Savaş Aykılıç
ANTİK YUNAN TİYATROSUNU DEVLET OLARAK KURUMLAŞTIRAN VE TASARLAYAN OLARAK TİRAN PEİSİSTRATOS ÖRNEĞİ
Bir toplumun olumlu değişim ve dönüşümüyle ilgili tarihte eşi görülmemiş bir şekilde tiyatroyu en aktif şekilde kullanmada hiç kimse M.Ö 600-527 yılları arasında yaşamış olan Peisitratos kadar ileri gidememiştir.
Peisistratos, Antik Yunan’da defalarca iktidara seçimle gelen bir tirandır. Batı tiyatrosunun temeli olan Antik Tiyatroyu kuran ve kurumsallaştıran da odur. Homeros’un “İlyada ve Odisea” eserini sözlü gelenekten yazılı geleneğe geçirtir. Aristokrasi yönetimini yıkmış ve köylüler ile esnaf ve tüccarların desteği ile geldiği iktidarda tiyatro şenlikleri düzenleyerek, bu yeni icat edilen sanatın (tiyatronun) icra edileceği mekanlar olarak anfi tiyatroları dizayn edilmesi emrini veren de aynı kişidir.
ilk oyuncu Thespis’i çağırarak gezginci grubu ile bundan böyle devlet adına tiyatro yapmasını ister. Thesbis de gezginci korosunu yeniden dizayn eder. Kısa zamanda ortaya çıkan büyük oyun yazarları ve oyunları ile Antik Yunan Tiyatrosu altın çağına girer. Görkemli anfitiyatrolarından döneminin bilimsel son icatlarından yararlanılarak yapılan sahne tekniği ve vinçlerine, masklarına, çok yüksek topuklu ayakkabılarına, kostüm ve dekorlarına kadar tiyatroyu tiyatro yapan ve bugün de kullanılan temel prensipleri ortaya çıkar.
Tiyatro tarihinde korobaşı ile diyaloğa giren ilk oyuncudur Thespis. Antik Tiyatro onun sayesinde Antik Tiyatro olur. Şarkılar türküler destanlar söyleyen bir korodan (dithirambos koroları) ve solo söyleyen bir korobaşından bir meddah gibi hem anlatan hem de korobaşı ile konuşan ve bazen da çatışan bir ilk oyuncu ile tiyatro günümüzdeki anlamıyla anılmaya başlar.
Böylece monologtan (tek kişilik konuşmadan) diyaloğa (iki kişinin konuşmasına) geçilir. Aristokrasiden demokrasiye geçişin de bir simgesidir adeta bu gelişme. Artık sadece aristokrasiye değil, vatandaşlık hakkı verilen geniş halk kesimlerine söz verilmesinin bir yansıması olarak; tartışa tartışa en iyisinin ve doğrusunun bulunması ve diyalektik düşünce sayesinde, demokrasiyi benimsetmekte ve yaygınlaştırmakta tiyatroyu bir misyon ve işlev sahibi yapan da yine O’dur..
Aristokrasinin Olimpos ve Zeus merkezli inanışın yerini Peisitratos zamanında (Anadolu- Aydın-Nysa ve Trakya’dan ithal) orta sınıfların oyun ve eğlence Tanrısı Dyonisos alır.
Aristoteles, Peisistratos yönetimi için şunları söyler: “ Peisistratos’un yönetimi halkı hiçbir alanda sıkmadı. Durmadan barış için çalıştığı gibi, içerde de sessizliği ve dinginliği korumasını bildi. Bu yüzden sonradan çok defa Peisistrartos’un tiranlığı için kronos (altın) çağı denildi.”
Peisitratos, aynı dili konuşan site/kent devletleri birleştirerek Hellen Birliği’ni kurdu. Demokrasiyi komşu ülkelerden başlayarak her yere taşıdı, Atina Devleti onunla birlikte emperyal bir imparatorluk haline geldi.
