Sacit Hadi Akdede
Giriş
Son aylarda, kültür-sanat kamuoyunun ve ilgili çevrelerin gündemini Devlet Tiyatroları’nın (DT) ve Şehir Tiyatroları’nın (ŞT) özelleştirilmesi konusu oluşturmaktadır. 18 Mayıs 2012 tarihli Radikal gazetesinde de Hükümet’in hem Başbakanlık hem de Kültür Bakanlığı aracılığıyla DT’nin özelleştirilmesi konusunda iki farklı plan üzerinde çalıştığına ilişkin ayrıntılı haber yer aldı. Plan kesinleşmediği için ayrıntıları henüz resmi olarak açıklanmadı ve dolayısıyla üzerinde yorum yapabilmemiz şimdilik mümkün değildir. Konu özelleştirme olunca, ekonomistlerin de görüş bildirmesi birçok ekonomist açısından çok şaşırtıcı olmayacaktır. Bunun yanında, “kültürel ekonomi” diye bilinen bir ekonomi alt dalının olması ve kültür ve sanatın yönetimine ve çeşitli sorunlarına ilişkin bu alt dalın söyleyecek sözü olması, sanatın yönetimini ve sorunlarını anlamayı ve çözmeyi sadece sanatçılara bırakmayı öneren kültür ve sanat adamları bakımından ise çok şaşırtıcı olabilir. Kültür ve sanat alanı da çeşitli yönleriyle ekonomi/kamu ekonomisi ve işletme biliminin araçlarıyla uzun zamandır analiz edilmektedir. Bu yazının amacı, Devlet tiyatroları ve Şehir Tiyatroları’nın özelleştirilmesinin ne anlama gelebileceğini, özelleştirmenin taraflar açısından sonucunun ne olabileceğini, özelleştirmenin Türkiye’nin tiyatro pratiğini veya hayatını kısa ve uzun dönemde nasıl etkileyebileceğini, çok teknik bir dil kullanmadan incelemektir. Bu konu hakkında daha ayrıntılı düşünmek ve bilgi edinmek isteyen ekonomi ve kültür-sanat-tiyatro öğrencileri ve ilgili okurlar için daha fazla bilgi Akdede (2011)’de bulunabilir.
Aşağıda, değişik ülkelerin devletlerinin (merkezi ve yerel yönetimlerin) tiyatroları ne kadar desteklediklerine ilişkin bazı istatistikî bilgiler vererek başlayalım. Aşağıdaki ülkelere ilişkin rakamlar Avrupa Konseyi raporlarından tarafımızca derlenmiştir.
Almanya
Almanya oldukça A-demi merkeziyetçi bir yapıya sahiptir. Eyalet hükümetlerinin, federal hükümetlerin ve bölgesel hükümetlerin yıllar itibariyle (1995, 2000 ve 2003) milyar avro cinsinden kültüre toplam harcamaları ve bu toplam harcamanın içinde sahne sanatlarının yüzde payı aşağıda gösterilmiştir. Bu rakamlarla, kişi başı kültür harcaması, 2003 yılında 100 avro civarındadır. Bizim ülkemizde kişi başı kültür harcaması (Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçe rakamları kullanılmıştır) 2010 yılı için 10 avro (22.14 TL) civarındadır. Türkiye’deki belediyelerin kültür harcaması rakamlarını biliyor olsaydık, Türkiye için biraz daha yüksek bir rakama ulaşabilirdik.
Kültür alanı 1995 2000 2003
Sahne Sanatları (Tiyatro ve müzik dahil) 2.75 2.80 2.99
Yüzde payı 44.6 44.4 37.9
Toplam kültür harcaması 6.18 6.21 8.07
(Milyar Euro)
Fransa
Fransa’da 1996 yılında kültüre yapılan toplam harcama cari fiyatlarla 11.05 milyar avrodur. Kişi başı harcama o yıl için 189 avroya denk gelmektedir. Bu harcama miktarı milli gelirin yüzde 0.9’una denk gelmektedir. Bizim ülkemizde kültür harcamalarının milli gelir içindeki değil, toplam bütçe içindeki payı bile binde beştir. Fransız Kültür ve İletişim Bakanlığı’nın sahne sanatlarına ayırdığı pay, Bakanlık bütçesinin yüzde 21’dir. Bölgesel harcama birimlerinin ayırdığı pay bölgesel bütçenin yüzde 35’idir. Bizim Kültür Bakanlığımızın devlet tiyatrolarına ve opera-balesine ayırdığı pay da yüzde 22’ler civarındadır.
