Bir Kraliçe Elizabeth Duruyor,Bir De Ben!

Pinterest LinkedIn Tumblr +

27 yıl, 62 alkış, 14 bis, 65 bin kilometre, 4 saat… 66 yaşındaki Zihni Göktay ile bahsi geçen rakamların neye tekabül ettiğini konuştuk. ‘Lüküs Hayat’ta 27 yıldır başrol oynayan Göktay, hiç varlıklı olmadığını, ama kendisinden de zengini olmadığını söylüyor.

Çocukluğunda düşmüş içine tiyatro ateşi, ateş büyümüş aşk olmuş, yangın olmuş sarmış zihnini… Babası önce itiraz etse de sonradan destek olmuş, yol açmış, akıl vermiş; ‘Oyuncu olacaksan iyi oyuncu ol’ demiş… Usta oyuncu Zihni Göktay, 66 yaşına dünyada eşi benzeri görülmemiş bir başarıyla imza atarak girdi. Göktay, 1985 yılından bu yana ‘Lüküs Hayat’ müzikalinde başrol oynuyor. Eminönü Halkevi kökenli sanatçıyla lüksü ve ‘Lüküs Hayat’ı konuştuk.

Guinness Rekorlar Kitabı’na girmesine neden olan ‘Lüküs Hayat’ı, ilk defa 1963’te Muammer Karaca Tiyatrosu’nda seyretmiş Göktay… Sıradan ve ‘normal’ bir vatandaş gibi yaşadığını iddia etse de, 66 yaşındaki Zihni Göktay bana kalırsa dünyanın en büyük lüksüne sahip; hayranlarının bitip tükenmeyen saygı, sevgi ve hürmetine…

Oyunda bir ‘bitirimi’ büyük bir başarıyla canlandıran tam bir İstanbul beyefendisi Göktay, her cümlesinden bir ders almak mümkün. Hem benim, hem onun tiyatro aşkından bahsederek sohbete koyulduk ve geçen hafta bir yazısında ‘Nerede Elif Aktuğlar’ diyerek Göktay’la buluşmama vesile olan Hıncal Uluç’tan büyük oyuncu Suna Pekuysal’a, sayısız siyasetçiden Demirel ve Erdoğan’a birçok ‘ünlü’nün kulağını çınlatarak devam ettik.

27 YILDA,134 KİŞİ DEĞİŞTİ

Hocam, içimde ukdedir, oyuncu olmayı çok istedim, kısmet olmadı.

Bence olmalıydın da, çok yakışırdın sahneye. Bu arada, Hıncal Uluç’un bizimle alakalı yazısı çok güzeldi, size de laf atıyordu Hıncal Bey. Tanıştığımıza çok sevindim.

Çok kibarsınız, asıl ben mutlu oldum. Emekli oldunuz ama sahneyi bırakmadınız.

Bırakmaya da niyetim yok, erken daha (gülüyoruz). Geçen yıl emekli oldum, konuk oyuncu olarak devam ediyor kadrom. ‘Senin yerine başkası olmaz’ dediler. Devletten emekli maaşı alıyorum, oyun için taşeron firma ödüyor maaşımı. 1984 Kasım ayında provalara başladık ve kesintisiz oynuyoruz. 134 kişi değişti, bu arada rahmetli olanlar var. Gösteri sırasında vefat edenleri anıyoruz.

Bunca zamandır aynı oyunu oynuyorsunuz, birkaç defa gelenler varmış, nasıl tat alıyorlar?

Doğaçlamalarım sayesinde. Altını sıcak tutarak, kısık ateşte, yakmadan pişiriyorum diyelim. Seyirciye nahoş gelen şeyleri hiç koymadım metne, adam zaten kabadayı, estiriyor oyunda; bu yüzden argo ve küfre hiç yer vermedim. Eleştiri ve hiciv var, hakaret yok oyunda. Her satırda mesajımız vardır ama. Politikacılardan da çok seyreden var.

O ilk sıralara kimler oturdu?

Kimler oturmadı ki! Mesut Yılmaz ve Tansu Çiller oturmadı, onları hatırlıyorum. Bedrettin Dalan döneminde başlamıştık, sonra Nurettin Sözen, Recep Tayyip Erdoğan, Ali Müfit Gürtuna dönemlerinde beraber çalıştık. Ankara turnesinde seyretmeyen siyasetçi kalmazdı zaten. Meclis başkanları da dahil, bu arada ABD’de dört başkan değişti, İngiltere’de başbakanlar değişti. Bir Kraliçe Elizabeth duruyor, bir de ben… Tsunamiler oldu, adalar yok oldu, depremler oldu, kar yağdı, yollar kapandı. Seyirci gelmez dedik, salonda bir kişi eksik olmadan oyunumuzu oynadık. Yüzlerce metre kuyruk olurdu, sabah erken saatlerde sıraya girenler vardı.