TİYATRO VE MECLİS, ANFİTİYATROLARDA GÖRÜLEBİLECEĞİ GİBİ AYNI KÖKTEN VE KAYNAKTAN GELDİLER
Solon’dan hemen sonraki o dönemde Atina büyük bir altüst oluş, büyük bir değişim ve dönüşüm dönemi geçiriyordu. Fakat gerek Peisitratos gerekse ekibi, tasarımları ile hazırlıklıydılar. Aristokrasiden sonra onun yerine gelen demokrasi kültürünü vermek ve yaymak için antik tiyatro kurumu tasarısı hızla hayata geçiyordu.
O dönemde tiyatrolar ikinci bir meclis gibi çalışıyor; birinci mecliste tartışılan sorunlar ve konular temel dinamikleri ele alınarak soyutlama ve estetize etmenin de yardımıyla tiyatro dili ile ele alınıyor, tiyatro demokrasinin ve demokrasi kültürünün yayılması ve çoğaltılmasında başrol oynuyordu.
Tek ses, tek şef, tek oyuncu, tek meddah, tek solist yerine ikinci (antigonist/karşıt) oyuncu ortaya çıkıyordu. Dayatmacı bir tek düşünce yerine karşıt düşüncelerin çatıştırılması ve yarıştırılması ile karşıtların birliği; diyalektik düşünce alıyordu. Monoloğun yerine diyalog; konuşma ve tartışma kültürü, en iyisini toplumca aramak ve bulmak kültürü; demokrasi geçiyordu.
DEMOKRASİ VE ANTİK TİYATRO
Dyonisos merkezli Antik Tiyatro sayesinde demokrasi, uygarlık tarihinde çok önemli bir dönüm noktası olarak haklı yerini işte böyle alıyordu.
Aiskylos, Sophokles, Euripides ve Aristophanes başta olmak üzere Antik Yunan Tiyatrosu’nu ve uygarlığını hep bu özgürlük ve demokrasi ortamına borçlular…
GELECEĞİN TİYATROSU ANTİK KAYNAKLARINDAN ÖZBENLİĞİNİ ARIYOR
Ülkemizde Batılılaşma ve Batı Tiyatrosu inşası sırasında (hoş günümüz tiyatrosunda da farklı olmayabilir) Antik Tiyatro–Demokrasi ilintisi unutulmuş görünüyor. Geleceğin tiyatrosu bu özkaynaklarına ve özbenliğine dönerek buradan yeni bir atılım yapabilir.
“Tiyatro ölüyor” karamsar düşüncesinin panzehiri tiyatronun kaynağındaki ve özbenliğindeki demokrasi sihirli sözcüğünden yola çıkılarak umutlu bir “tiyatro diriliyor” düşüncesi olabilir.
Antik Tiyatro’da, Komedyada, Tragedyada, zıtlıkların ve zıt düşüncelerin çarpışmasından; tez-antitez ve sentez diyalektiği ile demokrasi kültürüne katkıları oranında anlamlı ve değerlidir.
SANAT DİYALEKTİK DÜŞÜNCEDE AYNI ANDA HEM SANAT İÇİNDİR HEM DE TOPLUM
Bu bağlamda “sanat sanat için midir, toplum için midir” paradoksu ancak diyalektik düşünce ile açıklanabilir ve uzlaştırılabilir: ikisi aynı bütünün iki eşit parçasıdır; her iki düşünce de zıddını kendi içerisinde barındırır; sanat sanat için yapıldığında da ortaya çıkan değerler kendiliğinden toplumsallaşır ve sanat toplum için yapıldığında da bu topluma olduğu kadar sanata da bir katkıdır.
Antik tiyatro yazarları, en başta da Euripides, tez’i (kahraman, yandaşları ve amacı), antitez’i (karşıt güçler, yandaşları ve kahramana çıkardıkları engeller) ironinin yardımıyla oyun sonuna kadar çarpıştırır; sentez’i (sonucu; dengeyi, ölçüyü bulmayı) seyirciye bırakır. Yazar antagonist (uzlaşmaz) çelişkileri ortaya koymak, sunmak ve çatıştırmakla görevlendirir kendini, oyundan çıktıktan sonra seyirci belki de yıllarca sürecek sentezini kendi başına yapsın diye.