İtalya
İtalya’da, 2000 yılı itibariyle, toplam 6.7 milyar avroluk kültürel harcama yapılmıştır. Bu harcamaların yüzde 52’si merkezi devlet geri kalan kısmı da yerel yönetim ve belediyeler eliyle gerçekleştirilmiştir. 2000 yılında İtalya’da kültüre yapılan kişi başı harcama en muhafazakâr hesapla 110 avro civarındadır. 870 milyon Avroluk bir harcama tiyatroya, operaya, klasik müzik ve diğerlerine ayrılmıştır. Bizim ülkemizde, karşılaştırma yapılması bakımından, 2010 yılı itibariyle tiyatro ve opera ve baleye toplam 135 milyon avro ayrılmıştır.
İngiltere
Birleşik Krallığın(UK) içinde Galler, İskoçya, İrlanda ve İngiltere olduğu için bizim ülkemizle karşılaştırma yaparken dikkatli olmak gerekmektedir. Aslında bütün Avrupa ülkeleriyle yapılan karşılaştırmalarda böyle bir sorunla karşı karşıyayız çünkü Avrupa ülkelerinde belediyelerin ve yerel hükümetlerin yaptığı harcamaların verileri çıkarılabilmiştir. Örneğin Almanya oldukça A-demi merkeziyetçi bir yapıya sahip olduğu için, yerel yönetimlerin harcama payları oldukça yüksek görünmektedir. Burada UK’nin rakamlarını veriyoruz ve bunun göz önünde bulundurulmasında fayda vardır. UK’de 2003-2004 sezonunda toplam 8.7 civarında kültür harcaması yapılmıştır. Kişi başı düşen toplam kültür harcaması 142 avro civarındadır. Toplam tiyatro ve müzik için yapılan harcama da 415 milyon civarındadır.
Avusturya
Avusturya’nın 2004 yılında kişi başı kültürel harcamaları 239.54 ve toplam kültürel harcamaları da 2 milyar avrodur. Bu harcamanın GDP içindeki payı yüzde 0.87 civarındadır. Bu harcamanın sadece yüzde yaklaşık 17’si tiyatroya gitmektedir. Devlet 2004 yılında yaklaşık olarak 367 milyon avro tiyatroya harcama yapmıştır. Bu rakam bizim ülkemizde 2010 yılında 62 milyon avro civarındadır.
İsviçre
İsviçre’de 2002 yılı için kişi başı kültürel harcama 310 İsviçre frangına eşittir. Bu rakam da kişi başı milli gelirin yaklaşık yüzde 0.53’üne denk gelmektedir. Toplam kültürel harcamaların yüzde 22.1’i de tiyatro ve müzikal gösterilere gitmektedir. Bizim Kültür Bakanlığı’ndan DT’ye ayrılan pay ise yüzde 10 civarındadır.
İsveç
İsveç’te 2005 yılı için milli gelirin yaklaşık yüzde 0,8’i toplam kültürel harcamalara gitmektedir. Kişi başı kültür harcaması yaklaşık olarak 260 dolardır. Merkezi hükümetin kültür harcamalarının yaklaşık yüzde 14’ü tiyatroya gitmektedir. Merkezi hükümetin kültür harcamaları içinde yetişkin eğitimine ve müzelere ayrılan paydan sonra üçüncü öenm sırasında gelmektedir tiyatro. Bölge konseylerinin (county councils) kültür harcamaları içinde de tiyatroya yüzde 17’lik bir kültür harcaması ayrılmaktadır ve önem bakımından da müze ve sergilerle beraber ikinci sıradadır.
