Nedim Saban
Büyüklüğünü bilmediğimiz bir düşmanla savaşamayız. “Savaşma seviş” desek de bu rekabet ortamında, mal satamayız. Kredi kartına 16 taksit de yapsak, reklam şart! Fakat gelin görün ki, nereye reklam vereceğimizi şaşırmış durumdayız. Eskiden ratingleri ölçülürken, arabamızı A/B grubunda çok izlenen programlarda, sabunumuzu C’de kadınların izlediği programlarda satabildiğimizi sanıyorduk. Eee, şimdi kim en büyük belli değil, ortalık karışmış durumda, şu an kullanılan datalarla eskiler tutmuyor. Ne b…k yiyeceğimizi bilemediğimiz için, televizyon reklamlarımızı azaltıyoruz haliyle. Verdiğimiz geçici rahatsızlık için özür dileriz.
Bir kapitalist
Sevgili Kapitalist,
Siz diziye reklam vermezseniz, televizyonlar bölüm başı 300.000’den 999.000 liraları bulan bütçelerle, alelacele çektiğimiz, bölüm yetiştirmek için çift ekip 21 saat çalıştığımız dizileri ödeyemezler, biz de işsiz kalırız. Hadi eskisi gibi dublajla idare edeceğiz desek, zaten konuşacak şey kalmadı ki memlekette! Biz ya sizin reklamların üstüne, ya sesi çıkmayan oyuncuların üstüne konuşuruz, bu saatten sonra Hint dizilerini seslendirmek de bize yakışmaz. Bazılarımız tiyatro yapmak zorunda bile kalabilir. Aslında iyi bir vitrin, fakat bu saatten sonra ‘oynamayı’ da unutmuş olabiliriz.
Orta yetenekte bir oyuncu
Sevgili kapitalist,
Lütfen televizyonlara reklam vermeyi kesmeyin. Ben haftada 30.000/ 40.000 kazanan bir oyuncuyum. En az sizler kadar kapitalist olmayı başardım, sette, uçakta, vapurda (pardon vapura binmem kendi teknemde), arabada (pardon arabaya binmem karavanımda) hep bu düzeni savundum. Politik çıkışım yok, etliye sadece kasapta, sütlüye sadece yoğurt alırken bulaştım. Bazı özel tiyatrolarda 50’ye yakın kişinin ekmek yediğini göz ardı edip, “tiyatrodan para kazanılmaz, Amerika’da izlediğim müzikal de burada yapılamaz ” deyip, b..k yedim. Evde oturamam çünkü evim çok geniş, hangi odada oturacağımı bilemem. Sizleri çok öperken, çok rica ederim, lütfen kucağınızda olduğumu unutmayın. Tabii aramızda kalmak şartıyla!
Zengin bir oyuncu
Sevgili beni sevmeyen,
Dizi, reklam, film sektörü ölürse, eve ekmek nasıl götüreceğim diye korkmam. Gerekirse bir fabrikada işçilik yaparım. Oyuncu kaprisi çekmektense, vardiya şefiyle tepişir, onurlu bir biçimde eve ekmek götürürüm.
Set işçisi
Sevgili televizyon yöneticisi,
Ay nasıl memnun oldum, reklamları kısaltmışsınız, çok teşekkür ederim. Attığım mailleri bu sefer dikkate aldınız herhalde! Çok temiz kalplisiniz. Bu iyiliğiniz karşısında, ben de bir itirafta bulunayım. Zaten ben reklamları hiç izlemiyordum. Oğlum diziyi internetten indirirdi, ben reklama geçtiğinizde zap yapardım, ama evde huzur kalmamıştı. Müsaadenizle televizyonunuz aracılığıyla, kocamın da artık eve dönebileceğini duyurmak isterim.
Bir tele/ev kadını
Bakın sevgili reklamcılar, reklam veren amcalar, teyzeler, kocaman bütçeleri yönetenler; size yıllarca tiyatro sponsorluğunun büyük bir prestijden öte, doğru bir yatırım ve reklam kaynağı olacağını, afişlerimizin binlerce sayıda basıldığını, her gün en çok okunan gazetelere reklam verdiğimizi, her şeyin ötesinde ülkede sanatın yaşamasının, insanların mutlu olmasının daha uyumlu bir gelecek için gerekli olduğunu yazdık durduk. Ama laf anlatamadık. “Tiyatroya kaç seyirci gelecek ki, biz almayalım” dediniz. Nitelik/nicelik tartışmasına girmeden, bizim reklamların da etkili olacağını söyledik, katiyen anlatamadık! Televizyonda zaplanan reklamlar yerine tiyatro sponsorluğu yapsaydınız, başınıza bunlar gelmezdi.
Bir tiyatro sahibi
1982 yılında çocuk tiyatrosu yapıyor, parklarda, sokaklarda yoksul çocuklara oyun oynuyordum. İlk sponsorum Evrim Oyuncakları’ydı. Firma iflasa giderken, sahibi sadece görgülü olduğu için değil, “nasılsa battık batacağımız kadar hiç olmazsa bir tiyatroya sahip çıkalım” diyecek kadar vizyon sahibi biriydi. İkinci sponsorluğumuzu Yaşar Holding’den aldık. Genel müdürü ileri görüşlü olduğu kadar, tiyatroyla eğitim verileceğini de bilecek kadar önemli biriydi. Evrim Oyuncakları’nın sahibi Ergin Telci, Yaşar Holding’in o dönemki genel müdürü erken öldüler, halbuki çevrelerine daha çok ışık saçacaklardı. Televizyon seyircisinin haftada 10/15 diziyi nasıl birbirine karıştırmadığı hep merak konusu olmuştur. Bundan sonraki merakım da, yatırımcıların tiyatroya sahip çıkarak, reklam stratejilerini yeniden gözden geçirip geçirmeyeceği olacaktır.
Nedim Saban
Not: Geçen haftaki yazımda Tiyatro Dergisi’nin ödüllerinin Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu’nda dağıtıldıktan sonra, kokteyl için sponsor otelin mekânına gittiğimi yadırgadığımı, bunu da “fuayede içki haramdır” mantığına bağladığımı söylemiştim. Dergiyi cengaverce bu kadar yıl yaşatan emekçi Mustafa Demirkanlı’yı kırmak değildi amacım. Kaldı ki, tiyatro sponsorluğunu özendirmeye çalıştığımız yazıda, bu önemli ödüllere ev sahipliği yapan Elite World Oteli’ne teşekkür etmek başka bir ödev. Demirkanlı, yazımda yanlışlık yaptığımı, Şehir Tiyatroları’ndan bu konuda hiçbir baskı görmediğini bildiren bir mail gönderdi. Ben yanlış yapmışım, önyargılı davranmışım demek. Sevgili dostumla en kısa zamanda Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nin fuayesinde kadeh tokuşturarak, kendimi affettirebileceğimi umuyorum.