Savaş Aykılıç
KONU : (Broşür’den…)
“Bu oyun hızlı, korkunç ve acımasızca gösterilen on dört buluşma üzerinden büyük şirket çalışanlarının özel hayatına yapılan ve giderek artan saldırıları gözler önüne seriyor. Oyun, bulundukları mevkiyi kaybetmemek için maaşlarını ödeyenlere yaşamlarının en özel alanlarını kontrol etme izni veren insanların yaşadığı toplumun başına gelecekleri öngörüyor. Burada tanık olduğumuz şey kibarlıkla kaplı bir çeşit işkence.”
Paul Taylor – The Independant
Oyunları birçok dile çevrilen ve birçok ülkede sahnelenen dünyaca ünlü İngiliz yazar Mike Bartlett’ın kaleme aldığı Sözleşme Türk seyircisiyle buluştu. GİMP’in yeni oyunu “Sözleşme”, başarılı yazarın Türkiye’de sahnelenen ilk oyunu…
Yönetmenliğini Şehir Tiyatroları sanatçısı Aziz Sarvan’ın üstlendiği, Pınar Fidan’ın dilimize kazandırdığı, Derya Şahan ile Pınar Fidan’ın rol aldığı oyun, iş sözleşmeleri üzerinden sistemin vahşetine gönderme yapıyor.
Tiyatro Dünyamız Gelişiyor ve Çeşitleniyor
Bir gün Londra’daki gibi her gece yüzlerce tiyatronun sahne aldığı bir tiyatromuz olur mu bilmiyorum ama ben kurumsallaşmış ve marka değeri olmuş özel tiyatrolar hariç yeni kurulmuş, alternatif tiyatoların son yıllarda sayıca çoğalmalarından ülkemiz tiyatrosu adına çok mutlu ve umutluyum. İşte GİMP de o genç ve enerjik tiyatrolardan biri.
Şehir Tiyatrosu Sanatçısı Yönetmen Aziz Sarvan’dan Tiyatromuza Katkı
Deneyimli ve usta Şehir Tiyatrosu sanatçısı Aziz Sarvan’ı bu başarılı rejisi için kutluyor, Tiyatro GİMP’in başarılarının devamını bekliyoruz. Yeni oyunlarla ülkemiz tiyatro yaşantısına yaptığı bu katkı çok önemli ve değerli.
Siz Olsaydınız ne Yapardınız?
Varsayalım ki siz de bir büyük şirket çalışanı, “beyaz yakalı”sınız; bir gün Kafka’nın Şato’su gibi bir şirketin en üst katına çağırılıyorsunuz ve Dava gibi bir görevli tarafından çok kibarca özel hayatınızla ilgili sorgulanıyorsunuz. Ne yaparsınız? İstifa edip işten mi çıkarsınız yoksa gitgide işkenceye dönüşecek olan bu özel hayata müdahale ve uyarma seanslarına boyun mu eğersiniz ?
İş Yerinde Özel Yaşam Nerede Başlar, Nerede Biter?
İşte oyun temelde bu soruyu soruyor ve oyun boyunca sizi kendi vicdanınızla baş başa bırakıp, sahnededeki oyun üzerinden kendi iş ve özel hayatınızı gözden geçirmenizi, sorgulamanızı ve nerede özel hayat başlar nerede iş hayatı biter bunun sınırlarını kimler nasıl belirler gibi sorulara cevap arıyorsunuz.
Düş (Kabus) ile Gerçeğin Birbirine Karıştığı Kafkaesk Bir Dünya
Kafka, eserlerinde totoliter rejimlerin ve faşizmin devlet üzerinden yaptığı baskı ve sorgulama yöntemlerini konu alıyordu. Mike Bartlett ise çağımızda artık devlet baskısının yerini büyük şirketlerin aldığı veya alabileceği ima ve uyarısında bulunuyor gibi.
