Hem İyi İnsan Olmak, Hem de Ayakta Kalmak: Sezuan’ın İyi İnsanı

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Üstün Akmen

Bertolt Brecht’in kim olduğunu bilenler bilmeyenlere nasılsa anlatır, orası önemli değil de, ben işte o bilinen/bilinmeyen Brecht’in “Sezuan’ın İyi İnsanı-Der Gute Mensch Von Sezuan” başlıklı mesel oyununun, “bugünkü toplum düzeninde hem iyi insan olmak, hem de ayakta kalabilmek mümkün mü” sorusunu ele aldığını söyleyerek işe başlamak istiyorum.

Belki biliyorsunuzdur, ama “Sezuan’ın İyi İnsanı”nın önce konusunu: “… bir masal havasında Çin’in Sezuan eyaletinde geçen oyun, üç tanrının iyi bir insan aramak üzere dünyaya inmesiyle başlar. Kendilerine yatacak yer arayan tanrılara, Fahişe Shen Te’den başka kucak açan olmaz. Tanrılar, Shen Te’ye iyiliği karşılığında yüklüce bir para verdikten sonra Sezuan’dan uzaklaşırlar. Ancak kendine bir tütüncü dükkaı açan Shen Te’ye müşteri yerine ne kadar işsiz güçsüz, parasız insan varsa musallat olur ve Shen Te’nin iyilikleri kendisine zarar vermeye başlar. İnsana insanca yaşama hakkının tanınmadığı çarpık bir düzende, iyi insan Shen Te ayakta kalabilmek için zaman zaman Shui-Ta kişiliğine bürünerek katı yürekli, kötü bir insan rolünü oynamak zorunda kalır. Shen Te’nin yaşadıkları, seyircinin kendi kendine: ‘İnsan, insancıl olmak için insanlık dışı bir mücadele mi vermelidir’ sorusunu sormasına vesile olur,” tümceleriyle anlatmam da gerekiyor.

Saldırılan ve Yasaklanan Oyun

Yazının bundan sonrası kolay!

Epik tiyatro ekolünü en iyi yansıtan oyunlardan biri olarak kabul edilen bu oyunun, ülkemiz tiyatrosu adına fevkalade şanssız bir geçmişi var. 1957’de Adalet Cimcoz’un tercümesiyle (şiir çevirileri Teo’ya aitti) yayımlanır yayımlanmaz yasaklanmış, 1958 yılında Şehir Tiyatrolarında Max Meinecke rejisiyle oynanacağı ila edildiği halde, temsilinden cayılmıştı. Ben bunları doğal olarak anımsayamıyorum. Ama 1963 yılında yeniden Şehir Tiyatrolarının repertuarına alınan “Sezuan’ın İyi İnsanı”nın, (sahne ışıkları içinde uyusun) Beklan Algan’ın rejisiyle perde açmaya başlaması vallahi dün gibi aklımda. Böylece “Sezuan’ın İyi İnsanı” ülkemizde bir profesyonel tiyatro tarafından oynanan ilk Brecht oyunu olmuştu. Gel gelelim, oyunla ilgili “malum” gazetelerin kışkırtıcı yayınlar yapması üzerine tiyatroya saldırıldı, sonra da yasaklandı.

Altı Yıldır Hiçbir Profesyonel Repertuarda Yoktu

“Sezuan’ın İyi İnsanı”nın son olarak 1976 yılında ve Vasıf Öngören’in rejisiyle Birlik Sahnesi tarafından, o sahnelenişinden 30 yıl sonra da 2005-2006 sezonunda Özdemir Nutku’nun çevirisi, (bilvesile bir kez daha özlemle, sevgiyle anıyor, alkışının bol olmasını yürekten diliyorum) Ali Taygun’un yorumuyla Bakırköy Belediye Tiyatroları’nda perde açtığını da biliyorum. “Sezuan’ın İyi İnsanı”, geçen onca yıllık süreçte, birçok üniversite topluluğu ve farklı amatör topluluklar tarafından defalarca oynansa da, altı yıldır hiçbir profesyonel tiyatronun repertuvarında yer almamış olmasıyla da ilginçliğini korumuş bir oyun özelliğine sahipti bence. Neyse ki, kuralı Adalet Cimcoz’un çevirisi ve bu kere Yücel Erten’in rejisiyle İstanbul Devlet Tiyatrosu bozdu.