Şimdi de durum değişmiş değil, geçen hafta bilet bulamadık mesela. Oyun gerçekten de dört saat mi sürüyor?

Açıkhava’da oynuyoruz her defasında 5 bin kişi doluyor, eylülde yeniden oynayacağız. Anlatayım;  yirmi dakika geç başlıyoruz, dışarıda yüzlerce kişi bekliyor oluyor. Dört saat sürüyor ama, tam olarak dört saat değil. Defalarca bis yaptığımız da oluyor.

ALKIŞLAR EN AZ 14 DAKİKA!

Siz sadece oyun sonunda da yapmıyormuşsunuz, sahneler de tekrar ediliyormuş.

14 bis yaptığımız sahne var, geçen akşam altı defa yaptık. Bir ara seyirciye döndüm ve ‘Ben bu oyuna 38 yaşında başladım, şimdi      66 yaşındayım, Allah aşkına bırakın beni. Devam etmek istiyorum, burada kalmayayım’ dedim şakayla karışık. Oyunda iki antrakt var, oyun üç perde. 15 dakikalık iki ara var yani,  10 dakika da geç başlıyoruz. ‘Oyun uzun, Zihni Göktay uzatıyor’ diyorlar, ‘Alkışları minute eder misiniz’ dedim.

Alkışlar da vakit alıyor tabii…

62 alkış var oyunda, final hariç; alkışlar 14 dakika sürüyor. Hepsini topladık oyun 2 saat 35 dakika sürüyor. Doğaçlama elbette yapılır, ana temaya dokunmadan yan süslemeler yapılır. 33’teki espri yapılabilir mi? 93’tekiler bile yapılamaz. Final alkışı da en az on dakika.

Ne kadar güncel oluyor peki esprileriniz?

Başbakan’ın son söylemlerinden biri var ya ‘Üç çocuk isterim’ diye. Ben de oyunda söylüyorum, hatta geçen gün repliğe ‘Aman kızım sezaryenle doğum yapma, normal doğum yap’ diye ekleyecektim, vazgeçtim.

Neden?

Seyircinin tepkisine göre bazen ekleme yaparım bazen yapmam, çünkü reaksiyonlar farklı olur ve ben bilirim ne tepki alacağımı. ‘One minute’ lafı var sonra, hala kullanıyorum. Seyircinin de kulağında iyi yer ettiğini biliyorum. Sonra yine Davos’a atıfta bulunuyorum; orkestradan bir arkadaşın notalarını koltuğumun altına sıkıştırıp ‘Daha da gelmem bu köşke’ diyor ve çıkıyorum sahneden. Eskiyen esprileri kaldırıyorum, dedim ya, nabza göre… Dizilerden bile gönderme yapıyorum, bayılıyorlar.

Her oyun farklı oluyor mu sizin için, sorumu bağışlayın ama hiç sıkıldığınız oluyor mu bunca seneden sonra?

11-12 defa seyreden var, oyun seyirciye göre oynanır. Aldığım haz değişir ama asla sıkılmam. Kağıthane, Haldun Taner, Ümraniye, Açıkhava, her sahneden alınan tat başkadır. Seyircinin sosyo-kültürel alt yapısına göre değişiyor her şey. Çok güzel geri dönüşler alıyorum, anılarım öyle çok ki. Bir gün fuayede bir gürültü duydum, bir kadın bağırıyordu ‘Aşk olsun Zihni Bey, öyle güzel oynadınız ki sizi alkışlarken alyansım uçtu parmağımdan!’. Aradık bulduk tabii..

Maddi bir karşılığı olabilir mi bu sevginin, ilginin?

Mümkün değil, karşılığı olamaz. 65 bin kilometre yol yaptık, dünyanın çevresini iki defa dolaşacağız yakında. Orkestra çukuru olmadığı için gidemediğimiz yerler oluyor, yurtdışı turnelerimiz de çok.

YÜZ YILDIR VARIZ…

Tiyatro öldü deniyor bir de, seyirci bu kadar ilgiliyken neden ölsün ki?

Bir dönem kriz geçirildi, bazı tiyatrolar kapatıldı. Devletin destek olduğu tiyatrolar da çok ucuz bilet satarak devam etti hayatına. Dünyada da krizden etkilenen tiyatrolar var, bazı ülkelerde devlet destek oluyor ama denetliyor da. Bizde hiçbir zaman ‘bu oynanamaz’ diye üstü çizilmedi bir oyunun. AK Parti iktidarında sol yazarlar oynandı, çağdaş oyunlar oynandı. Gürültü nereden koptu bilmiyorum. Dünyanın da tiyatronun da sonu değil. Darülbedayi kurulalı yüz yıl olacak, iki yıl sonra. Osmanlı’dan uzay çağına varız, devam da edecek. Büyük ustamız Muhsin Ertuğrul ‘Benden sonra olmasın tufan’ der, bizim şiarımızdır.

