[Özcan Tekdemir’in Ilyas Odman ile “Bugün, hiçbir şey…/ Oggi, niente…” adlı performans ve çalışma süreci üzerine yaptığı ve bugünbugece isimli internet sitesinde yayınlanan söyleşiyi yayınlıyoruz.]
Koreograf İlyas Odman’ın geçtiğimiz mayıs ayında İtalya’nın Floransa kentinde düzenlenen Uluslararası FABBRICAEUROPE Festivali’nde gösterim ve yapım desteği almaya hak kazanan ve ilk gösterimini aynı festivalde gerçekleştiren “Bugün, hiçbir şey…/ Oggi, niente…” adlı çalışması bu yıl Ocak ayında Kumbaracı50’de, Şubat’ta da SalonİKSV’de sahnelendi.
Kişinin ölüm gerçeğini ve onu takip eden yas sürecini konu edinen sahneleme, İtalyan yazar Cesare Pavese’nin “Yaşama Uğraşı” adıyla yayınlanan günlüğünden esinleniyor. Dansını nesneler, gelenekler ve anılar üzerine kuran dansçı ilyas Odman, sahnede geride bırakılmış ve kırılgan bir karakter kurguluyor. Müziklerini Ingiliz Hana Koriech’in üstlendiği çalışma İtalya’nın değişik şehirlerinde düzenli olarak gösterilmeye devam ediyor.
Ülkemizde modern dans ve tiyatroyu harmanlayarak yarattığı özgün çalışmlarıyla kendisine ait tartışmasız bir çizgi belirleyen sanatçıyla “oggi niente…”ye ve çalışmalarının biçimsel üretim sürecine dair ufak bir söyleşi yaptık.
Özcan Tekdemir.: İtalyan edebiyatının en önemli fakat en karanlık yazarlarından Pavese’nin yaşama uğraşı isimli sanat güncesinden esinlenerek yarattığınız bir performans izliyoruz “bugün, hiçbir şey…/ oggi, niente…”de. Bu tercih edişin sebebi nedir?
İlyas Odman: “Oggi niente”, hayatımda ilk kez, yakından tanıdığım bir çiftin taraflarından birinin vefatından sonra gerçekleşen cenazesine şahit olmamdan sonra aklıma düştü; geride kalanın, dönüşü olmayan bir şekilde ayrılanın o durumda yaşadığı o korku dolu durağanlığı gördüğüm günden beri, geride kalanla yaşamaya devam edenle ilgili bir iş yapmaya cesaret etmek istiyordum. Bana bu cesareti ortaokul yıllarımda okuduğum ve sonra kütüphanede unuttuğum “oggi niente” verdi, bir yazarın günlüğünü okuma mahremiyetine girme; onun zamanla, zamanın yıkıcılığıyla baş etme çabası ama başarısızlığı, sürekli sürekli ama sürekli tekrarları o cenazede gördüğüm “geride kalanın” donuk yüzü ve ileri geri sallanan bedeni ile örtüşüyordu. İtalya’da bunu ürettiğim kasabanın yalnızlık hissi, güneyin o yaşlı, melankolik Akdenizliliği işin yapısını kurmamda gerekli atmosferi yaratmam da yardımcı oldu.
Ö.T.: “Bugün, hiçbir şey…”, bize İlyas Odman’ın kişisel tarihindeki yas sürecine dair ipuçları veriyor mu?
İ.O.: Hem var hem yok; hem içinde hareket edebileceğim bir yapı kurmak zorunda olmanın getirdiği nesnel yaklaşım hem de orada olmaya, bu kadar melankolik, karanlık bir yapı içinde olmaya ikna olacak kadar kendiliğinden bir öznel yaklaşım gerekiyor, işi yaparken gözümün önüne getirdiğim, iç sesimi kurgulamama yardımcı olan özel bir anı görüntüsü mevcut.
Ö.T.: Yas ve ölüm kavramları Akdenizli olmanın verdiği bir ortak duygulanımla Türk ve İtalyan toplumları arasında benzer bir biçimde mi karşılanıyor?
İ.O.: En azından Sicilya ve Anadolu bu konuda çok benziyor, kaybedilene duyulan özlem pek çok medeni toplumdaki gibi hemen ve ani bir şekilde yok edilmiyor, çok uzun sürelerde çok daha gelenekselleşmiş formlarla yaşanıyor. Yas tutmanın bir ritüeli oluşuyor.
Ö.T.: Çalışmalarınızın biçemsel araştırmalarında ana itkiyi aldığınız nokta danstan mı tiyatrodan mı doğuyor?
İ.O.: Hareketi yapmaya iten nedenin teatrelliğinden ve teatral koşullardan oluşan formların hareketsel dinamiğinden. Yani bunları birbirinden ayırmak çok zor, performatif olana ulaşana kadar her şeyden yararlanabiliyorum.
Ö.T.: “Oggi, niente…”, İtalya’da gösterimlerine hala devam ediyor. Sizce dansın ve tiyatronun izleyiciyle kurduğu ilişkinin, yurt dışındaki örneklerine yakınlık düzeyine ulaşabilmesi için ihtiyaç duyduğu ivme sağlanabilir mi?
İ.O.: Ben bir kültür sanat yöneticisi ya da bir akademisyen olmadığım için çok fazla “seyirci geliştirme” üzerine düşünmüyorum, ben sadece “yapıyorum.” Daha fazla yerde daha fazla sayıda “yapmayı” düşünüyorum, bunu üretim sürecinin bir parçası olarak görüyorum, ürettiğim bir işi beş altı kez oynamakla yetinirsem içindeki bir çok gelişebilecek yeri fark edemiyorum, seyirci önündeki her gösterim üretimin bir parçası haline geliyor. O nedenle bu konuda ne yapmalı bilmiyorum, ama yapmaya devam etmenin gerekliliğine inanıyorum. Bunun getirilerini de görüyorum.