Üstün Akmen
Lefkoşa’daki Yakın Doğu Üniversitesi bünyesinde, 2005 yılından bu yana akademik eğitim vermekte olan Sahne Sanatları Fakültesi-Tiyatro Bölümünden çağırdılar, atladım gittim. Hani: “Nerede tiyatro afişi görse dalıyor” diye adım çıktı ya, işte o hesap! Ama haydi bakalım, siz siz olun da, hiç değilse bu kerelik bana hak vermeyin! Rektör Yardımcısı Şenol Bektaş, Sahne Sanatları Fakültesi Dekan Vekili ve Bölüm Başkanı Ünlü Tiyatro Oyuncusu, Yönetmeni, Eğitmeni M. Bozkurt Kuruç ile Sahne Sanatları Fakültesi Genel Koordinatörü ve Oyunculuk Anasanat Dalı Başkanı Çetin Özen, amaçlarını KKTC’den sanatçı adayları yetiştirmek olarak özetlediklerinde, haydi gelin de davete “icabet” etmeyin!
Nasıl gitmem!
Tiyatro sanatının bilimsel ve estetik yanını akademik ve uygulama düzeyinde saptamışlar, araştırmak ve geliştirmek amacıyla akademik bilgiyi üretiyor, Kıbrıs’ın tiyatro yaşamına yön verecek tam donanımlı sanatçıları ve akademisyenleri yetiştirecek yüksek kaliteli bir eğitim vermeyi hedefliyorlar.
Giderim ve gittim işte!
‘Yıl Sonu Müsameresi’
Gittim ve şimdi: “Lefkoşa’da bir ‘mezuniyet’ gösterisi izledim” dersem elbette inanırsınız. Gel gelelim, mezuniyet oyununu, son yılların en iyi yönetmenleri arasında adı en başlara yazılan, ünlü oyuncu, yönetmen, eğitmen; mükemmel ses tonu ve mükemmel üstü diksiyonuyla kulaklarımıza yerleşmiş Murat Atak seçmiş dersem ve de seçtiği oyunun Turgut Özakman’ın “Töre”si olduğunu söylersem, olayın “yıl sonu müsameresi” mertebesinde kalmadığını eminim şıpınişi kavrarsınız. Pekiii, ya Murat Atak, Özakman’ın 1985 yılında yazdığı oyunu seçmekle de kalmamış, üstüne üstlük sahneye de koymuş diye eklersem?
‘Ölüm’e Karşın ‘Yaşam’ı Savunanların Öyküsü
Murat Atak’ın sahneye koyduğu “Töre”, bilirsiniz mutlaka, Özakman’ın “Kadını yüceltmek, kan davasını aşağılamak için” yazmış olduğu, “ölüm”e karşın “yaşam”ı savunmayı seçen, ailedeki erkeklerin çoğunu yitirmiş sekiz kadının öyküsü bir oyun. Kadınların bile ellerinde silah “düşman izi” sürdüğü bir karabasan ortamında yaşanan dram, gözleri görmeyen Nene ve torun Zühre karakterleri üstünde odaklanmakta (Benim kitaplığımdaki baskısı: Toplu Eserleri I/Boyut Yayınevi-Ekim 1991). Olay örgüsü, yazılı metinde bile su gibi akmakta.
Murat Atak Denilen Bir Fenomen
Son yıllarda, Mersin Devlet Opera ve Balesinde “IV. Murat” operasını ve Mersin Devlet Opera ve Balesi ile Samsun Devlet Opera ve Balesinde “İstanbulname” operetini 2012 Donizetti ödülüne aday gösterilecek denli başarıyla yönetmiş olan “Tiyatro Yönetmeni” Murat Atak “yerinde” durur mu hiç? Durmamış! 11 karakterli oyunu almış, üzerine 10 kişilik bir de koro katmış. Gene bölümün eğitmenlerinden olan Azerbaycan’ın ödüllü Bestecisi Prof. Dr. Cavanşir Guliyev’e zevk ürünü besteler yaptırmış, yanı sıra Doç Dr. Zerrin Akdenizli’nin dramaturgisini de yanına almış.