Tiyatrocular da endişeli ama…

Yönetmelikte bir hayli değişiklik oldu, sorun buradan çıktı. Belediye 42 milyon lira bütçe veriyor ama geri dönen para 5 milyon lira. Zarar ediyor diye Devlet Demiryolları kaldırılır mı? Özel bir müessese almaz Şehir Tiyatroları’nı, kurulduğundan beri böyle. Ortak noktada buluşulacaktır. Korku içinde yaşayamaz sanatçı, beş duyu ile sahnedeyiz. Endişe ve korku bizi yıpratır. Kimse birbirini sevmek zorunda değil ama tahammül etmek zorunda. Bu büyük coğrafyada iyi geçinmek zorundayız, her konuda. Sanatçı devletin en iyi enstrümanıdır, iyi geçinmek zorundadır. Hepimiz heyecanlandık ama küfürsüz ve güzellikle tepki göstermeliyiz.

SİT-COM’A BAŞLIYORUM

Dizilerde rol almak şart mı, oyuncu mecbur mu kalıyor?

Dizilerde oynuyoruz, duayenler de genç sanatçılar da oynuyor, oynamak zorundayız. Ortalık karışık şu anda, herkes oynuyor, ezber bozuldu. Dizide görmedikleri zaman ‘Neredesiniz, hangi kanaldasınız?’ diye soruyorlar. Parayı zaten tiyatrocuya vermiyor yapımcılar, magazinde yer alanlar bizden altı kat fazla kazanıyor, helal-i hoş olsun. ‘İşi ehline verin’ demiş Peygamberimiz 1.400 sene evvel. Asal görevimiz zaten tiyatro, önce provamız gelir.

Hangi devir daha iyiydi, size ‘Şunu söyleme’ diyen oldu mu?

Hayır, beni hep seyrettiler.

Başbakan Erdoğan veya Cumhurbaşkanı Gül, geldiler mi seyretmeye?

Hayır ama onlara bazı aktivitelerin içinde parça sergiledik. Kadir Topbaş seyretti ama. Hatta yeni açılan salonları hep ‘Lüküs Hayat’ ile açarız. İftihar vesilesidir oyunumuz.

Yeni projeniz var mı, sezonda seyirciniz sizi ekranda görecek mi?

Anlaşmasını yaptığım bir dizi var, ATV’de başlayacak. Sit-com yapacağız, çok eğlenceli olacak. Ekip çok yetenekli, Berna Laçin kızımı oynayacak o kadar söyleyeyim.

Kolay olacak mı sizin için sit-com?

Ezber çekiliyor, sit-com yarı tiyatro gibi. Ekip tiyatroculardan oluşuyor.

Her oyunu seyreder misiniz?

Bir kadroya bakınca içinden nasıl bir ürün çıkacak aşağı yukarı tahmin ediyorum. Beğenmeyeceğimi bildiğim bir diziyi de oyunu da seyretmiyorum. Bir büyükleri, ustaları olarak beğenmediğim bir işi seyredip, sonra arkaya gidip ‘Tebrik ederim çok iyiydiniz’ diyemem. Söyleyemem bunu. Ayrıca biz ağzımızla kuş tutsak da, bir gazeteye kocaman haber olma şansımız yok. Üç defa İsmail Dümbüllü Ödülü aldım, ancak beş santim büyüklüğünde bir haber oldum. Metin Uca o dönem program yapıyordu ve bir yabancı mankenin haberini kesip benim haberimi de onun üzerine yerleştirmişti. Benim haber, kızın bikini üstünü kapatmıyordu (gülüyor).

Yeni oyunculardan kimleri beğenirsiniz?

Nehir Erdoğan, Engin Altan Düzyatan, Kenan İmirzalıoğlu, Ayça Bingöl, Erkan Petekkaya, Halit Ergenç, Meryem Uzerli, Wilma Elles gayet iyi oyuncular. Ahmet Mümtaz Taylan’ı da saymalıyım. Çok parlak oyuncularımız var.

Çağla Şıkel’le de oynadınız…

Çok yetenekli bir kız, Emre Altuğ ile de oynadım. Bir kere, Çağla zaten konservatuar mezunu, 105 bölüm oynadık ‘Cennet Mahallesi’nde. İşini iyi yapıyorsa kabulümdür, kötüyse seyirci zaten ayıklıyor.