Örnek ülke sayıları arttırılabilir. İstatistikler gelişmiş ülkelerin tiyatroyu yüksek oranda desteklediklerini gösteriyor. Her ülke kültür harcaması bakımından idari örgütlenmesini kendi koşullarına göre yapmıştır.
Tiyatroya ekonomik desteğin teorik gerekçesi
Yukarıdaki ülke örneklerinden de görüldüğü gibi çeşitli birimleriyle devlet tiyatroya destek vermektedir/vermelidir. Bu ekonomik desteğin verilmesi konusunda bir teorik gerekçe de vardır: tiyatro hizmeti üretiminin ortalama maliyet eğrisi, tiyatro hizmetine olan talep eğrisinin üstündedir. Diğer bir ifadeyle, hizmetin ortalama maliyeti, hizmetin satışından elde edilen ortalama gelirden çok yüksektir. Bu durum, Amerika’daki Broadway ve İngiltere’deki West End müzikallerini üreten firmalar dışında kalan neredeyse bütün tiyatro grupları için geçerlidir. Bu durumda, tiyatro grupları maliyetlerini karşılayamayacaklar demektir. Talebi olmayan bir hizmet niye desteklensin ki diye düşünülebilir. Devlet artık nalbantları destekliyor mu? Terzileri destekliyor mu diye sorulabilir. İşte burada sanat ve kültür ürünlerinin diğer mal ve hizmetlerden farklılığı gündeme gelmektedir. Tiyatro hizmeti diğer bütün kültür ve sanat ürünleri gibi erdemli mallardandır (merit goods). Talebi çok düşük de olsa, bir ülkenin kültürel değerlerinin gelişimi için sanat ve kültür ürünlerinin üretimi desteklenmelidir. Bu üretim ya devletin kendisi tarafından ya da destek verdiği özel grup/firmalar tarafından gerçekleştirilir. Devlet desteksiz ulusal tiyatronun oluşturulması çok zordur.
Ayrıca, özel firma/gruplar her zaman istenen miktar ve nitelikte oyunlar üretmeyebilirler. Özel tiyatrolar, eğer devlet desteği olmazsa, para kazanmak için çok popüler oyunlar oynayabilirler. Sanatsal kaygıyı ve ulusal kültüre katkı yapmayı kendilerine dert etmeyebilirler. Tiyatronun doğrudan üretiminin özel gruplara bırakılması durumunda bile, devletin bir kültür politikasına ihtiyaç vardır. Bu kültür politikası çerçevesinde devlet çeşitli düzenleyici, teşvik edici, denetleyici ve özendirici planlar yaparak, bu kültür üretimini sadece piyasaya bırakamaz. Bizim ülkemizdeki temel sorun, özellikle kültür alanının da başka hiçbir ülkede görülemeyecek kadar politikleşmiş olmasıdır. Dünyadaki diğer devlet tiyatrolarında ya da ekonomik ve mali yardım verilen bütün tiyatrolarda görüldüğü gibi, yardım sebebini, yukarıdaki belirtilen ekonomik gerekçeye ek olarak, iki ana başlık altında incelemek mümkündür (Throsby 1994).
