Muhafazakar Kumpanya’nın Ortaçağ Mantığı
Kemal Oruç
Medya, hukuk, eğitim, spor ve ticaret gibi birbirinden farklı alanları hükmü altına almaya başlayanların yeni hedefi sanat; özellikle de tiyatro…
Başta ticaret kaynakları, hukuk ve iletişim araçları olmak üzere yönetimlerin alanları ele geçirme isteği zaten yüzyıllardır sürmektedir; ama tiyatro özellikle ortaçağda en büyük yasağı görmüş ve yine aynı yasakçı yönetim tarafından en büyük yönetim aracı olan dini yaymak için kullanılmıştır.
“Ortaçağda tiyatro düşüncesi, tiyatroyu suçlama biçiminde gelişir.” diyen Şener’e (2008: 69-70) göre ortaçağ yönetiminin tiyatroya karşı oluşuna gösterilen gerekçeler şunlardır:
a) Gerçek olmayanı uydurur,
b) Susturulması gereken heyecanları uyarır,
c) Kutsal ruha aykırı düşen bir gerilim yaratır,
d) Ahlaka ve inanca aykırı olana yer verir,
e) Kişiyi yararlı işler yapmaktan alıkoyar, işinden ayartır.
Dini temel alan günümüz yönetim şekli ve oyunlara “müstehcen”, “dinden çıkarır”, “yasaklanmalı” gibi söylemlerle yaklaşanlar düşünüldüğünde gündemde olan muhafazakar sanat anlayışının ortaçağ düşüncesine ne kadar yakın olduğu anlaşılabilir.
Çalışlar’a (1995) göre ise Ortaçağ tiyatrosundaki oyunlar şu üç çeşide dayanıyordu:
a) Ahlak öğretisi ve propagandasına dayalı alegorik ibret oyunları,
b) İnsanoğlunun mahşer gününe kadarki öyküsünü kitapta geçtiği biçimde sergileyen gizem oyunları,
c) Ermişlerin yaşam ile mucizelerini gösteren tansık oyunları.
Üretimin olmadığı, özgür düşüncenin yasaklandığı, estetikten yoksun, tek taraflı bir dayatma gücüne sahip, kutsal kitap ayetlerinden oluşturulmuş oyunların ne kadar sanat olduğu düşünülmelidir. Şener’e göre (2008: 70) ortaçağ tiyatrosu yeni bir düşünce üretmemiş, türlerin ayrımı, ahlak eğitimi gibi antik dönem kuramcılarının düşüncelerini yinelemiş, tragedyada yıkımın yazgı olduğunu vurgulamıştır. Tiyatro düşüncesinin gelişmemiş olmasının nedeni, ortaçağda tiyatronun yasaklanması, din adamlarının tiyatronun zararları üzerinde bildiriler yayınlamış olmasıdır.
Günümüzde ise politikacılar, yazarlar, din adamları, sanatçılar(!) tiyatronun zararları ve özellikle yasaklanması ya da geri plana atılması üzerine konuşmaktadır. Geri plana atılmanın ya da tıpkı ortaçağdaki anlayışın uygulanmasının günümüzdeki en belirgin örneği ise özelleştirmedir. Özelleştirme yoluyla sanat, metalaştırılacak, parayla kıyaslanılarak, pahalılaştırılacak, desteksiz bırakılacak ve devlet tarafından ötekileştirilecektir. Diğer bir taraftan tiyatro, tıpkı ortaçağda olduğu gibi en büyük yönetim aracı olan dinin yayılması için, muhafazakar sanat adıyla, tek taraflı bir dayatma biçimi olarak kullanılmak istenecektir.
Muhafazakar sanat uygulamasının etkin hale getirilmesi için yönetim öncelikle medya yoluyla “gerçek sanat”ı karalamaya başlamış, sansüre başvurmuş ve halkı “gerçek sanat”a karşı kışkırtmaya; bu yolla “gerçek sanatı” yok etmeye çalışmış; daha sonra tarafındaki yazarları ve bürokratları aracılığıyla muhafazakar sanatın kurallarını oluşturmaya ve bunu yaymaya çalışmıştır.