Lüküs Hayat nedir, lüks hayat nedir sizin için, ayrım nerede olmalı?

Çok mütevazı bir hayat yaşayan, kamu vasıtaları kullanan biriyim. Arabamızı dizilerde çalışarak aldık.

Var mı efendim ‘Şişli’de bir apartuman’ınız?

Lüks hayat özlemi içinde olmadım, ayağımızı kredi kartımıza göre uzatıyoruz. Evimiz iyi bir muhitte, 45 yaşından sonra alabilmiştik, Feneryolu’nda.

Lüks hayat tutkusu var herkeste… Ne diyeceksiniz onlara?

Bizi mahveden bu, insanoğlu doyumsuz. Bisiklet ister, altı viteslisini ister sonra, iş limuzine kadar gider. Okusunlar, öğrensinler ve öyle zenginleşsinler. Yürüsünler, fast-food’dan kaçınsınlar. İlişkilerde de var fast-food. Evde yemek yapılsın, tencere yemeği yenen evde mutluluk daimi olur.

Oysa siz en büyük lükse sahipsiniz, para ile satın alınamayacak bir sevgiye…

Orası doğru, dünyanın en zengin adamıyım öyle bakarsak. Pazardan da gömlek alırım, niye almayayım ki? Neyi nasıl giydiğin önemli, eşim de öyledir.

EVLİLİK FEDAKARLIK İSTER

Fatihlisiniz…

Sen de her şeyimi biliyorsun (gülüyor). Müjdat Gezen, Zeki Alasya, Metin Akpınar, Savaş Dinçel, hepimiz Fatihliyiz. Eşim de Fatihli, komşumuzdu ve onu gözüme kestirmiştim.

Nasıl oldu evlilik teklifi?

Şehir Tiyatroları’nda çalışıyordum, Sevinç’i görürdüm balkonda iş yaparken, saçını tararken. Bir tiyatrocuyla evlenmek istemiyordum. Sevinç çok mazbuttu, tam istediğim kadındı. Evlilik fedakarlık ister, Sevinç de aile görgüsü ve kültürüyle yetişmişti. Bir iki ay takip ettim, sonra balkonuna bir not yazıp attım. Kibrit kutusuna koydum kağıdı, içine de jeton koydum ağırlık yapsın diye.

Siz bir hayli romantikmişsiniz Zihni Bey… Ne yazmıştınız kağıda?

‘Sizi uzun zamandan beri takip ediyorum. Lütfen bu akşam mesaiye kalmayın. Bu akşam benimle görüşürseniz dünyanın en mutlu insanı olacağım’ diye yazmıştım. Hemen de niyetimi belirtmiş ve ‘Evlenmek istiyorum’ demiştim.

AKBİL KULLANIRIM, VAPURA BİNERİM

Şekerim biraz limitte, sağlığıma dikkat ediyorum. Tansiyonum da üzdü bir ara ama kontrol altına aldık. Yürüyüşlere başladık eşimle. 15 yaşındaki köpeğimiz Daisy bizim her şeyimiz. Kızım ve damadım oyuncu, kızım ‘Lüküs Hayat’ın prömiyerinde doğdu; oğlum da piyano-klarnet bölümü mezunu, klarnet çalıyor oyunumuzda. Eşim de bizi idare ediyor. Aşk bir müddet sonra biter, saygı ve sevgiyi muhafaza etmek lazım. Sevinç Hanım’ı tedirgin eden bir şey yapmadım, çocukları evlendirdik, baş başa kaldık. Eşim hayatımı kolaylaştırır. Çok güzel yemek yapar. Uzun zaman karavanımızda tatil yaptık, iki yıl önce sattık, zor gelmeye başlamıştı. Orada da porselen tabaklarımızı kullandık, villa gibiydi. Yine Cunda’ya gidiyoruz ama bungalow’da kalıyoruz. Ayvalık’tan beni kimse ayıramaz. Mutfağı asla dağıtmam ama eşim yemek yapmama izin vermez. Oysa dolma bile sararım, çok iyiyimdir. Ehliyetim yok, eşim beni getirir götürür. Akbil kullanırım, vapura binerim, Ayvalık’ta eşimle pazara gitmeyi çok severiz. Şimdi torun bekliyoruz çocuklardan, çok çalışıyorlar. Seneye bebek gelebilir aileye. Henüz inzivaya çekilmeyi düşünmüyorum. İşimi yapmalıyım, çalışmalıyım. Türkiye’de kadın olmak çok zor, her şekilde. Çalışsa da çalışmasa da zor. Spor yapsın hanımlar, günlerde unlu gıdaları yemesinler.

Akşam

Paylaş.

Yorumlar kapatıldı.