Ekonomik gerekçeye ek toplumsal ve sanatsal gerekçe
Bunlardan birincisi, toplumsal fayda yaratmak veya yaratılan faydayı maksimum yapmak, ikincisi de tiyatro sanatının gelişmesine yardımcı olmaktır. Toplumsal fayda yaratmak veya yaratılan faydayı maksimum yapmak açısından, tiyatro sanatının desteklenmesi birçok nedenle gerekçelendirilebilir. Bunlardan bazıları, tiyatroya yeni izleyicilerin kazandırılması, yaratıcı ve eleştirel düşüncenin oluşumuna katkı sağlanması, kültürel hayatın sürekliliğine katkıda bulunulması (toplumların kendi kültür ve kimliğine uygun oyunların sergilenmesi), bölgesel ve ulusal kimlik ve kültürün özendirilmesi ve geliştirilmesi, seyircilerin evrensel kültürün ürünleri ile tanıştırılması ( yabancı yazarların oyunlarını sergilemek),vb. olarak sıralanabilir. Yukarıda sayılan her bir amaç, ekonomik ve politik bağlamda, cümlelerce açıklamayı hak edebilir. Yukarıda sayılan toplumsal amaçların özel tiyatroların doğrudan amaçları olmadığı bilinmektedir, her ne kadar dolaylı olarak o amaçlara özel tiyatrolar da hizmet ediyor olsa da. Özel tiyatrolar da dışsal fayda yayarak yukarıdaki amaçlara hizmet edebilirler. Eğer bu toplumsal amaçlara özel tiyatroların da doğrudan katkıda bulunması isteniyorsa, o tiyatroların devlet tarafından desteklenmesi gerektiği ortaya çıkmaktadır. Bu konuda Hükümetin ‘tiyatroları özelleştireceğiz ve gerekirse istediğimiz gruba yardım yaparız’ türden açıklaması ise talihsiz olmuştur çünkü bu yardımın bütün koşulları bir kültür politikası çerçevesinde belirlenmelidir. Yardımın bütün kuralları çok net ve açık bir şekilde kamuoyuna ve tiyatro gruplarına duyurulmalıdır. En önemlisi yardım komitesini, ulusal bir kültür politikasını temsil edebilmesi için, siyasi açıdan oldukça dengeli bir şekilde oluşturmak gerekmektedir. Bu konuda uygulamada çeşitli yöntemler bulunabilir. Önemli olan ulusal kültür politikasını tek bir siyasi görüşün temsilcilerinin oluşturmamasıdır.
Tiyatrolara devlet desteği ya da devletin doğrudan tiyatro hizmeti üretimi, sanatsal katkı açısından da gerekçelendirilebilir. Tiyatroya ilişkin yeni yöntemlerin denenmesi (yaratıcılık, deneysel tiyatro gibi), oyuncuların, yönetmenlerin, teknik eleman ve sahne tasarımcılarının eğitimi, yerel yaratıcı sanatçıların gelişimi (yazar, koreograf vb. gibi), yeni sanatçıların yetişmesinde en iyi standartlara sahip sanatsal örneklerin özendirilmesi, bölgeler ve ülkeler arasındaki turnelerin arttırılması gibi etkinlikler tiyatroya devlet desteğini gerekli kılar. Özel tiyatrolar, mali kaygılar dolayısıyla, sanatsal açıdan yeni yöntemlerin denendiği oyunları sahneye koymaktan kaçınabilirler ve bu çok doğal ve anlaşılabilir bir davranıştır. Bu gibi oyunların sahneye taşınması ve yeni yaratıcı yöntemlerin gelişmesine öncülük edilmesi devlet desteğini gerekli kılar. Devletin bu desteği doğrudan tiyatro sanatının gelişimi için yapılmış bir destek olmasına karşın, toplumsal fayda ya da refahı da dolaylı olarak arttırıcı bir harekettir. Hükümet de DT özelleştirildikten (kapatıldıktan) sonra özel tiyatrolara yardım yapılacağını duyurdu. Bu yardımın sadece hükümetin istediği tiyatrolara yapılması durumunda, kuralların net ve şeffaf olmaması durumunda kültür alanında var olan politikleşmeyi daha da arttıracak ve ulusal tiyatro politikasının oluşturulmasını zorlaştıracaktır. Yukarıda parantez içinde DT’nin kapatılması ima edildi çünkü zarar eden bir kurumu bu haliyle hiçbir yatırımcı almak istemeyecektir.
Yukarıdaki sayılan toplumsal ve sanatsal amaçlara, eğer özelleştirme (kapatma) yapılırsa, özelleştirmeden sonra nasıl ulaşılacaktır? Özel tiyatroların bölgesel veya il bazında bir envanteri çıkarılmış mıdır? Tiyatronun Türkiye çapında yaygınlaştırılması ve en dezavantajlı bölgelere dahi ulaştırılması için hangi uygulamalara yer verilecektir? Hem seyirci sayısını ülkenin her yerinde arttırmak hem de sanatsal kaliteyi yükseltmek açısından bugünkü uygulamalardan farklı olarak ne düşünülmektedir? Tiyatro üretimini piyasaya bırakmak hem seyirci sayısını hem de sanatsal kaliteyi kendiliğinden yükseltir mi? Bu soruların yanıtları çok kolay verilemeyecektir ve bu konuda çok ciddi düşünülmesi gerekmektedir.