Bunu daha iyi anlayabilmek için, bu aşamada, muhafazakar sanat fetvalarına ve bunu eleştirenlerin neler söylediğine, kronolojik sırayla, bir göz atmak gerekir.
Vakit Gazetesi yazarı Fahreddin Dede (02.02.2010): “Sanat için sanat’ anlayışı adına ahlaksız bir tiyatro sergilenecek.”
Kültür Bakanı Ertuğrul Günay (İlter: 15.04.2011): “Devlet hala bu kurumu(Devlet Tiyatrosu) taşımak zorunda mıdır? Bugünkü Türkiye’de devletin kadrolu sanatçısı olması gerekir mi? Bunu bütünüyle özel kurumlara terk etsek harcadığımız cari gideri doğrudan sivil toplumun bu organizasyonlarına mı versek?” diyen Günay aynı zamanda bir sanat kurumunu olan Devlet Tiyatroları için “Kar etmiyor.” demiştir.
Zaman Gazetesi yazarı İskender Pala (10.04.2012): “Cumhuriyet tarihimiz boyunca kültür ve sanat konuları her zaman siyasi konuların gerisinde yer alırken, çok şükür ki toplumun kültür ve sanat hakkında görüş sahibi olmak istediği ve muhafazakâr sanatı tartışır olduğu bir döneme girdik.” diyerek yirmi maddelik bir muhafazakar sanat manifestosu yazmıştır. Aynı yazar (10.04.2012), Günlük müstehcen Sırlar adlı oyunu izlemeden, bu oyun için “müstehcen, teşhircilik hakkında hayat dersi veriyor, cinsellik ve erotik soslarla sunuluyor” diyerek “Peki repertuarın diğer oyunlarındaki % 80 cinsel sululuk ve müstehcenliklere ne demeli?” sorusuyla yaklaşık yüz yıllık bir sanat kurumunu karalamaya çalışmıştır.
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Mustafa İsen (Akman: 08.04.2012) : “Devletin sineması yoksa tiyatrosu da olmamalı. Muhafazakar kesimin nasıl bir demokrasi anlayışı varsa muhafazakar estetik ve muhafazakar sanat normlarını ve yapısını oluşturmak gibi bir yükümlülük içindeyiz.“
Milliyet Gazetesi yazarı Can Dündar (17.04.2012): “Genel Sanat Yönetmeni Kenan Işık’a(?) bile haber verilmeden apar topar bir yeni yönetmelik hazırlanıp gece Meclis’ten geçirildi ve tiyatroya belediye bürokratları el koydu.
Getirilen yenilikler şöyle:
1) Eski yönetmelikte Tiyatro Müdürü’nün görevi idari idi. Şimdi içerikle de ilgilenecek. “Oyunlarda toplumun etik değerlerine özen gösterilmesi”ni gözetecek.
2) Sanat çalışmalarından Sanat Yönetmeni değil, Müdür sorumlu olacak.
3) Yönetim Kurulu’na Sanat Yönetmeni değil, Kültür Daire Başkanı başkanlık edecek; kuruldaki sanatçıların yerine belediye memurları oturtulacak.
4) Sahnelenecek oyunları belirleyen Edebi Kurul’da sanatçılar azaltılıp, bürokratlar çoğaltılacak.
5) Disiplin cezalarını Sanat Yönetmeni değil, Tiyatro Müdürü verecek.”
Hürriyet Gazetesi yazarı Doğan Hızlan (17.04.2012): “Bu yönetmelik sevmediğim bir deyimi hatırlatıyor. Çünkü ucu açık bir yönetmelik. (…) Sanat kurumları için en tehlikeli durum, parayı verenin düdüğü çalma isteğidir.”