İşyeririniz Özel Hayatınıza Karışırsa Ne Olur
Varsayalım ki (sıklıkla olduğu gibi) işyerinizden biri ile dostluğunuz ilerledi ve bir aşk yaşamaya başladınız, işyerinizin buna karışmaya (öğrenmeye, bilmeye, karışmaya, sorgulamaya, önlemeye, yasaklamaya vb.) hakkı var mıdır ? Olabilir mi ? Olursa ne olur ?
Bu İki Umut Vadeden Oyunucuya (Derya Şahan-Pınar Fidan) Dikkat
İşte oyun hayal mi gerçek mi; bir olasılık mı yoksa yaşanan bir gerçeklik mi olduğunu bilemediğimiz bir atmosferde (bir ara bölgede) geçiyor. Çok nazik, çok kibar, çok sevecen, çok şevkatli (!) bir amir (Pınar Fidan); tam on dört seansta bir memurunun (Derya Şahan) özel hayatını, işteki arkadaşlık ilişkilerini, flört diye adlandırılabilecek hareketlerine kadar her şeyini, işyerinden biri ile özel yakınlaşmalarını, ilişkilerinin boyutlarını, evlenip evlenmeyeceklerini, çocuk yapıp yapmayacaklarına kadar herşeyini didik didik ediyor.
Sorgulayan-Sorgulanan, Zalim-Mazlum, Amir-Memur
Amir’in hayat dolu, neşeli, (giyinişi, davranışları, ses tonu vb. ile) renkli olması ile memur’un son derece içe dönük, ketum, soğuk ve duygularını belli etmeyen gri renklerde olması hoş bir karşıtlık, zıtlık olmuş. Böylece daha ilk sahnede amir ve memurun içleri ile dışlarının; yaşadıkları ile özlemlerinde (hayallerinde) yaşattıklarının ne kadar ayrı şeyler olduğunu, her ikisinin de yabancılaşmalarının vardığı travmatik sonucu görmek bakımından oldukça öğretici olduğu söylenebilir.
Varoluşunuzu (Yaşama) Yol Açmada mı Yoksa Yol Tıkamada mı Bulanlardansınız?
Amir’in, memurun yaşadığı aşka olan susamışlığı ve memura olan kıskançlığı ve hasedi ile eline geçirdiği amirlik yetkisi ile bu aşkı bitirmek için binbir yol izlemesini, bin bir dereden su getirmesini ibretle ve gitgide yüreğimiz kabara kabara izliyoruz. (Nedir bu bazılarının varoluşlarını yolları tıkamakta bulmalarından çektiklerimiz…)
“Edilgenlik” Teması ile Özdeşleşme Yerine Sorgulama
Öte yandan rejisörümüz baskı gören memur ile seyircinin özdeşleşmesini (empati kurmamasını) istediği için olacak memuru ketum yorumlamış. Bu gerçekten de ilk akla gelen yorumdur çoğu zaman. Sarvan, acı çekenin acısı ile özdeşleşerek seyircinin kendi acılarını sağaltmasını/arındırmasını (katharsis) tercih etmemiş; tam tersine uzak açıdan memurun edilginliğini ameliyat masasına yatırarak incelemeye almış ve seyircinin de bu “edilginliği” uzak açıdan gözlem altına alarak (oyun üzerinden –varsa- kendi hayatlarındaki edilginliklerini de) sorgulamasını arzu etmiş gibi geldi bana.
İç Aksiyonların Dış Aksiyon Dönüşümü
Bu yaklaşım dramaturjik açıdan doğru ve güzel bir analiz ve yaklaşım olsa da seyir keyfi açısından memuru durağanlığa itmiş ve dış aksiyonunu da minumuma çekerek amir ile kıyaslandığında memurun sahnede “mat” kalmasına yol açmış sanki. Memurun bastırdığı duygularının patladığı anlardaki performansı ise muhteşemdi, ona bir diyeceğim yok.
