Volkan Taha Şeker
Çok partili rejimlerin en önemli özelliklerinden biri de kişi ve kurumların politize olmasıdır. Futbol fanatiklerinin yerleşik hale geldiği kıraathanelerde nasıl sabah karşılaşmalar futbol konuşulursa, politik mecralarda da daimi siyaset ve körü körüne politik inanmışlık vardır. Baştan sonra yanlış yorumlayarak mirasını kirlettiğimiz Brecht’in bu konudaki düşünceleri, kendi çağı için bağlayıcıydır, diyelim de toplumun tamamının politize olmasının zararlarını ekleyelim.
Kimi meslekler, politikayı hizmet ölçüleri içerisinde kabul etmez. Bunlar arasında kolluk kuvvetleri, sağlık, eğitim ve sanat da yer alır. Anadolu sanatı, öncesiyle kıyaslandığı zaman aşırı bir politikleşmenin içinde çırpınıyor, ilginçtir ki batmıyor. Bu güzel…
Toplumumuzda kutuplaşma had safhada. Ancak kutuplaşma içindeki etkin tarafı bir tarafa bırakıp, demokrat ve ulusalcı kesime bakalım.
* Demokrat cephede tiyatro yaptığını düşündüğümüz üstatlardan biri, son yerel seçimlerde belediye başkanlığına aday olmuş.
Bu üstat seçimlerde Üsküdar’da gezdi. “Kırca” saçları vardı.
* Bir diğeri de Kültür Bakanlığı’nın vermiş olduğu ve hak ettiği ödeneği reddetmiş. Reddettiği parayı o kanaldan bu kanala televizyonları gezerek anlatmış da reklamını yapmış. Sonrasında bir devlet büyüğüne hakaret ederek cephesini aleni belli etmiş. İlgisini çekmek istediği kesime harika bir reklam yaparak tiyatro bilet fiyatlarını katlamış. Sonra da, mahkemelik olduğu hakaret kelimesini, sergilediği oyun adı olarak belirlemiş. Şimdilerde, kendisi gibi o kesimi eleştiren seyircilerin sırtından milyonlarca lira para kazanıyor. Helal de olsun, akıllıca… Takdir ettim.
Bu üstat Kadıköy’de geziyor. “Gezen” ve üreten bir ağabeyimiz.
* Bir diğeri ise Belediye Meclis üyesi olmuş ve yerel yönetimler sayesinde maaş alıyor. Etliye sütlüye karışmadan solculuk oynuyor.
Bu da Beşiktaş’ta geziyor. “Erkekli” bir cinsiyete sahip.
Kariyerlerinin zirvesindeki bu kişiler ya siyasi fikirleri doğrultusunda ya da reklam çalışmalarının bir sonucu olarak, eleştirdikleri parti ve kişilerden nemalanarak sanat yapıyorlar. Bana göre öncelikle ‘siyasi’, sonrasında da ‘ekonomik’ bir çalıştay… Eminim ki sanatlarının içi boş değildir ve bu ikisinin etkisinde kalmamışlardır.
Bu üstatlar ve benzerleri, toplumda etkin politik görüşe tüm benlikleri ile karşı olan kişiler. Eleştirdikleri konuma düşmediler mi? Kutup olmadılar mı?
Bir kez aktif politikaya bulaşan kişi, tamamen politikayı bırakmadığı sürece, yazının başında söylediğimiz mesleklere bulaşmamalı. Aksi halde seyircilere oyun değil, politik sunum sahneliyor. Sanatçı, her an kurumları ve kutupları eleştirerek alaşağı edebilecek kudrette olmalıdır.
Siz, partisinden aday olup seçildiğiniz bir belediye ve teşkilatını sahneden eleştirebilir misiniz?
Sanat siyasetin önüne geçerse, sanatçı siyasete atılmalıdır.
Kendisiyle yaptığım bir röportajımda, “Kirli siyasetinizdeki illet sözleri, repliklerimize bulaştırmayın. Unutmayın ki sahne meclis değildir; bu kişileri alkışlayanlar da seyirci değil, partizandır.” demişti Gazanfer Özcan…
Kutup olmadan bitirmeli yazıyı…
Özetle tüm bunları doğuran da karşı kutbun bükülemez bileği ve sermaye gücüdür, bilirim…
Sadece ‘çam’da yeşil olması dileğiyle;
Yeşilçam’a selamlar.
Işık ve sevgiyle.