[Zeynep Oral’ın 25 Mart tarihli Cumhuriyet Portal’de yayımlanan Londra’da National Theatre (Ulusal Tiyatro’da) “Can We Talk About This” (Bunun Hakkında Konuşabilir miyiz?) adlı dans tiyatrosu ile ilgili eleştirilerini kaleme aldığı köşe yazısını aşağıda yayınlıyoruz.]
Salon tıklım tıklım doluydu. Işıklar söndü. Perde açıldı. Modern dans adımlarıyla bir oyuncu sahnenin en önüne geldi. Gözlerimizin içine bakıp şöyle dedi:
“İçinizde kendini Taliban’dan daha üstün hisseden varsa elini kaldırsın.”
Dolu salonun farklı yerlerinden tek tük birkaç el korka korka yükseldi. “Bu kadar mı?” diye sordu oyuncu… Belki birkaç el daha eklendi, belki de eklenmedi…Sahnedeki oyuncu, neden tüm ellerin kalkması gerektiğini hem dans adımlarıyla hem de sözcüklerle anlatmaya başladı…
Çünkü inanç uğruna bir başka insan öldürülemezdi. Çünkü kadınlar eve kapatılıp, eğitim, çalışma, sokağa çıkma hakkından yoksun bırakılamazdı. Çünkü… vb. vb…Bunları bu salonda herkes elbet biliyordu. Ama bize “kimse kimseden üstün değildir” öğretilmişti. Ve “ırkçı” ya da “İslam karşıtı” diye yaftalanmamak için elimizi kaldırmaya korkmuştuk…
Londra’da National Theatre (Ulusal Tiyatro’da) “Can We Talk About This” (Bunun Hakkında Konuşabilir miyiz?) adlı dans tiyatrosunu izliyordum.
Ülkenin en ünlü koreograflarından Lloyd Newson’un kurduğu ve yönettiği DV8 Topluluğu, 25 yıldır sayısız başarıya imza atmıştı. Dünyanın çeşitli festivallerinde sergiledikleri eserlerde sözle dansı bir arada harmanlıyorlardı. Eserlerini “Fiziksel Tiyatro” ya da “Hareket Tiyatrosu” diye niteliyorlardı.
Bu kez tehlikeli ve riskli sularda seyrediyorlardı. Seçtikleri konu, İngiltere’deki çokkültürlülüktü ama doğrudan aşırı dinciliği hedef alıyordu. Çokkültürlülük ve dini hoşgörü, azınlıklara tanınan haklar iyi güzeldi de, bu “hoşgörü” insan haklarını yok saymaya; yaşam hakkını, düşünce ve ifade özgürlüğünü yok etmeye vardığında ne olacaktı?
Sahnede on dansçı /oyuncu “militan İslam”ın “bildik” olaylarını anlatıyordu: “Namus cinayetleri”; Danimarka gazetelerindeki karikatür, Theo Van Gogh, Salman Rushdie’ye karşı fetva, “evrim teorisi”ni lanetleme…
“Aşırı İslam öldürüyor ve İslam fobisi yaftası yememek için liberaller susuyor ya da karşı çıkmaya korkuyor… ” düşüncesi ve söylemi sık sık tekrarlanıyordu. Bu bana biraz kolaycı ve derinlikten yoksun geldi.
İzlediğim oyunun eleştirisine girişmeyeceğim. Olumlu yanı: Bunca ciddi bir konunun söz ve dansla ele alınması; on oyuncu / dansçının ustalığı, mükemmelliği… Örneğin zorla evlendirilmek istenen kız çocuğunun direnişini sadece boşlukta çırpınan elleriyle anlatması…Olumsuz yanı: Tekdüzelik, uzunluk ve şematik olması…
Oyunun en çarpıcı sahnesi ise şöyleydi: Tüm oyuncular ellerinde A4 kâğıdı büyüklüğünde fotoğraflar, kıpırdamadan durup tarih, yer ve fotoğraftakilerin adlarını söylüyorlar.… İslam hakkında konuştukları için fanatik İslamlar tarafından öldürülenlerin portreleri… Portreler, birbiri ardından yere düşüyor. Yaprak dökümü gibi. Oyuncular kıpırtısız, ellerinden kayıp gidiyor, dalgalana dalgalana düşüyor insanlar.. Sahnenin tüm zemini o fotoğraflarla doluyor… İsimlerden biri Bahriye Üçok… Fotoğraflardan biri bir yangın sahnesi: Madımak katliamı… Kanımız donuyor!
“Bu oyun İslam karşıtı bir bok” diye bağırıp, sahneye bir şeyler fırlatıyor ve gürültüyle dışarı çıkıyor öfkeli bir seyirci… (Oyunun bir parçası mı değil mi öğrenemedim…)
Oyundan çıkarken rahatsızdım: Hem izlediklerimden hem de “çokkültürlülüğün”basite indirgenmesinden… İçimden keşke bu oyunu Batılılar, Batılı gözüyle değil de, biz kendimiz yapabilseydik diye düşünüyordum…
Ama imkânsız elbet… Yapamayız… Biz henüz bunu konuşabilir miyiz, bu konuda konuşabilir miyiz safhasında değiliz…
Konuşanın başına neler geliyor gördük, görüyoruz, görmekteyiz…