Ülkelerin kültür politikaları çerçevesinde diğer sanatsal ve kültürel ürünler yanında tiyatro için de bir planı olması çok doğaldır. Gelişmiş ülke örneklerinde, bir ulusal kültür politikası çerçevesinde çeşitli sanat dallarının nasıl destekleneceğine ve kültür politikasının misyonuna ilişkin çok açık ve net ifadeler bulunmaktadır. Türkiye’de ulusal bir kültür politikası maalesef yoktur. Sağcının anladığı kültür ve sanat, solcunun anladığı kültür ve sanattan oldukça farklıdır. Burada sağcı ve solcu tanımları üzerinde durulmayacaktır, bununla beraber sağcıların çoğunun kültürel muhafazakâr, solcuların çoğunun da kültürel liberal olduğunu vurgulamak çok yanlış olmaz. Bu tür bir ayrışma dünyanın diğer ülkelerinde de bulunmaktadır. Bunun yanında, bizim ülkemizde bu ayrışma çok daha derin ve yıkıcıdır. Bu ayrışmanın temelinde kültürel anlamda Batılılaşma hareketinin temsilcileriyle, muhafazakâr kesimin temsilcileri arasındaki uzun yıllardır devam eden çatışma yatmaktadır. Bu ayrışmanın çok derin yaşandığı Türkiye’de, Devlet Tiyatroları ve Şehir Tiyatroları uzun zamandır solcu liberal kesimin yönetiminde kalmıştır. Burada anlatmak istediğimiz konunun daha iyi anlaşılması için Kemalistlerin de aslında kültürel olarak liberal olduğunu muhafazakâr olmadığını varsayıyorum. İstanbul Belediyesi’ni 1990 yılların ortasından beri sağcı muhafazakâr kesim yönetmektedir. Bunun yanında belediyeye bağlı olan Şehir Tiyatroları’nın yönetimi ise solcu liberal kesim tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu durum, iki grup arasında bir çatışmanın temelini oluşturmaktadır. Devlet Tiyatroları için de durum hemen hemen aynıdır. Türkiye’de uzun yıllardır, sağcı muhafazakâr kesim iktidardadır. Bunun yanında, bu kesim uzun yıllardır Devlet Tiyatroları’nda oyun seçiminden, edebi kurulun oluşturulmasına kadar çok etkin olabilmiş değildir. Bu durum da yukarıdaki vurguladığımız iki kesim arasındaki çatışmayı keskinleştirmiştir. Sağcı muhafazakâr kesim, örneğin sağlık ve eğitim politikalarında istedikleri düzenlemeleri ve hatta kültürün başka birçok alanında istedikleri değişiklikleri yaptıkları halde, Türkiye’nin tiyatro örgütlenmesine müdahale edememişlerdir.
Bu açıklamalardan sonra, ödenekli tiyatroların özelleştirilmesi gerekçesi, ne ödenekli tiyatroların kar elde edemediği (buraya kadar yapılan açıklamalardan sonra, böyle bir şeyi ödenekli tiyatrolardan beklemek çok anlamsızdır) ne de onların verimsizliğidir (Verimlilik bu tür tiyatrolardan beklenen bir işlevdir, verimlilik karlılıkla karıştırılmamalıdır. Bunun yanında verimlik özel tiyatrolardan da beklenen bir işlevdir) En önemli neden politik/ideolojik neden olarak durmaktadır. Oysa DT’de çok ciddi etkinsizlik örnekleri bulunmaktadır ve bunlar daha önce de belirtilmiştir, Akdede (2011). Bunun yanında etkinsizliğin/verimsizliğin çözümü Devlet Tiyatroları’nı bir kurum olarak toptan kapatmak olmayabilir. Çeşitli modeller üzerinde çalışılır ve Türkiye için en uygun model bulunabilir.