Duygu Sömürüsünden Arındırılmış Bir Trajedi
Şimdi oturup oyunu eşeleyecek, deşecek falan değilim elbette. Hepi topu, Murat Atak’ın yalın ve çarpıcı bir anlatımla oyunu sahnelediğine, duygu sömürüsü ucuzluğundan titizlikle kaçındığına, stilize bir anlatımı yeğlediğine değineceğim. Gene de, T.C. Devlet Tiyatroları Işık Uzmanı İlyas Erdurucan’ın ışık tasarımını, Oyunun Yönetmeni Murat Atak tarafından belirlenmiş duygu yoğunluğu dozunu, atmosferini seyirciye ulaştıracak olgunlukta bir tasarım olmadığını söylemeden geçemeyeceğim. Doç. Dr. Zerrin Akdenizli’nin kenevir bitkisinden elde edilen liflerle (kendir) yarattığı dekoru “matluba” uygun diyerek geçiştirecek, “eleştirmen acı söyler” diyerek bu yıl mezun olan üç tiyatrocu adayının oyunculuklarına geleceğim.
Eleştirmen Amca’nın Serzenişleri
Işıl Öztürk, Nene’de abartısız bir oyun vermekte. Öztürk, hiç kuşkum yok, gelecek için umut sözü veren bir aday. Gel gelelim ses ve vücut açısından en alt ve en üst sınırı kendisi saptamayı bir an önce öğrenmeli. Vücudunu ve sesini daha bir uyumlu kullanmalı, esnekliğe uyum sağlamalı. O zaman, kendisi de, farkının farkına kısa sürede varacak, eminim. Örneğin “ama” rolü için körleri gözlemlemeliydi diyeceğim. Kör, sedire otururken oturduğu yeri yoklamaz mı? Oğul’un, silah sandığından tüfek çıkarıp dağıttığı tabloda sesin geldiği yöne boş gözlerle bakmaz mı? İkinci perdenin ikinci bölümünde Ana, Hala, Kız bir yerde; Büyük Gelin ile Yeğen başka yerde öbek oluşturduklarında karşıya inatla sabit mi bakar? Neyse! Bunlar “Eleştirmen Amca” serzenişleri. Öztürk bunları düzeltir.
Aman Kara Hasan’ım! Artikülâsyonlara Dikkat!
Kara Hasan’da Mehmet Samer, sözcüklere can üfleyip, tümceleri kendisine mal edemiyor. Turgut Özakman’ın ak sayfa üzerine yazdıklarını ölü kalmaktan kurtaramıyor. Sahnedeki dramatik anlamı ve önemi olan her tiyatroluk düşünce Mehmet Samer’in aracılığıyla seyirciye ulaştırılamıyor, ama ben gene de Samer’in oyunculuğunun şimdiki sadeliği ve samimiyeti içinde kalırsa, her yeni oyunda gelişeceğine, serpileceğine inananlar safındayım. Delikanlı’da Orbay Sehlikoğlu ise, dışsal fiziksel aksiyonlara ruhsal yaşam katmayı en kısa süreçte öğrenecek, buna yürekten inanıyorum. Mustafa karakterini elverişli malzemeyle dolduramamanın sıkıntısını oyun boyunca yaşadığını da ömrü boyunca unutamayacak, bundan da eminim.
Çocuklar Size Söylüyorum, Rektörüm Sen Anla!
Zühre’ye can veren Lisans 3 Öğrencisi Orida Yıldıran’a gelince: Zühre’nin duygularıyla, bu duyguların anlatım yöntemlerini belirleyememiş. Sesi ve hareketiyle ilk adımda role giremiyor. Ama içindeki istek öğesini, heyecanlanmak eyleminden başarıyla ayrıştırabiliyor, bu da bence çok önemli. Orida Yıldıran’ı gelecek yıl “mezuniyetinde” izlemek gerekiyor.
Korobaşı Ulaş Öğüç ve koro elemanları (Mustafa Baysal, Çetin Trampacı, Onur Kayabaşı, Halil Tümkan, Hakan Sağlam, Asya Sökmen, İdil Gökyar, Neyra Karaböcü, Deniz Taylan) kusursuza yakın oranda başarılılar. Diğer rollerde Hüseyin Kombaycı, İrem Sayılgan, Hanife Teyyareci, Çağla Topcan, İlknur Durmaz, Merve Kopar, Fatma Tüney oyuncu disiplinleriyle dikkat çekmekteler.
Eleştirmemi onlar da mı ister?
Yok öyle yağma! Bekleyecekler!