Bir anda ülke gündemine oturdu tiyatro. İstanbul Şehir Tiyatroları’nın +13 oyunları ile başlayan tartışmalar, yazarı tarafından oynanması yasaklandığı halde korsan oynanan ‘Rosenbergler Ölmemeli’ skandalı ve yönetmelik değişikliği ile devam etti. Eylemler, gösteriler, ‘Tiyatromuza dokundurmayız’ sloganlarına Başbakan’ın ‘Tiyatroları özelleştireceğiz’ açıklaması eklenince ortalık iyice karıştı. Konuyu Bakanlar Kurulu’na taşıyacağını ifade eden Başbakan’ın açıklamalarından sonra bu özelleştirmenin nasıl gerçekleşeceği tartışma konusu oldu. Kimi ‘özerkleştirme’ dedi, kimi ‘devletin tiyatrosu olmaz’ dedi. Herkesin aynı görüşte olduğu tek nokta ise ‘devletin sanata destek vermesi’ gerektiğiydi. Özelleştirmenin nasıl, tiyatroların akıbetinin ne şekilde olacağı, oyuncuların haklarının nasıl korunacağı gibi konularda bir ‘orta yol’ mümkün mü acaba? Bu soruyu tiyatroculara sorduk.
‘Yıllar önce konuştuk, kitaplarda var’
Işıl Kasapoğlu (Tiyatrocu): Her şey düzensiz ve heyecan içinde yapılmaya uğraşılıyor. Yıllarca Devlet Tiyatroları, Kültür Bakanlığı ve başka bakanların da katıldığı komisyonlar toplandı Türkiye’de; Ankara’da, Mersin’de… Dünyada tiyatro nasıl, Türkiye’de nasıl olmalı, tüm bunlar tartışıldı ve Kültür Bakanlığı tarafından kitaplaştırıldı. Beş-on yıl önce, Fransa’dan, İngiltere’den çok önemli tiyatro idarecileri getirdik. Bugün konuştuğumuz her şey konuşuldu. Hepimizden fikir aldılar. Oyuncuların durumu da konuşuldu. Tiyatronun nasıl olması gerektiği 600-700 sayfalık o kitaplarda var. Elbette bu kadar adam bir anda devşirilemez. Ama o sistemlerin de hepsi konuşuldu. Kitaplarda var yani. Sonra ben gittim her şey bitti…
‘Bir bilirkişi heyeti gerekiyor’
Nejat Birecik (Kocaeli ŞT Genel Sanat Yönetmeni): Bence iki aşamada olmalı. Sanatçı, oyuncu ve teknik ekip dâhil 2 bin kişiden bahsediyoruz. Öncelikle, hak mahrumiyeti olmadan onların özlük haklarının nasıl bir teklifle sonlandırılacağına karar verilmeli. Tiyatrolar yaz tatiline girdikten sonra bir ay gibi bir sürede ülke çapında akil kişiler Kültür Bakanlığı nezdinde toplanarak yeni bir model üretmeli. Sonra bu yeni modelle açılmalı 1 Ekim’de tiyatro. Kültüre para yatırılacaksa bunların da birtakım kurullar oluşturularak yapılması gerekiyor. İşte bu Avrupa modeli oluyor. Her kesimden uzmanları kapsayan bir bilirkişi heyeti gerekiyor. Öyle olursa bir kültür politikası da kendiliğinden oluşacaktır. Sayın Başbakan bir an önce yapılmalı diyor. Evet, yapılmalı ama önce mevcut model sonlandırılmalı. Pek çok alanda özelleştirmeler yapıldı. Benzer şekilde sanatçılara da çeşitli uygulamalar yapılabilir. Emeklilik özendirilebilir, emeklilik yaşı öne alınabilir vs. Ben tiyatro hayatımı sonlandırabilirim önemli değil fakat alttan gelen ve hiçbir kompleksi olmayan heyecanlı genç tiyatroculara yazık oldu. Tanzimat’tan bu yana pek çok saçmalıklar yapılmış bu ülkede. Şimdi bir aklıselimle yeni bir ufuk açmalıyız.
‘Dilerim Şehir Tiyatrosu yaşar’
Hilmi Zafer Şahin (İBB Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni): Şehir Tiyatroları’nın nisan ayı ortalarında gerçekleşen yönetmelik değişikliği tartışması, tiyatromuzun ve Türk tiyatrosunun genel durumunu ülkemizin gündemine getirdi. Öyle ki yalnız bizim değil, başka kurum tiyatrolarının geleceği farklı açılardan, farklı kesimlerce ve hükümet düzeyinde konuşuldu, konuşuluyor. Kimse böylesi bir süreci görmedi sanırım. Sayın Başbakan’ın ‘özelleştirme’ olgusu üzerinde yaptığı konuşmalar, hem kurum yöneticileri hem de çalışmalar açısından, gelecek bağlamında izleniyor. Herkes sonucun ne olacağını merak ediyor. “Ne olacak, ne olacağız?” soruları etrafında şekillenen konuşmalar, belirsizlikle buluşunca yer yer kurumsal işleyişte bilgi kirlenmesi sonucunu ortaya çıkarıyor. Konuya Şehir Tiyatroları açısından bakarsak, 2 yıl sonra 100 yaşını yakalayacak bir kurumun zarar görmemesini dilerim. Biliyorum ki Belediye Başkanı’mız Kadir Topbaş Bey Darülbedayi’den Şehir Tiyatrosu’na kurumun kalıcılığını, güçlü ve etkin şekilde destekliyor. Şu ana kadar da, bu konuda çok katkı verdi. Dilerim İstanbul’un vazgeçilmezi olan Şehir Tiyatrosu düşüncesi yaşatılır. Mekânsal ve insansal ögeleri görmezlikten gelinmez, önemsenir.
‘Performansa dayalı sözleşme yapılabilir’
Remzi Buharalı (Opera Bale Vakfı 2. Başkanı): Sanat kurumlarının yeniden yapılandırılması için çalışma yapmak bir ihtiyaç olarak belirmişti. Fakat bu yapılırken sanatçının üretim ve yaşam koşullarının iyileştirilmesi dikkate alınmalı. Dünyada bunun pek çok örneği var. Mesela Almanya’da devlet sanatçısı uygulaması vardır. Bu, performansa dayalı bir sözleşme ile yürütülür. Sözleşme sonunda performansı tercih edilmezse gideceği başka sanat kurumları da olur. Fakat bizde öyle bir ortam yok. Böyle bir durumda devletin sanattan desteğini tamamen çekmesi yanlış olur. İktidar kanadı ‘böyle yaptık oldu’, sanatçılar ‘bu işi biz biliriz’ havasında. Başbakan ya da Kültür Bakanı’nın bu meselenin sanatçılarla görüşülmeden çözülemeyeceğini bilmesi, sanatçıların da çözüme dönük bir dil benimsemesi gerekir. Keşke sanatçılar, bir proje geliştirip Başbakan ya da Kültür Bakanı’na sunabilse.