Gizem Aksu
Noise, Berlin, içe kapanıklık, dansla dışavurum, weirdness, meditasyon… gibi bu aralar içime sokuşturduğum kavramları paylaşabileceğimi hissettiğim Alva Noto’nun konserinde buluverdim kendimi. Borusan Kültür Sanat ve Kod Müzik işbirliğiyle düzenlenen Nova Muzak Serisi’nin son konuğu olarak Alva Noto İstanbul’daydı… Dans kompozisyonuyla kafayı fena bozduğum bu dönemde, performansın içine böyle bir algıyla girdim. Bu yazıda bir dansçı gözüyle Alva Noto’nun audio-visual kompozisyonuna dair düşündüklerimi paylaşırken karşılıklarını içime sinen şekliyle bulamadığım yabancı kelimeleri affınıza sığınarak kullanacağım.
Kısa bir bilgilendirmeyle başlayacak olursak Carsten Nicolai, bilinen adıyla Alva Noto, yirmi yılı aşkın süredir hem solo hem düet çalışmalarıyla Sound Art alanında oldukça deneysel çalışmalar yapan bir sanatçı. Ses jeneratörlerinden, oskilatörlerden, arızalı seslerin de içinde bulunduğu çok farklı ses kalitelerini kendine has stiliyle inşa ettiği için de bu alandaki kült ses mimarları arasında bulunuyor.
Kendisinin, malzemenin sınırsız olduğu ses ve sessizlik dünyasında işlerini nasıl kompoze ettiği, hangi kompozisyon öğelerini nasıl kullandığı sorusu genç ve bu yüzyılda nasıl bir sanat sorusunu araştıran bir dansçı olarak beni oldukça meraklandırıyor: Yaptığı performanslarda estetik önermesi ne, sosyo-politik bir önerme içeriyor mu, deneyselleşirken bir yandan nasıl bir isim olabiliyor?
Bu yazının bu ve benzer sorulara cevap oluşturmasının imkânsız olduğunu biliyorum, ancak bu soruları yeniden ve yeniden düşünmek için alan açabileceğini inanıyorum.
Alva Noto deneysel bir sanatçı. Sound Art‘ın benim ilgimi çeken en önemli tarafı şudur: Daha önce hiç duymadığınız sesleri duyarak ya da önceden duyduğunuz seslerin bozulmuş, işlenmiş, kurgulanmış şekilleriyle karşılaşarak bilinç altında o an fark edemediğiniz değişimlerin sizde bırakacağı etki ve bu değişimlerin bilinç düzeyine çıkmasıyla yaşayacağınız haz ve deneyimler. Konserin bu anlamda beni oldukça tatmin ettiğini söyleyebilirim. Kullanılan sesler, bu seslerin kompoze ediliş biçimi, görsel ve sesin birbirini çekiştirirek dinleyeni performansın daha içine alır hali gerçekten oldukça başarılıydı.
Alva Noto kompozisyonlarının benim ilgimi çeken iki kısmı var: İlki, oldukça weird seslerin oldukça bilindik ritimlerle bir araya getirilişiyle ortaya çıkan yeni ve deneysel kompozisyonlar. Bu konuda kendisinin görüşlerine de baktığımızda senelerdir klasik pop öğeleriyle deneysel sesleri birleştirmenin farklı yolları üzerine çalıştığını ve bunu çok sevdiğini anlayabiliyoruz. Bu noktada şunu belirtmek isterim ki İstanbul performansında parçalar arası bağlantılar ve geçişler (transition) oldukça iyiydi. Geçişler, icracının birikimi ve performansının sağlamlılığı hakkında bize ipucu verebilen çok önemli bir kompozisyon öğeleridir. Bulunan etkileyici fikirlerin birbirine nasıl bağlandığı ve bu bağlantılarda yapılan tercihler, performansın varoluşu için oldukça önemli yer tutar. İz bırakan sanatçılar da gerçekten bu noktanın üzerinde epeyce çalışan sanatçılardır. Alva Noto’nun bence bu nokta başarılı olduğu nokta, yarattığı ses kümeleri arasında geçişlerde sürprizler yaratmasıdır, ki bu unsur kompozisyonlarının ilgimi çeken ikinci tarafını oluşturuyor. Sürprizler, dinleyenin algısını sürekli açık tutmayı ve dinleyene beklenmedik yeni önermeler getirerek performansa dahil olmasını kolaylaştırıyor. Biraz önce bahsettiğim gibi Alva Noto bilindik ritimleri oldukça seven, dance floor yönelimi olan bir sanatçı. Kulağınızın bu ritme alıştığı, bu ritim içinde akmaya başladığınız bir an sesi kesebiliyor ve oldukça değişik aritmik bir yapıya geçebiliyor. Ben havada atılan bu taklaya bayılıyorum! Ya da garip, atonal, bozulmuş seslerden oluşan bir parçaya eklediği bir beat ile bu parçayı farklı bir düzleme taşıyabiliyor. Seslerin fizikalitesiyle bu oynayışı daha derin araştırmalara vesile olmaya değer nitelikte.
