Can Merdan Doğan
Gece gece öldürülenleri düşündüm; cesedi bulunmayanları; kayıpları; yanlışlıkla ya da yanlış anlaşılmayla öldürülenleri… Sonra yine öldürülenleri düşündüm; dilleri ellerinden alınarak, göç ettirilerek, asimilasyona uğratılarak öldürülenleri… Birkaç dakika işlerimle uğraştım… Sonra yine öldürülenleri düşündüm; erkekleri seven erkekleri, kadınları seven kadınları… ve bu yüzden öldürülenleri. Sonra bir anda uykumun geldiğini fark ettim. Birkaç işimi daha araya sıkıştırdım, internette birkaç video izledim, birkaç sayfa kitap okudum. Uyku ağır bastı. Tam uykuya dalacaktım ki; ölülerin memleketinde her gün uyuyanları düşündüm; gırla edebi ya da felsefi düşünce üretilebilirdi uyku üzerine; ikinci hayat diyenler vardı, ölümün kardeşi diyenler… Ama uykuydu neticede; siz uyuduğunuzda aileniz, sevdikleriniz, sevgiliniz sizi merak etmez; ama siz öldüğünüzde aileniz, sevdikleriniz, sevgiliniz sizi merak eder! Sonra ölümlerin üstüne uyuyanları düşünmek ağır bastı. Gün doğuyordu…
Gündelik saçmalıklar; ödenecek borçlar, binilecek otobüsler. Ve hep birileri eksikti. Bindiğim otobüste sol tarafımda bir boşluk hissediyordum; fatura kuyruğunda yan sırada bir boşluk… Dinlediğim müzikte bir boşluk; okuduğum gazetede bir boşluk; yürüdüğüm yollarda bir boşluk…
Kalanların günü doğuyordu… Her gün biraz daha ümitleri tükenenlerin; şiire daha az inananların günü! Kayıplarının ve ölülerinin üzerine uyuyamayanların günü… Dilsizlerin ülkesi burası; bir, uykuda susanların; iki, uyanıkken susturulanların… Üçüncüsü var mı dersiniz? Evet, üçüncüsü de var. Bu ülkenin çağdaş yüzleri var. Onlar bazen susarlar bazen susmazlar: Türban takmaktan korktuklarında konuşan akademisyenler var mesela, ya da esmer ve nasırlaşmış ellerden korkan akademisyenler; ya da kayıplar için, ölüler için hiçbir imza kampanyasında bile imza vermeyen ilerici sanatçılar var… Onlar da en az diğerleri kadar çağdaş; etkinliklerde onlar, geleceği destekliyorlar, hükümete karşı “devrimci” gönüllüler…
Yanımdaki eksiklikleri anlamaya başlıyorum, sol omzum ağrıyor. Gece oluyor yine, bir şey yapmaktan aciz sol omzum; bu ülkede ölenlerin -mezarsızlar çoğunlukta- üzerilerine tükürmek istiyorum. “Yazık size, siz çağdaş olamadınız! O yüzden öldürüldünüz! O akademisyenler de sanatçılar da o yüzden duymadı sizi!” Sonra ölenlere geberesiye tekme tokat dalmak istiyorum. Zavallılar, zavallı olmak sizin suçunuzdu; ülkeyi bölmeye çalışmak, madenlerde çalışmak, anadilinizde konuşmak, kadın kıyafetleri giyip istemediğiniz adamlarla yatmak sizin suçunuzdu… Özür dilerim, ama ben birinciyi seçemedim! Bu ölülerden hangisi “Miss Ceset” seçilecek?
Yıllarca o yönetim kadrolarına bir söz etme gereksinimi bile duymayan çağdaşlar, “Çağdaş Türk İnsanı”nı aramakta ısrarcı… Bir önerim var, yılın ölüsünü seçseniz, ama bu sefer iyi eğitilmiş gözlerinizle değil; vicdanınızla!
Eğitilmekti önemli olan, onların kurduğu yalan okullarında eğitilmek… Sanatçı olmayı, bilim adamı olmayı, işte iyi bir yalana inanmayı öğrenmek için eğitilmek… Ne tuhaf, sözcüklere kalıyor her şey; birisi çıkıyor işte, cesetleri çiğneye çiğneye çıkıyor… Fonda, Afyon valiliğinin alkolü yasakladığı söyleniyor. Aynı sıralarda üniversitelerin birinde korkunç adamlar ve kadınlar “çağdaş Türk kadını”nı arıyor. Ve taraf olmak gerekiyor bu coğrafyada. Ölülerin üstüne basa basa o mühim “güzelliği” arayan üniversitelerin ve yine “güzeli” arayan tiyatroların olduğu bir ülkede taraf olmak gerekiyor! Bunun için gecenin bu saati ayaktayız. Mumlarımızla! Ben Afyon valisinin taraftarıyım! Yeter artık içmeyin! Yeter artık ayılın! Yeter artık okumasın şu çocuklar ve kapansın tiyatrolar!