Mimesis Çeviri / Türkiye’de tiyatronun sonu mu? Ya da sadece baskıcı devletin, sanatı yalnız bırakıp özgürlük içinde gelişmesini sağlama çabası mı?
New York Times. 30.05.2012, Çeviri: Piri Kaymakçıoğlu
Mayıs ayının ilk günlerinde gerçekleşen bir eylemden. Fotoğraf: Associated Press
Recep Tayyip Erdoğan’ın dindar muhafakar hükümeti tarafından temsil edilen yeni Anadolu orta sınıfına karşı uzun süre ülkeyi yönetmiş olan Kemalist seçkinleri karıncalandıran Türkiye’deki keskin tartışmada, birçok oyuncu, yönetmen ve eleştirmenler Kemalistlere inanıyor ve perde arkasında umutsuzluk var.
Sanatçılar, hükümet devlet tiyatrolarının önerilen revizyonunu kabul ederse, sahne ışıklarının geri dönmemek üzere söneceğinden korkuyorlar.
Türkiye Tiyatro Eleştirmenleri Birliği Başkanı Üstün Akmen, geçen hafta İstanbul’da verdiği bir röportajda “Hükümet tiyatroyu kapatmak için hareket ediyor. Sanatı ortadan kaldırmak istiyorlar. Tiyatrodan sonra, sıra opera ve baleye gelecek. Ondan sonra da üniversitelerin sanat bölümleri kapatılacak. Açık söylemek gerekirse, korkuyorum” dedi.
Kültür Bakanlığı bu hafta içinde, başbakanlıkla birlikte düzenlenen revizyon projesininin detaylarını açıklamayı reddedirken sanatçıların yeni düzenlemeden korkacakları hiçbir şey olmadığını duyurdu. Kültür Bakanlığı’ndan bir sözcü Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’dan alıntı yaparak, kabineye bu ay sonlarında sunulması kararlaştırılan değişikliklerin, diğer ülkelerdeki yöntemlerle aynı doğrultuda olacağını, sanatta devlet himayesine yönelik modern bir yaklaşım taşıyacağını belirtti.
Hızla değişen Türkiye toplumunda karşı grupları arasındaki anlaşmazlık ve güvensizlik öyle boyutlara varıyor ki sanatçıların endişeleri, özellikle de revizyon girişiminin nasıl başladığı düşünüldüğünde, kolaylıkla giderilemiyor.
Tartışmalar, geçen ay İstanbul’un belediye tiyatrolarının 13 sahnesinde oynanacak oyunların repertuar seçimleri için yeni kurallar konması ve repertuar komitesinin başına bir sanatçı yerine bir belediye memurunun getirilmesiyle başladı. Tiyatronun genel sanat yönetmeni derhal istifa etti ve İstanbul oyuncuları ve yönetmenleri değişikliği protesto etmek için sokaklara çıktılar.
Televizyonda gösterilen bir protesto eyleminde oyuncu ve yönetmen Aslı Öngören “Bu değişiklik, tüm sanatların ve kültürün muhafazakar değerlere tabi olmasını amaçlıyor” diyordu.
Erdoğan, bu hayal kırıklığı ve öfkenin ülkenin yükselen ve düşen yönetici sınıfları arasındaki ilişkinin bir emsali olduğunu söyleyerek sert karşılık verdi. Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP)’nin Ankara’da düzenlediği gençlik kolları kongresinde “Siz kimsiniz? Siz her konuda söz söyleme her konuda otorite olduğunuzu iddia etme ehliyetini nerden alıyorsunuz? Bu ülkede tiyatro sizin tekelinizde mi? Bu ülkede sanat sizin tekelinizde mi? Sanat konusunda söz söyleme ehliyetine sahip olan sadece sizler misiniz? Geçti o günler…” şeklinde konuşmuştu.
AKP gençlerinin alkışları arasında Erdoğan tüm devlet tiyatrolarını özelleştireceğini açıklamış, “Sonra istediğiniz oyunları istediğiniz gibi oynayın, istediğiniz yerde oynayın.” demişti.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, hükümetin bu düşünceyi oybirliğiyle onayladığını ve ilgili bakanlıklardan bir yasa taslağı istediğini bu ay içinde açıkladı.
Bu aksiyon, Batılılaşmış üst sınıfın geleneksel hakimiyeti altındaki, ülke çapında 58 tane devlete ait sahnede oyunlarını sergileyen 13 devlet tiyatrosundan, iki düzine belediye tiyatrosundan ve yaklaşık 170 özel tiyatro topluluğundan oluşan tiyatro camiasında şok dalgaları yarattı.
İstanbul Bilgi üniversitesinde yapılan bir araştırmaya göre rakamların belli olduğu son yıl olan 2010’da Türkiye’deki toplam 4.7 milyon tiyatro seyircisi vardı. Aynı yılda, Kültür Bakanlığı’nın açıkladığı verilere göre Türkiye’de toplam 40.7 milyon sinema seyicisi vardı.
Tiyatro seyircisinin üçte ikisi özel bir prodüksiyonun onda biri bilet fiyatıyla devlet ve belediye tiyatrolarına gitti. Özel tiyatro toplulukları devletle olan rekabetten uzun süredir şikayetçi olmalarına rağmen, özelleştirme duyurusuna karşı çıkış, yaklaşık 2000 oyuncu, yönetmen, sahne görevlisi, kostüm tasarımcısı ve diğer personeli istihdam eden devlet tiyatroları ile sınırlı değildi.
Özel tiyatro topluluklarından birinde oyuncu olan Mehmet Zeki Giritli geçen hafta verdiği bir söyleşide “Hükümet adım adım tüm sanatları kendi kontrolüne alacak” diyordu.