İşte bu yüzden tiyatronun, her şeyden önce felsefe, mantık, sanat yardımıyla zaten diyalektik bir bütün olan hayatın temel dinamiklerinin zıtlıkların ve çatışmaların döngüleri ve değişimleri içerisinde, insan ölçü alınarak önce parçalara bölünmesi ve sonra yeniden birleştirilmesi üzerine bir çeşit beyin/zihin oyunu olduğu söylenebilir.
Bu anlamda tiyatro bir düşünce sanatıdır. Bir devletin düşünen insanlardan oluşan olgun/kamil bireyler yetiştirmesinin, bir konferansla değil de oyun ve eğlence ile, bütün sanatları bu amaçla seferber ederek sanatın dolaylı eğitimiyle donanımlı ve nitelikli vatandaşların ortaya çıkmasının insana ve devlete nice yararları vardır.
Günümüz meclislerinin (bizim TBMM dahil) Antik dönemdeki anfi tiyatronun bire bir aynı mimarinden gelmesi tiyatronun demokrasi kültürü ile bağının en önemli kanıtlarından bir başkasıdır. İktidar/hükümet (tez) ve muhalefet (antitez) devlet ve millet için en iyinin en doğrunun sentezini tartışa tartışa, düşüncelerini yarıştıra yarıştıra ararlar ve bulurlar.
Gerçekten de meclislerde toplumun gelişmesini ve ilerlemesini sağlayan kararlar nasıl ki tartışma ve demokrasi kültürü ile alınıyor ise; bir tiyatroda da temel dinamikler karşıt kahramanlar üzerinden sonuna kadar çatıştırılır, tartıştırılır. Deyim yerinde ise toplumun estetik ve ruhsal balans (denge, ölçü) ayarı zorla veya dayatmalarla tek sesli değil; çok sesli, çok renkli, uzlaşma kültürü içinde, “tiyatro dili “ ile aranır. Tiyatro, bozulan düşünce ve duygu bozuklukları ile ölçüsüzlüklerini tedavi eder, dengeler ve insanın düşünce ve çoşku sinirlerini yeniden akord eder.
Tiyatro, soyutlama özelliği sayesinde mecliste bile konuşulamayan, adeta tabu olan duygu ve düşünceleri başka kılık ve biçimlere sokarak sahneye getirmesi ile birinci meclisi tamamlayan ikinci bir kültür sanat meclisi gibidir. Toplumun önünü tıkayan ve kendisini zaman zaman töre (örneğin “töre cinayetleri” ve” kan dava”sı) gibi de gösterebilen önyargıların kırmadan dökmeden incitmeden ve ikna ederek tartışılarak daha iyi bir dünya yaratılması için gelecekte de, dün olduğu gibi tiyatro aktif bir rol üstlenebilir.
İlginçtir, Osmanlı döneminde basılan kitaplarda “oyun” yerine “piyes “, “sahne” yerine “meclis” denmesi bu tiyatro-meclis köken birliğinin günümüze kadar gelen örtük kalıntının kanıtı gibidir.
Devletin “tiyatroyu desteklemesi” bir lutuf değil, kendi varlığı ve sağlığı için yapması gereken zorunlu bir çeşit koruyucu hekimlik hizmeti yerine geçen, toplumun dolaylı eğitimi için insana yapılan bir yatırım olacağına göre; konunun maddi değil manevi önemi üzerinden tartışılması hem devlet hem de tiyatro yararına olacaktır.
Devlet, Peisistratos gibi, sanattan ve tiyatrodan beklentilerini billurlaştırarak belirlediği ilkeler çerçevesinde bir toplumun dolaylı eğitiminde, uluslar arası ülke ve insan ile “savaş” ve “yarış”ında kültür sanat ve tiyatro silahları ile meydana çıkışında, yeni bir görev yetki ve sorumluluk verebilir, bunun için tiyatro uzmanlarından yeni bir tiyatro tasarımı, yeni model ve ütopyalar geliştirilmesinde yararlanabilir.