Cumhuriyet Gazetesi yazarı Zeynep Oral (19.04.2012): “Önce, vay efendim sahnede edepsizlik dediler, müstehcenlik diz boyu dediler. Sahnede örf, âdet ve edep kalmadı dediler…Yetmedi, bu yollu yazılar yazdılar, yazdırdılar… Derken koca koca yetkililer açıkladılar ki, tıpkı ‘İleri demokrasi’ özür dilerim, ‘muhafazakâr demokrasi’ gibi ‘muhafazakâr sanat’ da olurmuş… İşte, ‘muhafazakâr sanat’, ‘muhafazakâr estetik’, ‘muhafazakâr sahne’, ‘muhafazakâr toplum’ derken… Bir kez daha su yüzünde sanatçı-bürokrat mücadelesine, ama özde ileri-geri savaşına tanıklık ediyoruz… (…) İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’na ilişkin süregelmekte olan şudur: Öce antipropaganda; sonra karalama lekeme, sonra içini boşaltmaya çalışma; ardından eleştiriye tahammülsüzlük, derken ‘sadece beni onaylasın’, ‘sadece benim hık deyicim olsun’; ‘bana kul olsun, köle olsun’ zihniyeti… Ardından gelsin yönetmelik değişimi…”
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan (29.04.2012): “Soruyorum siz kimsiniz? Bu ülkede sanat sizin tekelinizde mi? Geçti o günler. Artık despot aydın tavrıyla parmağınızı sallayarak bu milleti aşağılama dönemi geride kaldı. Gelişmiş ülkelerin hemen hepsinde devlet eliyle tiyatroculuk olmaz. Ben Kadir Bey’i tebrik ediyorum. Aynı şeyi Bakanlar Kurulu’na getireceğim. Tiyatroları özelleştirmek suretiyle buyurun tiyatrolarınızı istediğiniz gibi oynayın. Destek gerekirse biz de istediğimiz oyunlara sponsor oluruz. Buyurun işte özgürlük. Ama kusura bakma geleceksin hem belediyeden maaşını alacaksın ondan sonra da yönetime istediğin gibi verip veriştireceksin. Olmaz öyle şey.”
Hürriyet Gazetesi yazarı Ahmet Hakan (01.05.2012): “Ne diyordu Başbakan Erdoğan dünkü konuşmasında? Şöyle diyordu: ‘Tiyatroları özelleştiririz, istediğimiz oyunlara sponsor oluruz’. Bu ne demektir? Şu demektir: ‘Devlet bazı tiyatrolara para verir, bazılarına zırnık koklatmaz’ demektir. Yani? Devlet eliyle tiyatro olmayacak ama devletin cömert eli, sadece devleti yönetenlerin kafalarına uyan tiyatrolara değecek. Bu yaklaşımın, ‘devletin tiyatrosu mu olurmuş’ tarzı liberal yaklaşımla bir akrabalığı yok. Bu yaklaşım, liberal tezi kullanarak ve basamak yaparak devlet eliyle bir ‘yandaş tiyatro’ olgusu yaratma girişiminden başka bir şey değil. (…) Şu yaptıklarına devlet eliyle tiyatro çevirmek denmez de ne denir?”
Yeni Şafak Gazatesi yazarı Dücane Cündioğlu (04.05.2012): “Sanatın varlık nedeni tahayyül. Çünkü insan hayal edebildiği için sanat var. Ne garip değil mi, akledebildiği için değil. Tıpkı gerçeklik gibi, aklın da sınırları var. Bilimin de. Oysa tahayyülün sınırları yok. İster istemez sanatın da. Sınırlarının olmaması elbette sorumsuzluğundan, keyfiliğinden, naifliğinden değil, bilakis ciddiyetinden, adanmışlığından, göklere doğru düşünmek suretiyle değil hissetmek suretiyle kanatlanmasından. (…) Muhafazakâr sanat olmaz bu yüzden! Başka bir nedenden dolayı değil, sanatın özü gereği olmaz. Eğer kelimelerin haysiyetini korumakta ısrar edeceksek, açıkça ifade etmekten niçin çekinelim: Sanatın değil sadece, sanatçının da muhafazakârı olmaz! Çünkü tahayyülün, korunması zorunlu sınırları olmaz!”