Etki Tepki ve Enerji Dolaşımı
Dış aksiyon en aza indirilmiş de olsa (dramaturgide ve reji yorumunda) bence iç aksiyondaki değişimler, dalgalanmalar bir şekilde, beden dilinde, gözlerde, duruş ve bakışlarda verilerek memurun oyunculuk renkleri zenginleştirilebilir. Böylece amir ile memur arasındaki etki-tepki ve enerji dolaşımının yolları daha da açılabilir diye düşünüyorum.
Yaşam Dolu ve Yaşamı Tutkuyla Seven Bir Kadın Çalışanın Adım Adım Yaşamının Zehredilmesinin Hikayesi
On dört buluşma, on dört setlik bir karşılaşma, bir maç… Her seferinde memur farklı bir iç aksiyonla, beden dili ve ritmle gelebilir, karşılaştığı muameleden sonra (yaşama) sevinci kursağında kalabilir ve aşama aşama başka duygulara durumlara doğru değişebilir, dönüşebilir ki bir oyun en kısacası bir ‘dönüşüm öyküsü’nden başka nedir ki özünde… (Bence memur, ilk toplantıya ne ile karşılaşacağını bilmeden, hatta neredeyse neşeli gelmeli ki dönüşüm daha belirginleşsin… Yoksa bizi daha en başında olacaklara hazırlıyor güzel ama (olacakların) süprizi ve çarpıcılığı azalıyor bu sefer de.)
Kendini Tanıma Sanatı Olarak Tiyatro ve Bu Oyundaki İşlevi
Bu bir iki ufak notun dışında oyun su gibi akıyor ve siz seyirci olarak sahenedeki oyun üzerinden hem iki kişilik bir ruhsal karşılaşmayı izliyorsunuz, “maçın sonucu ne olacak” diye, hem de bu oyun üzerinden “ben olsam bu durumda ne yapardım” diyerek zihinsel ve düşsel bir yolculuğa çıkarak iç dünyanıza dalıyor ve vereceğiniz kararlar üzerinden kendinizi biraz daha iyi tanıma fırsatı buluyorsunuz.
Oyunculuklar
Oyunun aynı zamanda çevirmeni de olan Pınar Fidan, oturduğu koltuğun verdiği güçle çalışanlarına hayatı zindan edebilen, kibar, nazik ama otoriter (despot) ve zalim yönetici (amir) rolünde güçlü bir alkışı hak ediyor.
Pasifliğinin, hayır diyememenin, zalimliğe hayır diyememenin sonucunu ağır bir şekilde ödeyen mazlum çalışan (ben nedense “memur” diyorum) rolünde Derya Şahan, ekonomik ama iç aksiyonu yüksek, krizleri yüreğimizi sarsan oyunculuğu ile göz dolduruyor.
Reji
Azizi Sarvan, iyi bir teknik direktör gibi belli ki sıkı bir hazırlık döneminden geçirmiş takımını ve hiç birşeyi tesadüfe ve şansa bırakmamış, en küçük mimiklere, mizansenlerin milimetrisine kadar hesaplamış, titiz ve temiz bir iş çıkarmış.
Bireysel Pasiflikten Toplumsal Pasifliğe
Esleri (sessizlik/susukunluk anları) ile seyircisine kah sorular sormuş, kah edilginliğin kilometre taşlarının yol haritasını çizmiş. Oyunculuğun sahnede yaşanan çoşkuları – duyguları abartmaya çok yatkın durumları abartısız ve yalın vererek dikkatimizi “edilginlik teması” üzerinde odaklamamızı sağlamış. Alkışlıyoruz…
Oyunun Vatandaşların Devlet ile Yapacağı Yeni “Sözleşme-Anayasa” <öncesine Denk Gelmesi de Tesadüf Olmasa Gerek
Mikro dünya olarak sahneyi izlerken, onun simgesi ve soyutlaması üzerinden makro anlamda seçimlerle belediye ile hükümet ile devlet ile, din ile ve diğer bütün yaşam boyu ilişkide olduğumuz kurumlar ile bir yüzleşme ve ve bir hesaplaşma yaşıyoruz. Salt yönetenler tarafından yapılan sözleşmelerin, “anayasaların” birey ve toplum olarak nelere yol açabileceğine kadar varıyoruz oyunun verdiği çağrışım zincirine kapılarak.
