[Doğan Hızlan’ın 19 Nisan 2012 tarihinde Hürriyet’te yayınlanan ve ibbşt’de yürürlüğe girecek olan yeni yönetmelikle ilgili bir değerlendirme yaptığı köşe yazısını okuyucularımızla paylaşıyoruz]
Şehir Tiyatroları’ndaki yeni yönetmelik üzerine, “Sanatı sanatçılar yönetsin” başlıklı yazım yayımlandı.17 Nisan tarihli yazımda, sanatçıların meslek dışından müdahalelere karşı duran tavrını desteklemiştim. Modern Türk tiyatrosu denince akla ilk gelen isim elbette Muhsin Ertuğrul’dur. Onun birçok özelliğinin başında tiyatroya, sanatçıya saygı duyulmasını sağlamış olması sayılmalıdır.Meslek yaşamında ödün vermeden kuralları uygulamıştır. Sanatın kişisel çıkarlardan öte bir kişiliği olduğunu yaşamı boyunca kanıtlamıştır. Aşağıda bir internet sitesinden (*) aldığım Muhsin Ertuğrul’un İhtisas İşi yazısından bir bölümü okuyacaksınız:
“Deri, mezbahadan çıkar, fakat kundura orada yapılmaz. Kumaş fabrikada dokunur, fakat elbise orada dikilmez. Orman mütehassısı ağacı yetiştirir fakat mobilya yapmaz. Maden amelesi gümüşü topraktan çıkarır, fakat savatçılıktan anlamaz. Balıkçı levreği tutar, fakat mayonezi beceremez, hele her kalem tutan, her yazı yazan tiyatrodan, piyesten anlamaz. Bu bir ihtisas işidir!
Bu bir meslektir, bu bir sanat işidir, bu güzel sanatlar içinde en güç şubelerden biridir, derin tetebbu (araştırma) ister. Tiyatro, başlı başına bir hayat vakfedilse bile, ciltlerle kitap okunsa bile, diyar diyar tiyatrolar gezilse bile, gene ucu bucağı bulunmayan bir sanat şubesidir. Böyleyken, hiçbir meslekte dikiş tutturamayanlar birtakım sütun karalamacıları, bu sahayı serbest bulmuşlar, çalakalem yürüyorlar. Onlara artık höst demek lazım.
Höst… diyorum. Artık o çomaksız oynadığınız sahanın etrafını ilmin, sanatın dikenli teli ile ördük, artık iyice başıboş girmek yasak. Yalnız sanat bilgisi bilgimizden, sanat görgüsü görgümüzden, sanat sevgisi sevgimizden fazla olanlara kapımız ve kalbimiz açık!
F
akat sakın araya eskisi gibi türediler girmeye kalkmasın. Burası yıllarımızı yıprattığımız, her türlü yokluk içinde göz nurumuzu alın terimizi döktüğümüz, ömrümüzü törpülediğimiz bir meydandır, burada tufeylilerin (asalakların) yaygaracıların yeri yok! Tiyatromuzun sahnesi, sanatkârların, salonu halkındır, ikisi arasındaki bezirgânların, yazı komisyoncularının, ipini pazara çıkaracağız.
(…)
Fakat dillerinde yalan, yüzlerinde maske, arkalarında şahsi menfaat kasasının maymuncuğu
ile yaklaşmak isteyenlerin vay haline… Öylelerinin bileklerinden kıskıvrak yakalamak, dillerindeki riyayı, yüzlerindeki maskeyi, ellerindeki her kapıya uydurmak istedikleri anahtarları teşhir etmek borcumuz. Bunu bize mukaddes kitabımız olan, sanat sevgisi emrediyor, bunu bize yıkıcılıktan ziyade yapıcılığa muhtaç olan toprağımız emrediyor ve biz bunu yapmaya ahdettik. Veyl sahte bilgiçlere, sanat türedilerine!..”
BİR seyirci olarak önerilerimi şöyle özetleyebilirim:
Tiyatro dünyasının, tarihinin klasik ustalarından birkaç oyun mutlaka sahneye konulmalıdır. Shakespeare, Moliere ve Yunan Trajedileri’ni sahneye koyarken sakın ola ki bunları seyretmezler gerekçesini aklınıza getirmeyin. Çünkü sizin gibi kurumsal, ödenekli tiyatrolar, bunları seyrettirmelidir, okulları çağıracaksınız, kapıya kadar araçlarla getireceksiniz, çok ucuz temsiller düzenleyeceksiniz. Hatta açıklamalı temsiller yaparak öğrencilerin, tiyatro seyircilerinin bilgilenerek seyretmelerini sağlayacaksınız. Türk yazarlarını ihmal etmeyeceksiniz. Hem bugüne kadar iyi eserler yazanları oynatacaksınız hem de yeni adların eserlerinin sahneye çıkmasına olanak tanıyacaksınız.
Şimdiki adıyla edebi kurul, seçimini yaparken sadece tiyatro kalitesini düşünecek bu seçimde siyasal eğilimler, sanat dışı gerekçeler, kişisel inançlar rol oynamayacaktır. Sanat mutlak özgürlük ister, kendi tercihlerinizi, dar ahlak anlayışınızı buraya yansıtmayacaksınız. İktidarların siyasi anlayışının gölgesi hissedilmeyecek. Belediyenin bu yönetmeliği yaparken başka bakış açısını uygulamasını bekliyorum. Oyun seçimine karışılmamalıdır. Elbet başka oyunlar önerebilmeliler, ama bu sadece bir tavsiye olmalıdır, bağlayıcı bir özellik taşımamalıdır. Öneride ısrar edilip, sonrasında tehdide dönmemelidir.
Tiyatroyu tiyatroculara bırakalım.
Maddi yardımı yapalım, ama onların oyun seçimine müdahale etmeyelim.
(*) İhtisas İşi, Muhsin Ertuğrul, Perdeci (1 Mart 1930/Darülbedayi Dergisi/No:2),
www.tiyatromuzesi.org