Cemaat.com yazarı Ali Açıkgöz (07.07.2012): “Bugün, muhafazakar sanat olsun, diyenlerin yapacağı iş şudur; ellerindeki siyasi imkanları kullanarak, onların tabiriyle “muhafazakar sanat”ın insanını yetiştirmek üzere altyapı çalışmalarına başlamak. (…) Ama, tohumu ekilmemiş ürünler toplamak başkalarının bahçelerinden meyve çalmaya benzer. Siz, bağıra çağıra ayran kabartmak yerine, sessiz ve derinden altyapı çalışmalarına başlayın en iyisi… Aklı erenleri de yardıma çağırın. Tiyatro yapmak cami yapmaya benzemez. Bu ülkede caminin cemaati her daim vardır ama tiyatronun “cemaati” oluşmamıştır… Siz önce bu “cemaati” oluşturmaya bakın.”
Vakit Gazetesi yazarı Namık Açıkgöz (12.05.2012): “Bu ülkede, muhafazakâr sanatçıların yetişme zemini çoraklaştırılmış; partizan cumhuriyetçilerce oluşturulan “meşruiyet alanı”na hiçbir muhafazakâr sanatçı sokulmamıştır. Bütün basın-yayın ve eğitim kurumlarına hâkim olan partizan cumhuriyetçiler, kendi kıstaslarını kendileri belirlemişler ve kendileri dışındaki sanatkârları, yok saymaktan da öte, değersiz kılmak için, yırtmadık yerlerini bırakmamışlardır. Şimdi, birkaç iyi niyetli insan çıkıp “muhafazakâr sanat” diyorsa, yıllarca yok sayılan muhafazakâr sanatçıların düşüncelerini yansıtıyor, onların da gündeme gelmesinin önü açılmasını istiyorlar demektir.”
Yeni Şafak Gazetesi yazarı Yusuf Kaplan (13.05.2012): “Çağımızda sanat, başlı başına bir kategori; sadece bir form değil, tartılmaz bir norm. Hem sanatın, hem de sanatçının ve -büyük ölçüde nefsinin, beninin ve kafesi hâline gelen dil’inin ürünü- hayal dünyasının putlaştırılmasının nedeni, sanatın form özelliğini yitirerek norm düzeyine, sanatçının ise norm-koyucu (yani bir tür tanrı) katına yükseltilmesi sapmasında gizli. Hayatı da, sanatı da bitiren şey, işte bu sapma! Demek ki, kişi, önce kul olmanın ne demek olduğunu idrak edebilmek için Rabbi’ne yönelecek, tezekkür edecek; sonra da önüne sınırsız hakikat hazineleri açılacak: Tezekkür olmadan, tefekkür de, sanat da “olmaz” çünkü. Tezekkürsüz tefekkür de, sanat da, hayat da, insanı, “cehalet”in yok edici dehlizlerine fırlatarak insanlığından eder; -Michel Henry’nin yakıcı bir şekilde dikkat çektiği- beninin “kopuk” hayallerinin yol açtığı ayartıcı barbarlık biçimlerinin eşiğine sürükler.”
Medyanın internet, televizyon, gazete, dergi gibi organlarını kullanarak fetvalar verilirken son olarak kitapla birlikte muhafazakar sanat manifestosunun yayılmasına devam edildi. Serkan Sönmez’in 2012’de basılan Kuantum Tiyatro adlı kitabının tanıtım bülteninde şunlar yazmaktadır: “Tiyatro; İbadetin yeni bir türü olarak tanımlanabilir mi? İnsanın tekâmülüne hizmet eden her faaliyet alanı aslında bir çeşit ibadet midir? Drama ve ibadet arasındaki ilişkinin sorgulanmasının en azından daha yüksek bilinçlere yaklaşmak adına bize, yeryüzü sahnemizde aldığımız rolleri oynarken, yeni tekâmül imkanları sunma potansiyeli içerebileceğine dair fikirleri bu kitapta görebileceksiniz.”