İnsan Bu Oyunu İzleyince Sanat Sektöründaki “Tek Taraflı Sözlşmeler”i de Düşünmeden Edemiyor
Dizi, film ve dublaj sektöründe “tek taraflı sözleşmelere” girmeyeceğim bile… Hakkını aramaktan aciz sanatçıların değil toplumu aydınlatmak, önce bilakis kendilerinin aydınlanmasına ihtiyaçları olduğuna değinerek geçeceğim ve bu konuyu bir başka yazıya bırakacağım. (Dedim ama –çağırışımlarım beni bizdeki çarpık sanat piyasasına ve emek sömürüsüne, üstelik bunun bir de “sözleşmeler”le yapılması gerçeğine götürdü… Aşağıdaki paragrafı silmeye de kıyamadım.)
Bizdeki Sanatçı-Sistem “Sözleşme”leri
İnsan hakları ve emek savuunucusu olmaları gereken aydın sanatçıların, tam tersine patronların emek hırsızlığına ses çıkarmayarak onların da (özellikle de sektörde yaşanan sömürünün; tekniğin uykusuz günde yirmi saate varan çalışması, sanatçıların çoğu zaman “sözleşme”siz, hemen her zaman da “tek taraflı sömürü sözleşmeler” ile çalıştırılmaları, yönetmen-senarist ve oyuncuların film ya da dizilerin kanallara ve yurtdışına satışlarından hak ettikleri telifi -yasal düzenleme ya da sözleşme olmadığı için- alamamalarından kaynaklanan hak kayıplarının) ortakları olması salt bizim ülkemize mahsus bir sanatçı-sistem “sözleşme”sinin gereği olsa gerek…
Korkaklardan Kahraman Olmaz!
Kahraman, kahır ve aman kelimelerinin birleşiminden oluşur: kahır yokolmak, aman ise korkusuz anlamına gelir ki tamlama olarak da “yok olmayan korkusuz”, “Korkusuz-Ölümsüz” demektir.
Sokrates neden ölümsüzdür? Baldıran zehrini içmekten korkmadığı için! Edebiyatta, oyunlarda kahramanı kahraman yapan şey onun bu ölüm korkusunu aşmış olan korkusuzluğudur.
Korkaklar hayır diyemez ama korkusuzlar der; korkaklar zorbalıkla mücadele edemez ve boyun eğer ama kahramanlar zalimlerle mücadele etmekten kaçmazlar ve asla baskılara boyun eğmezler… “Pasifler/edilgenler” , kahraman olamazlar…
Bütün ekibi yürekten kutluyor , yeni oyunlarını bekliyorum…
YAZAN: MİKE BARTLETT
YÖNETEN: AZİZ SARVAN
ÇEVİREN: PINAR FİDAN
MÜZİK: MUSTAFA ÖZDEMİR
IŞIK: AZİZ SARVAN
DEKOR-KOSTÜM: NİHAL BURAKGAZİ
ASİSTAN: CİHAT SÜVARİOĞLU
OYUNCULAR :
YÖNETİCİ (AMİR)-PINAR FİDAN
ÇALIŞAN (MEMUR)-DERYA ŞAHAN
GİMP
BeyoğluTerminal Sahnesi
İstiklal Caddesi No:112 Kat:4 Beyoğlu-İstanbul
(Galatasaray Lisesi’nin yanındaki Yapı Kresi Sanat Galerisi karşısı Bolulu Hasan Usta’nın 4.katı)
İletişim gimp@t-gimp.com gimptiyatro@gmail.com
www.facebook.com/tiyatrogimpwww.twitter.com/tiyatrogimpwww.t-gimp.com
17-24 Nisan 2012, Salı 20.30
Biletlerinizi oyundan önce 20.00’den itibaren gişeden temin edebilir ya da telefonla rezervasyon yaptırabilirsiniz.
Rezervasyon
0544 3177334
0536 8700653