Özgür Eren
18. Uluslararası Tiyatro Festivali kapsamında sahnelenen “Karşılaşmalar” oyunu, uzun yıllar sonra kalabalık bir kadronun dâhil olduğu ilk BGST prodüksiyonu olma özelliğini taşıyor. BGST ve Tiyatro Boğaziçi oyunlarını izleyenler, son dönemde daha çok dar kadrolu oyunlar yaptığımızı, BGST’nin farklı birimlerinin de içinde olduğu bir çatı prodüksiyonu yapmamızın zamanının geldiğini söylüyorlardı. 2001 yılında bir reprodüksiyon olarak sergilenen “Galip Sokaklara Talip”ten sonra BGST bünyesindeki dansçı, tiyatrocu ve müzisyenlerin bir araya geldiği çatı projelerine ara verilmiş oldu.
Karşılaşmalar, BGST’nin ara verdiği bu çatı prodüksiyonlarına yeniden başlama gayretinin bir ürünüdür. Ürün derken tamamlanmış ve bitmiş bir yapımdan bahsetmiyorum. Oyun henüz tamamlanmamış haliyle İKSV seyircisinin karşısına çıktı. Oyun üzerine yapılan çalışmaların devam ettiğini belirtmem gerek. Kolektif katılıma açık bir reji faaliyetiyle çalışılan proje aynı zamanda BGST’nin kolektif eğitim araştırma pratikleriyle de bir “karşılaşma” olma özelliği taşıyor. Çalışmanın ilk dönemi olarak adlandırılabilecek 2011 Aralık – 2012 Mayıs arasında yapılan çalışmalarda oyun kurma faaliyetinin kadronun geneline yayılmasında sorun çıktığı, bir süre sonra da (Mart ayından itibaren) prodüksiyon yetiştirme kaygısının kolektif eğitim araştırma çalışmasını ekarte ettiği söylenebilir.
Bunların sonucunda İKSV seyircisine sergilenen tamamlanmamış oyun, seyircinin sonuna dek ilgiyle izlediği bir yapıya sahipken bazı kurgu dengesizliklerini de barındırıyordu. Oyun, cumhuriyet değerlerine sıkı sıkıya bağlı bir iş adamı olan Rauf Yıldırım’ın ölümünün ardından evlatlık oğluna bıraktığı bir mektubun okunmasıyla başlıyor. Rauf Bey’in yakın arkadaşı Emekli Yarbay Şerafettin, mektubu Rauf Yıldırım’ın oğlu Doktor Mehmet’e veriyor. Doktor Mehmet, kırk yıllık ömrü boyunca kendini Rauf Yıldırım’ın evlatlık oğlu sanırken, bu mektupla aslında onun öz oğlu olduğunu öğreniyor. Aynı zamanda annesinin iki çocuğu daha olduğunu; kız kardeşinin İslami değerlerle yetişmiş bir kadın, erkek kardeşinin zamanında militanlık yapmış bir solcu olduğunu öğreniyor. Oyunda bilgisizlikten bilgiye erişme daha başta gerçekleştiği için seyirci, Doktor Mehmet’in kardeşlerini nasıl bulacağını, onlarla nasıl karşılaşacağını ve bu karşılaşmanın onun babasının izinden gidip gitmeme konusundaki kararsızlığını nasıl etkileyeceğini merak ederek izliyor. Ancak Karşılaşmalar oyunu şu haliyle seyircinin bu merakını gideremiyor. Seyircilerden gelen görüş, oyunun ana öyküsünü ilerleten Doktor Mehmet ve Emekli Asker Şerafettin arasında geçen sahnelerin geliştirilmesi gerektiği yönünde. Ayrıca oyun üç kardeşin karşılaşması üzerine kurulu bir yapıya sahipken üç kardeşin karşılaştığı final sahnesinin havada kaldığı da gelen seyirci görüşleri arasında. Önümüzdeki dönemde oyun, reji grubunun öncülüğünde kolektif bir eğitim araştırma çalışması yürütülerek tamamlanacak. Çalışma bir yönüyle yukarıda bahsettiğim eksiklikleri gidermeye odaklanacak. Bunun yanı sıra oyunculuk ve dans icralarını geliştirmeye dönük çalışmalar yapılacak. Önemli bir vurgu da ilk dönemde yapılan ancak eksik kalan ve kadroya tümüyle yayılamayan okuma-araştırma çalışmalarında olacak.
Karşılaşmalar oyunu İKSV festivalinde sergilendikten sonra seyircilerin önemli bir kısmının oyundaki kurgu sorunlarını ve yukarıda bahsettiğim eksiklikleri görmezden gelme eğiliminde olduğunu gördük. Oyunun güncel politik gelişmeleri sanatlı bir şekilde sahneye taşımasından etkilenen, oyun çerçevesinde yapılan gündem analizinin Türkiye’deki toplumsal yapının eleştirel bir fotoğrafı olduğunu vurgulayan seyirciler oldu. Aralarında tiyatro eleştirmeni ya da haberciliği yapanların da olduğu geniş bir kesimin oyunun politik yönünden bu kadar etkilenmeleri nasıl açıklanabilir?