Yönetimler “Gerçek sanatı” yıkmaya ve muhafazakar sanatı oluşturmaya çalışırken, sanatın, özellikle tiyatro sanatının tarihini bilen kişiler, zaten bu sanatın yüzyıllardan beri yönetimlere karşı olduğunu ve yönetimler tarafından ele geçirilmeye çalışıldığını bilir. Bu da tiyatronun ne kadar güçlü bir sanat olduğunun göstergesi değildir de nedir? Tiyatro yüzyıllardır boyun eğmemekle birlikte, karşı duruşunu da sergilemiştir. Muhafazakar sanat adı altında yapılacak olan, taraflı ve köleleştirilmiş, bir tiyatronun ne kadar sanat olacağı da bir tartışma konusudur.
Sanat özgür ve devrimci olduğu sürece sanattır. Şimdi de yüzyıllar sonra da sanatı boyunduruğu altına almaya çalışacak olan yönetimler olacaktır; ama sanat, o güçlü ışığıyla, karanlığın ardından yükselen bir güneş gibi her zaman özgürlüğün ve devrimin semalarında gerçek yerini almayı bilecektir.
Ortaçağda yöneticiler tiyatroyu dini yaymak adına kullanmış, ama tiyatro yine özgür alanlara doğru taşmayı bilmiş ve insanlarla iç içe, insanın bizzat kendisini anlatmaya devam etmiştir. Ülkemizde de tiyatro ele geçirilmeye çalışıldıkça, ülkenin her bir köşesinden, yepyeni alternatif tiyatro toplulukları ortaya çıkmaya başlamıştır.
Ve görünen şu ki, baskı olsa da olmasa da, devrimci gençlerden oluşan bu topluluklar, sanatın ışığından beslenerek, özgür ve çağdaş tiyatroyu yaşatmaya devam edecektir.
NOT: Yazının ilk bölümü “Muhafazakar Kumpanya’nın Temelleri Nasıl Atıldı?” adlı yazıdır. Bu yazı dizisinin devamı yayımlanacaktır.
KAYNAKLAR
AÇIKGÖZ, Ali; “Muhafazakar sanat olur mu?”, 07.05.2012
AÇIKGÖZ, Namık; “Muhafazakar sanat” , 12.05.2012
AKMAN, Nuriye; “Köşk’ün Genel Sekreteri İsen: Devletin sineması yoksa tiyatrosu da olmamalı”, 08.04.2012
ALAATTİNOĞLU, Uğur- TÜRK, Ümit; “Yönetmelik gerginliği tırmanıyor” , 29.04.2012
CÜNDİOĞLU, Dücane; “ZER İLE ZOR ARASINDA (II)-Sanat ve Muhafazakarlık” , 04.05.2012
ÇALIŞLAR, Aziz; “Tiyatro Ansiklopedisi”, T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1995
DEDE; Fahreddin; “‘Ahlaksız oyun’dan tahrik dolu mesajlar” , 02.02.2010
DÜNDAR, Can; “Topbaş Tiyatrosu” , 17.04.2012
HAKAN, Ahmet; “Devlet eliyle tiyatro” , 01.05.2012
HIZLAN, Doğan; “Sanatı sanatçılar yönetsin” , 17.04.2012
İLTER, Balçiçek; “Devletin tiyatrosu olur mu?”, 15.04.2011
KAPLAN, Yusuf: “Hakikat, hayat ve sanat: “Kulluk”, “örf” ve “cehâlet“, 13.05.2012
ORAL, Zeynep: “Yine İleri Geri Savaşı…”, 19.04.2012
PALA, İskender: “Muhafazakarın sanat manifestosu“, 10.04.2012
PALA, İskender; “Günlük müstehcen sırlar”, 14.02.2012
ŞENER, Sevda; “Dünden Bugüne Tiyatro Düşüncesi”, Dost Kitabevi Yayınları, Ankara, 2008
1 Yorum
Yüreğine ve Klavyene Sağlık