Yücel Erten Oyuncuları Araç Olarak Kullanmamış

Bu ülkenin yetiştirdiği “en”lerin hemen ilk sıralarında yer alan Yücel Erten, dünyanın farklı versiyonları arasına kağıt gibi sıkıştığımız tam da şu günlerde, Avrupa usulü insan haklarından/ilişkilerinden tozu dumana katarak uzaklaşılırken, yol aldığımız dünyanın içindeki sorunları şöööyle bir yoğurmak istemiş ki Brecht’in oyununu hem de İstanbul Devlet Tiyatrosu’nda sahneye taşımış. Sadece sosyalizm sorununu değil, insanın iyi olabilip olamayacağını, insan ilişkilerinin insanın iyi olmasına izin verip vermeyeceğini irdeleyen bu oyunu seçmekle, bana sorarsanız gene tanınan, bilinen, takdir edilen “Yücel Erten”liğini yerine getirmiş. Bizim varoşlarımızla, imgesel Çin’in varoşları arasında bir anlamda paralellikler kurmuş olması, oyunu izledikten sonra sanırım ilginizi çekecek ve işte o zaman dolaylı olarak bana soracaksınız. Onun için, gelin siz sormadan ben “size” anlatayım: Malumdur, Brecht, salonda oturur, oyunu yönettiği pek fark edilmezmiş ya, sanki aynısını yapmış Yücel Erten. Karışmaları belli ki bellisizce ve hep “akış yönünde” olmuş. “Kendi tasarladığını” oyuncularla gerçekleştirmek istiyor izlenimini yaratmaktan kaçınmış. Oyuncuları araç olarak kullanmamış.

İyi de, Ne Yapmış Yücel Erten

Ha, ne yapmış diye sual edecek olursanız onu da yanıtlayayım, oyunun anlattığı olayı oyuncularla birlikte yakalamak istemiş. Her bir oyuncunun kendi gücünü en yüce değerlerle ortaya koymasına yardımcı olmuş. Parodiye ya da komediye kayma ya da dramatik olmaya kaçma olasılığını başarıyla engellemiş. Brecht’in tiyatro anlayışının özünü koruyarak, üç saatlik oyunu sıcak, akıcı, masalsı bir atmosfere kavuşturmuş. Oyuncu malzemesini fevkalade sağlam tutmuş. Shen Te ve Shui Ta ikilemiyle, iyi insan ve kötü insan çizgileri çizen, kapitalist sisteme ve burjuvaziye kafa atan oyunun imbiğinden süzülen “insancıl olmak için insanlık dışı bir uğraş mı vermek gerekir acaba” sorusunu, izleyenlerin beyinlerinin gri kıvrımlarına temel çivisiyle çakmış. İçinde yaşamadığımız, yaşamak ne kelime solucan gibi kıvrım kıvrım kıvrandığımız toplumdaki kokuşmuş çürümeyi “iyi” insanın gözünden anlatan yapıtta yer alan Paul Dessau’nun zor, hatta seyirciye itici dahi gelmesi olası müziğini bir cıvıl müzik yeteneğinin “hazık” kulaklarına emanet etmiş. Çiğdem Erken, müzikal bir yabancılaşma duygusu yaratmış.

Özbora, Çin’i Andıran Bir Tasarım Yapmamış

Çiğdem Erken’in giderek uzmanlaşarak (vakti zamanında bu konuda çok kavga (!) etmiştik) mükemmelleşen Brecht müziği anlayışı, Derin Eryılmaz Pöğün (Piyano), Ufuk Atar (Klarnet), Derin Irmak (Trompet) triosunun icrasıyla renk kazanmış. Oyuna inanılmaz tempo kazandıran, “black-out”ları atlatan capcanlı müzik, Yücel Erten’in yorumuna değer katmış. Ethem Özbora, fevkalade işlevsel bir dekor tasarlamış. Oyun mekansal olarak belirsiz olmakla birlikte, Özbora, dünyada da alışılageldiği üzere Çin’i andıran bir tasarım yapmayarak evrensellik iletisi açısından oyunun “iyi yönleri” çizelgesine çentik atmış. Nalan Altaylı’nın’nın kostümleri de dekora ve amaca uyum sağlamış. Işığın büyücülerinden Yakup Çartık’ın ışık tasarımına söz etmek bu kere de kimin haddine!

Motifleri Oyunun Dip Suyundan Çekip Çıkarmak

Yücel Erten’in, titiz mi titiz olduğunu bildiğim Dramaturg Şafak Eruyar ile birlikte kotardıkları dramaturgi çalışmasının, oyuna olumlu anlamda yansıdığına inanmamama, anlamamama, karşı koymama hiçbir neden yok. Oyunun içinden “iyilik bir yaşamı ne kadar çabuk mahveder, sertlik bir yaşamı ne kadar çabuk yeniden kurar, iyi insan bir yardımcı arar, ama sonuç itibariyle yardım edilebilecek birini bulur” gibi motifleri oyunun dip suyundan çekip çıkarmak, hiç kuşkum yok ki ince bir dramaturjik çalışma gerektiren çalışmayla yapılanmış.