Karşılaşmalar oyunu, Türkiye’deki neoliberal toplumsal dönüşümü anlatıyor. Bunu insanların gerçek hayatta yaşadığı ya da yaşayabileceği hikâyeleri sahneye taşıyarak yapıyor. Hikayeler, bildiğimiz, tanıdığımız, okuduğumuz, izlediğimiz insanların hikayeleri. Biri Cumhuriyet eliti bir babanın oğlu, diğeri yükselen İslami yeni burjuva değerlerini taşıyan bir kadın, öbürü ise eski solcu bir işçi. Gerek reji grubu, gerekse de kadro içinde yaptığımız tartışmalarda ve sahneleme çalışmalarında bu temanın yarattığı heyecanı gözlemleyebiliyordum. Bu heyecanın sebebi, kadrodaki insanların kendi hayatlarına da dokunan, yaşadıkları, çalıştıkları yerlerde sürekli karşılaştıkları gerilimlerin sahneye taşınacak olmasıydı. Bu durum oyunun üslubunu da belirledi. Oyunda koreografik düzenlemenin ön planda olduğu repliksiz-danslı bölümler ve replikli icra edilen bölümler yan yana, bazen de iç içe geçerek sahneleniyor. Dansla icra edilen bölümler, sahnelerin replikli bölümlerini betimlemeye dönük değil, anlamı tamamlamaya ve yorumlamaya dönük hazırlandı. Örneğin iş adamı Rauf Yıldırımın cenaze sahnesini önceleyen danslı sunumda sahnedeki vukuatı tamamlayacak şekilde bir devrin kapanışı vurgusu ön plana çıkarıldı. Stilizasyon ve soyutlama daha çok danslı bölümlerde olurken replikli bölümlerin icrasında gerçekçi ve gündelik, aynı zamanda da yalın bir ton hakim. Mizahi olan dramatik olanın içinde ortaya çıkıp kayboluyor, ancak fars unsurlarının sahne diline hakim olması sürekli engelleniyor. Bu üslup, yapılmak istenen politik oyunlaştırmanın bir gereği olarak ortaya çıkıyor. Gerçek insanların hikayelerine giriyoruz. Seyirci sahnede izlediği şeyin gerçek olduğunu biliyor. Çünkü gördüğü şey belki iki gün önce gazeteden okuduğu, belki bir gün önce yanından geçtiği bir şantiyede gördüğü, bekli de o gün vapura bindiğinde şahit olduğu şey.
Projenin danışmanı Ömer Faruk Kurhan oyunu “açık sözlü politik tiyatro” olarak tanımlıyor. Seyircinin oyunun bu “açık sözlü politik” yönünden etkilenmesinin sebebi, yukarıda bahsettiğim üslup ile yalın, gündelik gerçeklerin toplumsal bir analiz çerçevesinde aktarılıyor olması. Kayıt dışı ekonomi, savaş, çeteler, yargısız infazlar, faili meçhullerle örülü 90’lı yıllar sona erip 2000’lere geldiğimizde herkes neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. Savaşın yoğunluğunun azaldığı, insan hakları alanında bir takım gelişmelerin olduğu, sivil toplum kuruluşlarının faaliyetlerinin arttığı bu yıllarda AKP, liberallerin de desteğiyle giderek güç kazandı. Ancak bir süre sonra atılan demokratikleşme adımları yerini tekrar savaş çığırtkanlığına, operasyon dalgalarına, yargının el değiştirmesine bıraktı. Askeri vesayeti sona erdirme iddiasıyla 2011 seçimlerini kazanan AKP, devletin yapısını dönüştürmek yerine var olan devlet aygıtıyla bütünleşmeyi tercih etti. Uygulanmakta olan ılımlı İslam projesinin, Ortadoğu’da gerçekleşen yeniden düzenlemenin bir ayağı olduğu görülebiliyordu. Tutuklanan, işten atılan gazeteciler; yasaklanan, sansürlenen tiyatro oyunları; tırmandırılan savaş, Kürt bölgesinde gerçekleşen katliam, kürtaj yasağı gibi gelişmeler devletle bütünleşmenin ve devletleşmenin ne boyutlara vardığını gözler önüne seriyor. Bütün bu gelişmelerden rahatsızlık duyan geniş bir kesim var. Hatta bu kesimin önemli bir kısmının da zamanında AKP’yi desteklemiş liberaller ve demokratlar olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Ancak sanat alanında bu gelişmelere dönük güçlü yanıtlar üretildiğini söylemek mümkün değil. Güncel tiyatro örneklerine bakıldığında politik gerçeklere duyarlı olduğunu belirten oyunlarda iki yönün ağır bastığı söylenebilir: Politik tiyatro adına tamamen belli bir kesimin politik söylemine sıkışan tarafgir bir yaklaşım, ya da ezen-ezilen ilişkisi, savaş, şiddet, pornografi, mobbing gibi politik olarak da ele alınabilecek bazı temaları toplumsal bir analize tabi tutmadan ele alma eğilimi. İkinci eğilimde belli gerçeklerin seyirciye ifşası ön plana çıkıyor, ancak seyircinin izlediği şeyin yaşadığı toplumda nereye oturduğunu anlaması kolay olmuyor. Bu bahsettiğim eğilimlere dönük bir araştırma ve analiz çalışmasına ayrıca ihtiyaç olduğunun altını çizmek gerekiyor. Bu sayılan örneklere yurt dışındaki uygulama örnekleri de dâhil edilerek politik tiyatro namına nelerin yapıldığını anlamaya ve analiz etmeye ihtiyaç var. Karşılaşmalar çalışmasının ikinci döneminde yürütülecek araştırma çalışmalarından biri de politik tiyatronun günümüzdeki karşılığını araştırmak olacak.
Yukarıda bahsettiğim örneklerin güncel politik gelişmeleri toplumsal bir analiz çerçevesinde sahneye aktarmada yetersiz kaldığını söylemek mümkün. Karşılaşmalar oyunu tamamlanmamış haliyle seyirci karşısına çıktığında önemli bir heyecan yaratmasının bir nedeni tiyatro alanında bu tür örneklere rastlanmamış olması. Projenin sadece bu özelliği bile onu sahneleyen topluluğa bir misyon yüklüyor. Önemli olan oyun kadrosunun eğitim araştırma yönelimini güçlendirerek projeyi devam ettirmesi.