23 Nisan çocukların kendiliklerinden yapmayacakları ne varsa, onlarla dolu bir gün. Milliyetçilik dolu, militarizm dolu, bayrak dolu, tören dolu bir gün. 23 Nisan bir devlet bayramı. Devlet çocuğa çok yabancı. Devletin çocuk bayramı bu nedenle taklalarla dolu.
Zaman içinde yolculuk yapılabilse, tam da bugün geriye doğru bir yolculuk yapmak pek yerinde olurdu. Bu yolculuk sayesinde nice yıldır 23 Nisan’ın kimliğini arayan bir gün olduğunu saptamak belki de kolaylaşırdı. Ama daha önemlisi, 23 Nisan’ın bir çocuk bayramı olmadığı anlaşılırdı. Yetkililer ve 23 Nisan-severler ne derse desin, 23 Nisan’ın çocuklar dışında ve hatta çocuklara rağmen gerçekleştirildiği ortaya çıkardı.
23 Nisan refleksi
23 Nisan’a yönelik eleştirilere reflekse benzer, neredeyse otomatik kalıplar ile tepki verenler oldukça fazla. Bu tepkiler gayet güçlü ve zaman içinde yolculuk yapılsa bile 23 Nisan’a eleştiri getirilmesini istemeyebilecek çok sayıda insan var.
Bu tepkiler ve ısrar, 23 Nisan’a çifte kimlik giydirilmiş olmasından kaynaklanıyor. 23 Nisan’a bir “ulusal egemenlik” kimliği giydirilmiş olması, 23 Nisan’a getirilen eleştirilenlerin reddini kolaylaştırıyor. 23 Nisan “ulusal egemenlik” bayramı ise, onu eleştirenler “cumhuriyet düşmanı” olarak sınıflanabiliyor.
Tam da bu nedenle, 23 Nisan’ın “egemenlik” ile ilişkili vurgusuna bir göz atmakta yarar var. 23 Nisan’a iliştirilmiş “egemenlik” vurgusunun bugün bir anlam taşıdığı söylenemez. Bilimsel veya yansız bir değerlendirme yapıldığında, Türkiye’de halkın egemenliğinden söz edilmesinin söz konusu olamayacağı ortada.
Takla bakanı
23 Nisan’a yönelik eleştirilere reflekse benzer tepkiler verenlerin, “egemenlik” vurgusunun anlamsızlaştığını görmeleri artık daha kolay. Başbakan her olanakta millet iradesinden söz etse de, görülen köye kılavuz gerekmiyor. En kötü tahminleri bile aşmayı başaran İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in söylediklerine veya yaptıklarına bakmak yeterli.
Bakan Şahin, Erzurum’da bir vatandaştan takla atmasını isteyebilecek denli saygısız ve pervasız bir siyasetçi. Bu olaydan sonra kendini savunmak adına, “Bayrağımın altında da takla atarım, milletimin önünde atarım” diyebilecek, yaptığı yanlışı “bayrak ve millet” söylemi ile kapatmaya kalkacak denli berbat bir siyasetçi. Takla skandalını aşmak için taklalar atıyor.
Takla belediye başkanı
Takla atmak elbette yalnızca bakanlara özgü bir beceri değil. “Taklacı bakanı” savunmak için devreye giren Pasinler Belediye Başkanı Ünsal Sertoğlu, “Tamamen bir yanlış anlaşılma” saptamasını yaptıktan sonra, “Bizim geleneğimizde var. Matemli günümüzde ağlarız, düğünümüzde oynarız. Bu kadar başarılı, değerli bir bakanımız bizim ilçemize teşrif etmişse ben o günü bayram sayarım” demiş. Ardından, aynı durumda, “Ben de oynarım, takla atabilirsem ben takla da atarım” diyerek takla becerisini sergilemiş.
Hemen vurgulamakta yarar var. Bu takla becerisi, kendiliğinden oluşan bir eğilim değil; zorun ve şiddetin egemen olduğu bir toplumun ürünü. Çocukların yıllarca 23 Nisanlarda takla atmaları gibi. “Çocuk bayramı” denilen günde çocukların hiç de kendiliklerinden yapmak istemeyecekleri hareketleri yapmaları, 23 Nisan’ın aslında hem “egemenlik”, hem de “çocuk bayramı” vurgusunun falso olduğunun bir göstergesi.