Kuzen Shui Ta, Shen Te’nin küçük yavrusuna yardım edebilmek için pek çok insanın küçük yavrusunu harcamak zorunda mıdır, siyasi erk (ay aman of) tanrılar, Hrant Dink gibi (haydaaa, bu da nereden çıktı şimdi) iyi insanlarının katilini sorguya çekmezler mi gibi damıtılmış özelliklerin oyuna işlenmelerine baksanıza!

Haklılığım dramaturjik çalışmayla kanıtlanmış.

Zuhal Erkekli’nin Doğal Oyunculuk Anlayışı

Gebe Gelin, Genç Orospu ve Bayan Su karakterlerine can üfüren Aylin Gürsoy’un, Kadın’da Mehlika Balkan’ın, Adam ve Müşteri’de Hakan Şahin’in, Mal Sahibi Mi Tzü’de Hanife Şahin’in, 2. Tanrı ve Büyükbaba’da Hakan Güneri’nin karakterlerine bürünme konularını Yücel Erten’in ustalığı mı sağlamış, yoksa andığım oyuncuların çalışmaları ve yetenekleri mi, orasını neden yok bilmeme! Bilebildiğim, Zeynep Erkekli’nin özellikle Shin karakterini parçalardan oluşturarak (sinema deyimiyle) kurgulamış olması. Erkekli’nin benimsediği doğalcı oyunculuk anlayışı, bu kere psikolojik ve davranışsal işaretlerden hafif yoksun mu kalmış ne?

Yıldırım Güçük’ün Karakterlerle Kurduğu Duygusal İletişim

Zühtü Erkal 1. Tanrı’ya can verirken duyguları fizikselleştirmenin (ya da gerekçelendirme dediklerinin) tiyatronun olmazsa olmazı olduğunu unutmamış, 1. Tanrı karakterini (Topal karakterini de) iyiden iyiye gözden geçirip, gerekçelendirmede ayrıntıya inmiş. Ahenk Demir, 3. Tanrı ve Berber Shu’nun duygularını duygusal olarak sahiplenmiş ve onları sezgisel olarak oyunun temel hedefi boyunca sürüklemeyi becermiş. Rolleri abartmıyor, hiç mi köpürtmüyor, yaratıcılığın tüm yollarını deniyor. Marangoz Lin To/Papaz ve Bay Chu’da Cengiz Baykal’ın oyunculuğu nedense pek ruhsuz, pek bir ezbere dayalı. Yıldırım Güçük’ün Polis ile Garson ile Bay Fu ile arasında kurduğu duygusal iletişimi pek sevdiğimi burada itiraf etmeliyim.

Seval Gökçe’nin Başarısı

Sucu Wang’ta İlkay Akdağlı’nın birinci perdede, üç tanrının geldiği tabloda güğümleri içlerinde su varmışçasına taşıyışı özel övgüye değer. “İyi” oyuncu Reha Özcan’ın, Pilot Sun ve Yeğen’de oyunculuğunu yaşamsal güçle dolduruşu, karakterlere çok canlı coşku ve kavram şırınga etmesi bu kere de keyif vermekte. Seval Gökçe, hem Sun’un Annesi, hem de Yaşlı Orospu karakterlerinin tüm yaklaşımlarını anlamış ve başarıyla kontrolü altına almasıyla dikkat çekerken, canlandırdığı karaktere neredeyse bir taç takmadığı kalmış.

Shen Te ile Shui Ta’nın Canlı, Fiziksel ve Psikolojik Yönelimleri

Trabzon Devlet Tiyatrosu’ndaki (eee, çok gezen çok bilir) başarılı oyunculuklarıyla tanıdığım Zeynep Ekin Öner’in İstanbul’a atanması, alenen söylüyorum İstanbul tiyatro izleyicisi için büyük şans. “Sezuan’ın İyi İnsanı”ndaki başarısı ne kelime, onu bakın daha ne rollerde alkışlayacaksınız, hele durun, bekleyin, göreceksiniz. Öner, Shen Te’nin ve Shui Ta’nın canlı, fiziksel ve psikolojik yönelimlerini iyi yansıtıyor. Sosyal çarpıklıkları gördükçe, özdeki iyinin peşine düşen Shen Te ile özdeşleşerek kendi gizemli “ben”inde kök salmış, doğuştan gelen yaşamsal hedef ve özlemler içindeki Shen Te’ye mükemmelen can veriyor.

Zeynep Ekin Öner, “fevkalade” olarak tanımlanacak epik oyunculuk gösterisiyle oyun içinde adeta bir büyü yaratmakta.

İyi de, şimdi onu da soracaksınız: Bütün bunları kim yaratmakta?

Hay sen varlığınla, aklınla, bilginle, kültürünle, deneyimlerinle çok yaşa emi Yücel Erten Hoca!

Evrensel

 

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Üstün Akmen

Yanıtla