Tiyatro camiasında geniş kabul gören fikir olarak, Giritli devlet tiyatrolarında değişimin acil ihtiyaç olduğunu kabul ederken, bu hükümetin bunları gerçekleştireceğine inanmadığını söylüyordu.
“Devlet tiyatrolarının oyunlarına ben hiç gitmem” diyordu Giritli. “Oyunları çağdışı ve birçok oyuncu için bir rolü oynadığını hissetmiyorsun, sadece işini yaptığını izliyorsun.”
Erdoğan gibi Giritli de oyuncuların ve yönetmenlerin yıllarca hiçbir oyuna çıkmadan ya da bir televizyon dizisinde oynarken memur olarak maaşlarını aldıklarından bahsediyordu.
Giritli, “Sanatçıların yıllardır dediği gibi devlet tiyatrolarında büyük değişikliklere ihtiyacımız var.” şeklinde konuşuyordu. “Özelleştirme bir çözüm olabilir, ama bu şekilde değil, hegemonya isteyen ve kontrol etmek için mutlaka bir yol bulacak bir hükümetin eliyle değil.”
Ancak bir siyaset yorumcusu olan Mustafa Akyol, sanatçıların kendi yaptıkları yatakta yatmak zorunda kaldıklarını söylüyor.
Akyol, “Eski siyasi iradeden rahatsız olmadıkları için bu durumu normal kabul edenler ise, yeni siyasi iradenin tercihleri karşısında şaşırıp kızıyorlar.” diyor.
Çatışma, Birinci Dünya Savaşı sonrasında Kemalist Cumhuriyet’in toplum mühendisliğinde yatıyor. Toplumu devlet eliyle Batılılaştırmaya karar veren Kemalistler, tiyatro, opera ve bale gibi sanatları bu açıdan stratejik gördü ve destekledi, diyor Akyol.
Bunun sonucunda, dünyada daha ziyade komünist ülkelerde görülen “devlet sanatçısı” kavramı ortaya çıktı. Bu “devlet sanatçıları”nın çoğu da, velinimetleri olan rejimi sevdiler, benimsediler ve şimdi Eskiden azınlık ideolojisini taşıyan “atanmışlar”ın elinde olan gücün, giderek muhafazakar çoğunluğun temsilcisi olan “seçilmiş”lerin eline geçmesine sızlanıyorlar, şeklinde belirtiyor.
Tiyatro eleştirmelerinin duayeni Akmen,Türk toplumunu batılılaştırma için tiyatronun ve aynı şekilde klasik müzik ve opera gibi cumhuriyet tarihi boyunca bir rol oynadığı konusunda hemfikir. Hükümetin tiyatroya tutumu hakkında “İşte bu yüzden tiyatroyu istemiyorlar” diyor.
Yakın zamanlarda kampların kültürel tartışmalarda çarpışmasının ilk kez olmuyor.
Erdoğan Hükümetinin açıksözlü eleştirmenlerinden ünlü piyanist ve besteci Fazıl Say birkaç yıl önce, vatandaşlar arasında popüler olan Arabesk müziği “aydınlanma, çağdaşlık ve sanatçılık üzerinde bir yavşaklık” şeklinde aşağılayıp, Türk insanının kültürel zevklerinden utandığını Facebook üzerinden açıklayınca bir curcuna çıkmıştı.
Bir televizyon söyleşisinde “AKP’liler konserlere gitmiyor” demişti Say. “Erdoğan’ı bir bale prömiyerinde gördüm ve izlemiyordu bile, sadece aşağı bakıyordu. Bu geri kalmış bir tutumdur. Aynı gün ve çağda yaşıyoruz ama öyle farklıyız ki.”
Başka bir tartışma 2010 yılında bir şehiriçi mahallesinin muhafazakar sakinleri ile gittikçe rağbet gören mahallelerinde birden ortaya çıkan modern sanat galerilerinin patronları arasında çıkmıştı. Mahalle sakinleri galeri açılış partisine katılanlara taş ve sopalarla saldırmış, haftalarca devam eden toplu bir hırgürü ve vicdan muhasebesini başlatmışlardı.
Erdoğan Kahramanmaraş’ta yaptığı bir konuşmada bu olayı ima ederek sanat topluluklarını “elitizm”le suçluyordu. “Bunlar barlarda, barların önlerinde viski, bir elleri çenelerinde, kaşları hafif yukarı bilgiç bakışlarla hiçbir şey üretmeden sadece hakaret ederler.”
Devletin tiyatroya geçen yıl[i] 75 milyon dolar harcarken, 2 milyon dolar gelir ettiğini söylemişti. Erdoğan tiyatro camiasına hitaben, “Sırtlarını statükoya dayadılar, oradan nemalandılar.” diyordu.
Tiyatro Eleştirmeni Akmen, Türkiye’nin devlet tiyatrolarına ihtiyacının sebebi olarak klasik tiyatronun kar edememesini gösteriyor. “Özel tiyatroların bir Shakespeare ya da Aristophanes ya da Socrates oynayacak kaynakları yok.” diyor.
“Bu hükümet her yaptığını seçimlerle gerekçelendiriyor” diyor Akmen. “Seçilmiş oldukları için her şeyi yapabileceklerini düşünüyorlar. Bu çok yanlış.”
[i] Ç.N.:Erdoğan konuşmasında 2010 yılından bahsederken, metinde son on yıl şeklinde geçiyor. Bu noktada çevirmenin müdahalesi olmuştur.
1 Yorum
Zırhlı araçları, imam ordularını çoğaltanları anlamalıyız; düşünce, düşünme,gülme, uyandırma sanatı tiyatrolara çok gıcık oluyorlar; haklılar; yerden göğe kadar…