya devlet tiyatrolarını biz keşfetmedik besbelli! ‘Devletin tiyatrosu olur mu?’ lafı eğer tam bir cehalet değilse iğrenç bir kasıtla söylenmektedir. Devletin üniversitesi, hastanesi nasıl oluyorsa, tiyatrosu, operası vb. de öyle oluyor; üstelik bu ülkede bir zamanlar üniversite muhtariyeti varken her bir üniversite nasıl kendisine ayrılan bütçe çerçevesinde, rektörünü, dekanlarını kendisi seçerek eğitimini özerkçe yapıyorduysa, tiyatroları da öyle özerk olabilirdi ve öyle olması gerekiyordu.”

DÜNYADAKİ ÖRNEKLER

Ödenekli tiyatroyu Türkiye Cumhuriyeti icat etmiş değil. Bütün dünyada, özellikle de gelişmiş Batı ülkelerinde bunun sayısız örneği var. “Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanlar”a, hele de bunu “komünistliğinin kanıtı” gibi göstermeye çalışanlara kısaca anımsatalım:
*
İngiltere’de ‘Art Council’ adı verilen bir “sanat konseyi” var. Art Council, özerk bir yapı. Tüm sanat alanları için herkes bütçeden pay alıyor. Hükümet bu desteği verirken oyunların içeriğine karışmıyor. İngiltere’deki ünlü National Theatre, Türkiye’deki Devlet Tiyatroları modeline benzeyen bir kurumdur. Bu tiyatrolar yüzde 100 oranında devlet desteğine sahiptir.

* Fransa’da 22 bölgede Kültür Bakanlığı’na bağlı DRAC’lar (Direction Régionale des Affaires Culturelles) yani Kültürel İşler Bölgesel Müdürlükleri var ve bu müdürlüklerin belirlediği bütçe, Comédie Française’den en küçük kasabalara dek her kademeye dağıtılıyor. Fransa’da tiyatro salonları ya belediyenin ya da devletindir. Bu ülkede devlet, bütün tiyatrolara yardım ediyor.

***

* Almanya’da her eyalet, kültürel desteğini kendi içinde düzenliyor. Tiyatronun özerk, bağımsız bir işleyişi var. Devletin ve yerel yönetimlerin tiyatrolara desteği büyük. Her eyaletin ayrı bütçesi var ve eyalet senatosuna sunulan projeler önceden belirlenip bütçelendiriliyor. Tiyatrolar kendi programlarını kendileri belirliyor. İçerik konusunda hiçbir kısıtlama söz konusu değil.

* Avusturyada tiyatroya ayrılan bütçe, hem merkezi, hem yerel yönetimlerce karşılanıyor. Kültürel desteğin oranını sanat senatosu belirliyor. Avusturya Devlet Tiyatroları’nın bir limitet şirketi var ve bu şirketin sahibi devlet. Bütün devlet tiyatroları bu şirket tarafından finanse ediliyor. Devlet Tiyatrosu Örgütlenme Yasası’na göre tüm sanatçılar ve tiyatro yöneticileri oyun seçiminde özgür. Birleşik Viyana Şehir Tiyatroları da aynı sistemle yönetiliyor.

* İsveç’te Kraliyet Tiyatroları var. Her yerel yönetimin kendi tiyatrosu bulunuyor. Hemen hepsi aynı formatta bir sahneye sahip ve bu da kolay turne yapılmasını, oyunların tüm halka ulaşmasını sağlıyor.

* Rusya’da sosyalist düzenin yıkılmasından sonra tiyatrolar artık tümüyle devlete bağlı değil ama devlet tiyatroya yine oldukça büyük pay ayırıyor. Oyuncular da tiyatrolardan düzenli maaş alıyorlar.

* Hollanda’da devlet tiyatroları da, özel tiyatrolar da dört yılda bir programlarını güncelleyip Kültür Bakanlığı’na fon için başvuruyor. Başvurusu kabul edilen projenin bütçesinin yüzde 80’i karşılanıyor. Hollanda’da sanata, devlet bütçesinin yüzde 2’si ayrılıyor. Tiyatrolara aktarılan rakam, ortalama 40 milyon Avro.

* İtalyadaki bütün sanat etkinlikleri kamu desteğiyle yapılıyor. Teatro Stabile adlı tiyatro kurumları kamu hizmeti veriyor. Sübvansiyonları Kültür Bakanlığı’nın Fus-Fondo’sundan sağlanıyor. Tiyatroların yönetimine ve oyun seçimine devlet karışmıyor. La Scala gibi ünlü operalar da hem devlet destekli, hem kendi vakıfları var. (Kaynak: “Tiyatrolar dünyada nasıl destekleniyor?”, Radikal, 1 Mayıs 2012)

***

KOMÜNİST Mİ, LİBERAL Mİ?

Şimdi Cem Özer söyleşisinin başına dönecek olursak, ünlü şovmenin “devletin tiyatrosu olmaz!” sözü, bütün bu somut veriler karşısında havada kalıyor.

Peki, “Laf Lafı Açıyor” sunucusunun “Ben Marksistim, komünistim!” övünmelerine ne demeli?

Ben komünistim” demekle komünist olunuyor mu?

Sorarsanız, hepi topu “sınırsız özgürlük” istiyormuş.

Yani, günümüzde komünistliğin biricik ölçütü bu mu?

Cem Özer’in Marksizm’e ilgi duyması elbette sevindirici.

Ama şimdilik “kafası karışık bir liberal” görüntüsü veriyor ne yazık ki…

Birgün

Paylaş.

Yorumlar kapatıldı.