Özelleştirmenin (kapatmanın) ekonomik sonuçları
Devlet tiyatrolarının ya da ödenekli tiyatroların özelleştirilmesinin (kapatılmasının) ekonomik sonuçları neler olabilir? Öncelikle taraflar açısından ekonomik olarak neler değişebilir buna bakalım. Burada taraflar, devlet, sanatçılar ve izleyicilerdir. Özelleştirmenin ilk etkisi fiyat artışları şeklinde olacaktır. Fiyatların yükselmesi, seyirci sayısını azaltacaktır. Bu istenen bir durum olmamalıdır. Eğer özel tiyatrolar desteklenir ve bilet fiyatları aşağı çekilirse, bu durumda izleyiciler fiyat açısından etkilenmeyebilirler. Özelleştirme sonrası devlet daha az kaynak ayıracağı için devlet açısından giderler azalacak demektir. Bunun yanında eğer özel tiyatrolara destek verirse, devlet açısından da durum eskiye oranla çok farklı olmayacaktır demektir. Burada en çok etkilenen taraf sanatçılar olacaktır. Sanatçıların hepsi DT’de olduğu gibi aynı ücreti almayacaklar ve sözleşmeli ve proje bazlı çalışacaklardır. Muhtemelen bazı sanatçılar devlette çalıştığından daha fazla çalışacaklardır. Bunun yanında, iyi oyuncular devlette kazandığından daha çok kazanabilirler. Özelleştirme (kapatma) oyuncular açısından oldukça rekabetçi bir yapının doğmasına neden olabilir. Bu durumda da sanatsal kalite artabilir de, azabilir de. Ya da, kalitesi bugünkü DT oyunları kalitesinden hem yüksek hem de düşük oyunlar üretilecektir. Bazı oyunlar sanatsal açıdan çok iyi, bugünkü DT kalitesinden çok yüksek, bazı oyunlar da çok kötü, bugünkü DT kalitesinden çok düşük olacaktır. Eğer sadece Hükümetin gerekli gördüğü özel tiyatrolar desteklenirse, bu durumda bazı tiyatrolar hayatlarını sürdüremez olacak ve hükümetten destek alan tiyatrolar ayakta kalacaktır. Bu durumda da çeşitlilik azalacak ve sanatsal kalite düşecektir. Bu durumda özelleştirme, hükümet eliyle sadece bazı özel tiyatrolara kaynak transferi sağlanmasına aracı olmuş olacaktır.
Bütün bunlara ek olarak, tiyatro alanı muhafazakârların kadrolarının eksik olduğu bir alandır. Dünyada da Türkiye’de de tiyatro daha çok kültürel liberaller tarafından yapılmaktadır. Bu durumda özelleştirme (kapatma), oyun sayısının azalmasına neden olacaktır. Diğer bir ifadeyle arz düşecektir, dolayısıyla seyirci sayısı azalacaktır. En azından kısa dönemde böyle olacaktır. Kısa dönemin takvim dönemi olarak ne kadar süreceği de belli değildir.
Öneriler
1.Büyük şehirlerde DT kapatılabilir. Burada söz konusu olan tiyatro binalarının kapatılması değildir. Aksine, devlet daha çok tiyatro binası inşa etmelidir. Burada DT’nin kapatılmasından, devletin doğrudan oyun üretmemesi anlaşılmalıdır. DT’nin idari yapısı korunabilir ve devletin tiyatrolara yardım politikasının ana gövdesini oluşturabilir. Büyük şehirlerde devlet daha çok özel tiyatronun ortaya çıkmasını özendirebilir. Özel tiyatrolara destek kesinlikle daha şeffaf hale getirilmelidir.
Bu üç büyük şehrimizde özel tiyatrolara verilen desteği, oluşturulacak bir tiyatro politikası çerçevesinde, tiyatro eleştirmenlerinin değerlendirmelerine ve diğer bazı ( şu anda mevcut olan) kriterlere göre dağıtmak ve bunu tamamen şeffaflaştırmak gerekmektedir. Sözü edilen tiyatro politikasının nasıl oluşturulacağı çok karmaşık bir konudur. Bu konunun tartışılması ise kendi başına ayrı bir makalenin konusunu oluşturur.