Üniversitede koltuk oyunu
Çocukların kendiliklerinden yapmayacakları şeyleri yaptıkları törenlerle dolu 23 Nisanlara üniversitelerde karşı çıkıldığı hemen hiç duyulmamış bir şey. Hatta artık tam tersi söz konusu. Üniversitelerde de takla becerisi bol. Artık üniversitelerde Kutlu Doğum, Çanakkale Şehitleri, Mehmet Akif Ersoy temalı törenler yapılıyor. Hatta, artık 23 Nisan bile kutlanıyor.
“23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı Etkinlikleri çerçevesinde … İlköğretim Okulu Öğrencileri Rektör … makamında ziyaret etti. Rektör Yardımcısı …, Okul Müdürü …, Öğretmen … da bulunduğu ziyarette okul idarecilerini Rektör … makamında kabul etti. Ziyarette Okul Müdür … okulunun yapısından ve çalışmalarından söz etti. Rektör … ise öğrencilerimize ‘Geleceğimiz sizlersiniz’ dedi. ‘Bu koltuk sizlerin koltuğu Cumhuriyetin güzelliği bu. Cumhuriyet idaresi herkesin her makama geleceğini gösteren bir idare. Farklı idare yöntemleri var oralara gelmek zordur. Sizler başarılarınız ve becerilerinizle günün birinde Rektör, Vali, Dekan Cumhurbaşkanı Başbakan olabilirsiniz’ şeklinde konuştu. Konuşmaların ardından [çocuk rektör] koltuğu devir aldı. [Çocuk rektör] konuşmasında çok mutlu olduğunu vurgulayarak, öğrenci meclisi kurup sorunlarının tartışıldığı bir ortam oluşturmak istediğini söyledi. [Çocuk rektör], ‘Öğrencilerin barınma sorunlarını gidermek için konforluklar oluşturulmasını sağlardım. [Kentimiz] … için bir Endüstri Mühendisliği Bölümü oluşturmak için uğraş gösterirdim. İlimiz daha da gelişir bu şekilde’ dedi. Konuşmaların ardından Rektör Yardımcıları oluşturuldu. Rektör … günün anısına okul idarecileri ve öğrencilerine çeşitli hediyeler verdi.”
Yukarıdaki alıntı bir üniversitenin web sitesinden alıntı. Belli ki, gelecekte ne olacakları çocuklara bırakılmıyor ve onlara “devlet yetkisi” olmaya dair bir ufuk sunuluyor. Yazar, şair, Ahmet Şık gibi bir gazeteci olmaktan söz eden yok. Hatta, bilim insanı olmaktan bile söz edilmiyor. Özgür bir insan olmak gibi laflar da geçmiyor.
Kendiliğinden bir rektörün kapısını çalmayacak, kendiliğinden bir yetkilinin koltuğunda beş dakika oturmak istemeyecek bir çocuk, büyüklerin düzenlediği koltuk oyununu kuralına göre oynuyor ve kendisinden beklenilenleri söylüyor. “Bu kentte çocuklara uygun alanlar neden yok” soruları sormuyor, örneğin.
Taş atan çocukların başlarına gelenleri, baklava çalan çocukların başlarına gelenleri, koyun otlatırken, evinin önünde oynarken öldürülen çocukları ise hiç sormuyor. Bir diğer deyişle, o da takla atmak zorunda bırakılıyor.
Taklacı çocuk günü
İçine ne kadar çocuk şarkısı, şekerleme, oyuncak ve alışveriş doldurulsa da, 23 Nisan bir çocuk bayramı değil. 23 Nisan çocukların kendiliklerinden yapmayacakları ne varsa, onlarla dolu bir gün. Milliyetçilik dolu, militarizm dolu, bayrak dolu, tören dolu bir gün. İşin doğrusu, 23 Nisan’ın öznesi devlet, nesnesi çocuk.
23 Nisan bir devlet bayramı. Devlet çocuktan hiç anlamıyor, çocuğa çok yabancı. Devletin çocuk bayramı bu nedenle taklalarla dolu. Çocuklardan yıllarca stadyumlarda taklalar atmaları, dans etmeleri istendi. Şimdi daha medyatik şeyler rağbet görüyor: çocuklardan kameralar karşısında koltuk kapma oyunu oynamaları – yani yapmacık, yani taklacı bir çocuğu oynamaları isteniyor. Çocuklar 23 Nisan’da bayram yapmak zorunda, taklacı olmak zorunda. Bunun neresi çocuk bayramı olabilir ki?
Prof Dr. serdar Değirmencioğlu