Mimesis Çeviri / Nurkan Erpulat, Alman tiyatrosunun en başarılı genç yönetmenlerinden biri. Eğitimli oyuncu Berlin’de yaşayan Türkiyelileri konu alan oyunlarıyla övgü topluyor. DW (Deutsche Welle) onunla bir söyleşi gerçekleştirdi.
Deutsche Welle. 30.04.2012, Çeviri: Ömer Ongun
DW: Nurkan Erpulat, Düsseldorf Schauspeilhaus’ta yönetmen olarak çalıştığınız ilk sezon çok yakında sona eriyor. Yönetmen olarak mı devam edeceksiniz yoksa oyunculuğa ve yazarlığa dönmek istiyor musunuz?
Nurkan Erpulat: Benim oyuncu olarak işim bitti. Oyunculuğu bırakmak istememiştim ama son birkaç yıldaki yönetmenlik işlerimden zaman bulamadım. Oyunculuk kas gibi. Çalıştırmazsanız, güçsüzleşirsiniz. Ancak yeniden yazar olarak çalışmak istiyorum. Anlatmak istediğim hikâyeler var. Verrücktes Blut [Deli Kan] hala sergileniyor, ancak bazıları var ki çok daha kısa dönemli oldu. Ben klasik anlamda bir yazar değilim. Bir metin yazarım, sonra da oyuncularla birlikte onu geliştiririm. Sonra sahneyi gene yazarım ve bir daha sahnelerim. Bu benim yöntemim.
Kariyerinize, Berlin’deki Türkiyeli gençler hakkındaki işlerle başladınız. İleride göçmenlik konusundan uzaklaşmayı düşünüyor musunuz?
Bunu kesinlikle istemiyorum. Bu önemli. Ben aynı zamanda “Türkiyeliyim” ve bu tamamen doğal. Benim başka konularda çalışmamın güven vermemesini, ki bu konuda bana uzun zaman güvenilmemişti, sorunlu buluyorum. Almanca konuşulan bir tiyatro ortamında vergi verenlerin paralarıyla tiyatro yapan bir yönetmenim. İşlerimi kültürel ve politik buluyorum. Ancak bir noktada bundan rahatsız oldum, çünkü bana sadece göçmenlik teması olan oyunlar öneriliyordu.
Başka hangi konular ilgini çekiyor?
Göçmenlik gerçek anlamda ilgi duyduğum konulardan biri değil, çünkü etnisiteyi sadece bir özellik olarak görüyorum. Aşk, nefret, ihanet ilgimi çekiyor. Güç veya ahlak ile ilgili işlerle ilgileniyorum. Göçmenlik kategorisine dâhil edilen işlerimin oraya ait olduğunu bile düşünmüyorum. Heimat im Kopf [Aklın Anavatanı] görünüş ve gerçeklikle ilgili. Jenseits – Bist du schwul oder bist du Türke? [Diğer yandan: Gey misin yoksa Türk mü?] ise daha çok çifte standartlarla alakalı bir iş.
Ernst Busch Tiyatro Okulu’nda yönetmenlik okuyan ilk Türkiyelilerden biri olduğuna ve Almanya’da gerçekten başarılı olmuş ilk Türkiyeli tiyatro yönetmeni olduğuna şaşırıyor musun?
Beş ya da 6 yıl önce, Alman tiyatrosunun azınlık oyuncularına yönelik bir ilgisi yoktu. Bu buz filmlerle kırıldı. Onun sayesinde, azınlık oyuncuları oyunculuk okullarına gitmeye ve hatta bir kaçı filmlerde görünmeye başladı. Ancak azınlık tiyatro öğrencilerinin birçoğunun önü tıkalı: Tiyatroda onlara rol yok. Daha da az sayıda azınlığın olduğu yönetmenlikte de aynı şey geçerli aslında.
Sizce Alman tiyatrosunda neden oldukça az sayıda azınlık oyuncusu, yönetmen ve oyun yazarı var?
Tiyatro eğitimi almış azınlıklar ödenekli tiyatrolarda pek hoş karşılanmıyordu – bu oldukça aşikâr. Alman tiyatrosunda azınlık mensubu çok az kişi var çünkü Alman tiyatrosu ne onlarla ne de onların tarihiyle ilgileniyor. Biz her zaman tiyatronun toplumu yansıttığını varsayarız. Peki ya son 50 yılda sanat yönetmenleri, oyun yazarları ve destekçiler ne yaptı? Politika ve sanat bu konuyla ilgilenmekte tamamen başarısız olmuştur.
Peki ya bugün nasıl?
Bir şeyler yavaş yavaş değişiyor. Ama hala bazı rollerin azınlık oyuncularına verilmesinde bir takım isteksizlikler görülüyor. Size azınlık oyuncularıyla ilgili yüzlerce anekdot anlatabilirim. Bazı yönetmenler “Şu anda Türkler için rolümüz yok” diyor sanki Türkiyeliler sadece Türk rolleri oynarmış gibi. Ki bunu 30 yıldır tiyatro yapan ve mesela Alman bir oyuncunun Danimarka Prensi Hamlet’i oynamasında ya da zenci Othello’nun beyaz biri tarafından oynanmasında hiçbir sorun görmeyen insanlar söylüyor. Ancak görünen o ki Türkiyeli oyuncular bunu oynayamaz. Bu beni çok sinirlendiriyor. Devlet akademilerinde yetişmiş donanımlı azınlık oyuncuları var. Daha da artabilir.
Alman tiyatrosunda işler ne zaman değişir?
Bence izleme alışkanlıkları değişecek. Operalara sık sık güleriz çünkü oyuncular bize biraz eski moda gelir. Hala sahneleri kısaltmak ya da müzikleri değiştirmekte direnç gösterirler. Ancak ana karakterler açısından operalar hala tiyatrodan çok daha ileri seviyededir. 20 yıldır, Mozart’ın Saraydan Kız Kaçırma‘sındaki Konstanze rolü, Asyalı görünümlü biri tarafından oynanıyor. Kimse bunu sorgulamaz. 30-50 yıl içinde tiyatroda da benzer bir durum olacak. [gülüyor]
Nurkan Erpulat (d. Ankara, 1974) Türkiyeli oyuncu, yönetmen ve yazar. İzmir’deki tiyatro çalışmalarından sonra 1998 yılında 24 yaşındayken Berlin’e taşındı. Ünlü Ernst Busch Tiyatro Akademisi’ndeki yönetmenlik bölümüne kabul aldı. Bugüne kadarki en ünlü oyunları: “Diğer yandan: Gey misin yoksa Türk müsün?“, “Aklın Anavatanı” ve “Aile Tarihi”. Azınlık öğrencilerinden saygı duymak amacıyla silahını kullanan bir öğretmenin yer aldığı “Deli Kan” 2011 Berlin Tiyatro Festivaline davet edildi ve Yılın Almanca Oyunu ödülünü aldı. Oldukça prestijli olan ve Almanca yayımlanan Theater Heute dergisi tarafından, 2011’de “Yılın Genç Yönetmeni” seçildi. Franz Kafka’nın “Şato”sunu ve Maxim Gorki’nin “Güneşin Çocukları”nı da yönetti. 2011-2012 sezonunda Düsseldorf Schauspielhaus bünyesinde çalışan iki yönetmenden biridir. “Deli Kan” oyunu Washington ve New York’ta İngilizce olarak sahnelenecektir.