Hangi kriterlere göre hangi tiyatro gruplarına ne kadar destek verildiği yayınlanmalı ve kamuoyuna duyurulmalıdır. Böylece hem kamuoyuna bilgi verilmiş ve onların onayı alınmış olmakta hem de tiyatro gruplarına, destek almak için hangi kriterleri ve koşulları yerine getirmeleri konusunda doğru sinyaller gönderilmiş olmaktadır
Üç büyük şehrimizde tiyatro devlet desteğinde özel sektöre bırakılabilir. Diğer bir deyişle özel tiyatro gruplarının ortaya çıkması özendirilebilir. Yukarıda da vurgulandığı DT’nin idari yapısı korunabilir. Bazı yöneticiler ve muhasebe bölümü doğal olarak korunmalıdır ve bu personel devlet memuru olmaya devam etmelidir. Sanatçının devlet memuru olması sakıncalıdır. Bu hem eşitlik konusunda haksızlıklara neden olabilir hem de sanat üretiminde kaliteyi düşürücü etki yapabilir.
2. DT korunabilir ama sanatçı çalıştırma politikası değiştirilebilir. Devlet tiyatroları korunabilir ve turne tiyatrosu işlevi öne çıkarılabilir. Sanatçılar proje bazlı çalışabilirler ve oyun yapımcıları kavramı türeyebilir. Bu oyun yapımcıları ille de tiyatro eğitimi görmüş kişilerden oluşmamalıdır. Burada kültür girişimciliği özendirilmiş olabilir. Nasıl ki TV’de yapımcı kavramı gelişmiştir, bu tür yapılanma DT’de de oluşturulabilir. Bunun için yapımcılar bir sonraki sezonda gerçekleştirecekleri yapımları proje olarak DT’ye sunarlar ve projeler rekabetçi bir ortamda seçilir ve seçilememe nedenleri proje sahibine şeffaflıkla bildirilir; tıpkı, TÜBİTAK’ta bilimsel projelerin yarışmasında olduğu gibi. Böylece, TÜBİTAK’ın bilimsel proje yapısıyla TRT’nin yapımcı kavramı tiyatro üretiminde birleştirilip kullanılabilir. Burada proje bazlı yarışma söz konusudur ve oyun sahneye konduktan sonra belli bir temsil sayısına, seyirci olmasa da, ulaşmalıdır. Bu temsil sayısından sonra, temsil sayısının seyirci sayısı ile ilişkisi takip edilmeli, temsillerin seyirci çekip çekmediği istatistiksel olarak incelenmelidir. Bazı oyunların amacı sadece seyirci sayısını arttırmak olmayabilir; bazı oyunlar prestij amaçlı sahneye konabilir ve seyirci sayısının artması birinci öncelik değildir. Bu amaca sahip oyunlar elbette ki istatistiksel olarak farklı takip edilmelidir.
3. Eğer hem DT korunacak hem de mevcut sanatçı çalıştırma politikası değişmeyecekse, o zaman kurum içinde çeşitli önlemlerle etkinlik arttırılabilir. Bunun için de daha çok sahne hizmete açılmalı ve sanatçıların kapasitesinden daha çok yararlanılmalıdır. Sanatçıların kendi aralarındaki sürtüşmelerden dolayı gösterimden kaldırılan oyunlar olmamalıdır. Turne sayıları arttırılmalıdır. Bunun için öncelikle illerin ve ilçelerin salon envanteri çıkarılmalıdır. Bence ilk iş bu olmalıdır. Hangi il ve ilçede hangi kullanılabilirlik derecesinde kaç tiyatro salonu vardır? Bu sorunun yanıtı çok kısa bir süre içinde verilebilir olmalıdır. Yenilenen ve eklenen salonların envanteri takip edilmelidir.
Kaynakça
Akdede, S. H. (2011) Kültür ve Sanatın Politik Ekonomisi- Devlet Tiyatroları Örneği, Efil Yayınevi, Ankara.
Council of Europe/ERICarts, “Compendium of Cultural Policies and Trends in Europe, 8th edition”,2007.
Throsby, D. (1994) “The Production and Consumption of the Arts: A View of Cultural Economics”. Journal of Economic Literature, 32(1):1-29.