[Var Olmayan Ayşe’nin Muhteşem Maceraları adlı oyun Maya Sahnesinde 7 mart Çarşamba tarihinde sergilendi. Ceren Öner’in oyunla ilgili izlenimlerini aktaran ve bugün Sabah Gazetesinde yayınlanan yazısını aktarıyoruz.]
Kadın hayatının rutin melodisine kulak vermenizi sağlayacak oyun, Varolmayan Ayşe’nin Muhteşem Maceraları, size kuşaklar boyu söylenen ve hatta ezberlerletilen o ‘ninni’nin aslında yeni notalara ihtiyaç duyduğunu fark ettiriyor.
İnsan hayatının, kadın hayatının aslında göz açıp kapayıncaya kadar geçtiğini ancak ne yazık ki kuşaklarla pek de ilerleme kaydedilmediğini fark ediyorsunuz izlerken.
Yazan, yöneten, oynayan Zeynep Kaçar, ‘anne’miz rolünde. O kadar tanıdık ki.. Kızını, bir sonraki jenerasyon ‘annemiz’i ise Kübra Kip canlandırıyor. Nedense aradaki farkları bulmaya çalışmak bile oldukça zorluyor. Çocuklukta baş gösteren, merak, heyecan, hatta belki isyan, yerini süratle ‘normal’, sakin ve suskun bir kadına bırakıyor. Hayata karşı en büyük direnci ise kızına ‘normal’ olmayan bir şekilde kendi ismini vermesi, küçük ‘Ayşe’yi belki de onun gibi olmaz diye ‘yaratmak’ istemesi. Oysa Ayşe’nin kaderi de öğretilen geçmişi ve kurgulanmış geleceğin içinde sessizleşen bir anne’nin ellerinde. Anne Ayşe, bu kez ‘modern’ kadın, ne de olsa teknoloji ilerliyor, gökdelenler, metrolar devreye giriyor ama kadın Ayşe’nin kurgusu pek de farklılaşmıyor, “yirmibeş sene çalışıp, on sene balkondan bakmak” hedefinin peşinden gitmeye devam ediyor. Hayatın içinde ne zaman “oh !” diyebileceği bile kurgulanmış kadın, bir türlü de bunu diyemiyor ya, hayatını ‘anormal’leştiren, belki de en spontan olaylar bile kadının rolünün içinde yaşanıyor.
Ayşe sessiz, Ayşe şarkısını söyleyemiyor içinden geldiği gibi; onun nakaratını tekrarlayan, salıncakta sallanan, “özgür” ve “kadın” kimliğini canlandıran Tuğçe Karaoğlan ise söylenmemişi, dillendirilmemişi söylüyor;
“Sessiz Ayşe, sus Ayşe, sessizlik on bin kere… Mesela Ayşe, var olmak mesele. Hiç Ayşe, yok Ayşe, klişeler sonsuz kere. Şarkı söylemek gerek, yüksek sesle…”
Normal ve sessiz kadın rolünü betimlerken ama sanmayın ki taşlar yerinden oynuyor, bir umut ışığı doğuyor, zira kimse emin olamıyor, bu melodi gerçekten söyleniyor mu yoksa, bir ‘hayal’den ibaret mi..Yoksa Ayşe’nin içindeki yıllardır dillenememiş bir melodi mi; tam sonunda söylemek için en uygun zamanı bulduğunu düşündüğü ama bu kez de ‘melodisini’ bulamadığı.. Melodisi olmayan ve aslında hiç “var” olamamış Ayşe..
Bab-ı Tiyatro tarafından sahneye konulan, Maya Sahnesi’nde izlediğim oyunun izleyicisi adeta salondan taşıyordu. Sanmayın ki ‘kutlama’ için gelen kadınlar vardı sadece salonda, ‘kadın’ın rol dağılımında kendine de oldukça ‘normal’ roller düşen erkekler de vardı salonda. Anne-babalarımızla sınırlı kalmayan, ders kitaplarımızdan, “hoca”larımızdan, reklamlardan, televizyon programlarından ve hatta masallardan öğrendiğimiz, öğretilen hayatları yaşayanlar. Oyun oldukça keyifli ve akıcı bir sunuşla seyirciyle buluşurken, kahkahalar aslında aynada gördüğümüz bize atılıyordu. Ama bir umut diyor insan, “ben böyle olmayacağım !” diyenleri düşünerek, belki aynı isimle, başka hayatları yaşayabilecek, kendi şarkısını yazacak ve herkesin ortasında “yüksek sesle” söyleyecekler de çıkacak bu salondan ve bu kez on bin birinci denemede belki bu sessizlik bozulacak, “var olacak” Ayşe, siz de tanışacaksınız…
Hayatınızdaki kadınlarla gidin tabii ama onlar zaten onlar seyretmeyecek, ‘hatırlayacaklar’ bu nedenle hayatınızdaki erkekleri alın gidin, var olmak aslında o ‘şarkıyı’ birlikte söyleyebilmekten geçiyor..
Kadın Olma günü kutlu olsun ! Var olun !
İyi Seyirler !
Ceren Öner