Günümüzde bedenler genellikle ritmik yapılara girmeye ve bu ritmik yapıda salınmaya daha müsait olabiliyor. Bu noktada garip (weird) ses kümelerine uyumlanamayan beden tanıdık bir ritimle bir salınıma girebiliyor ve bu salınım içinde o bilinmedik garip seslere beklenmedik hareket kelimeleriyle cevap verebilme potansiyeline sahip olabiliyor. Bu potansiyel, dinleyicilere daha önce deneyimlemedikleri şekilde imgeleri bedensel ve düşünsel yorumlama fırsatı tanıyor; ki bu mükemmel bir deneyim haline dönüşebiliyor. Bu yüzden de elektronik müzik, noise ve sound art eserleri dinleyeni provoke etme, meditative etme, transa geçirme gibi birçok potansiyeli barındırıyor.
Bu alanlarda yapılan çoğu performansta görsel kullanmak bir gelenek haline gelmiş durumda. Alva Noto, audio-visual bir sanatçı olduğundan konserin ses kısmını görsel kısmından ayrı düşünmemek gerektiği kanısındayım. İstanbul performansındaki görsel kullanımının genel anlamda başarılı olduğunu düşünüyorum. Tanımlanabilir, somut görsel öğeler kullanmak yerine renk ve ışık çizgilerinin sesle uyumlu değişimlerinden oluşan bir görsel kullanmayı tercih etmişti. Kimi zaman, ses kümelerinde ilk başta duyamadığım sesleri görselin sese senkronu sayesinde duymayı başarabildim. Görsel olarak soyut ışık ve çizgi varyasyonları olmasının izleyenin imgelemini yönlendirmek yerine ona özgür kalabileceği bir alan yaratabilmeyi başardığı kanısındayım. Performans boyunca kullanılan görsellerden sadece bir tanesi somut göndermelere sahipti: Alfabetik sırayla onlarca markanın kısaltması söyleniyor ve görselde amblemi kullanılıyordu. Bu marka kalabalıklığı arttıkça ses kümelerinde de bir yoğunlaşma ve artış oluyordu. Kapitalist markaların ard arda sıralandığı audio-visual bu kısmın sosyo-politik bir göndermesi var mıydı çok emin değilim; ancak, alakasız markaların alfabetik sırada yan yana gelerek memurane bir şekilde okunuyor olması benim hoşuma gitti. Çünkü, hiçbir marka gündelik hayatta taşıdığı yüklü anlamı ya da kendine atfettiği değeri çağrıştırmaksızın yan yana gelen harfler olarak duyuluyor, öylece akıp gidiyordu: ABC, AEG, BBC, CNN, MTV.
Performansa dair tek olumsuz düşüncem; bana biraz uzun gelişiydi. Bu hissin son çeyrekteki performans düşüşünden kaynaklandığını düşünüyorum. Bu kısımdaki sesleri ve kompozisyonu- hem işitsel hem görsel- daha az özenli buldum. Performansın son çeyreği olmasa ruhumun, bedenimin ve coşku belleğimin taşındığı yer benim için daha bütünlüklü bir yer olacaktı. Ancak, şunu belirtmek gerekir ki performansın bütününü bir kompozisyon olarak ele aldığımızda başlangıç ve bitiriş çok kuvvetliydi. Bir rüzgâr etkisi yarattı. Gelişi ve gidişi tüyler ürperticiydi.
Beni böyle bir yazı yazmaya iten asıl nedeni de paylaşmak istiyorum, benzer yazıların artabileceğini ve birbirimizden beslenme şekillerimizin ilhamdan çıkıp yöntemsel ve deneysel alanlara da kayabileceği umuduyla. Sanatın farklı disiplinlerinde uğraşan sanatçıların bir araya gelerek disiplinler arası çalışmalar üretmesinin yanı sıra bu disiplinlerde geçirdikleri üretim süreçlerinin, kullandıkları kompozisyon yöntemlerinin başka bir disiplindeki üreticiyi etkileme potansiyeline dair büyük bir inanca ve bunun nasıl olacağını araştırma isteğine sahibim. Bu nedenle de Alva Noto’yu dinlerken duyduğum hazzın yanında bu konserden, üzerine düşünebileceğimiz kompozisyon öğeleriyle ilgili yazmak ve paylaşmak istedim.
1 Yorum
Kendisinin ses üretimi konusunda çok başarılı olup, insanların direkt olarak ruhunu etkileyebilecek müzikler yaptığını daha önce başka bir yerde duymuştum.
Fakat hepimizin sevdiği tarz müzikler yapmadığı kesin.
Müzik üretimi konusunda kendine özgü bir çok değişik bir tarzı olduğunu düşünüyorum.