(9.01.2012 tarihli CNNTurk de yayınlanan Hande Sönmez’in Mert Fırat ile yaptığı röportajı okurlarımızla paylaşıyoruz.)
Oyunculuk’ dendiğinde akla ilk gelen şeylerden biri de şişkin egolar. Bu genellemeye istisna olacak pek çok oyuncu da var muhakkak ancak zannediyorum Mert Fırat istisnalar arasında ipi göğüslemiş, hem de galiba hiç farkında olmadan. Başarısı mutlaka önce yeteneğinden ve vizyonundan ama bence biraz da ‘kendi gibi’ olmaktan geliyor… Oyun Atölyesi’nde devam eden Testosteron, Londra’da Shakespeare oyunlarının yarışacağı Londra Olimpiyatları’nda oynanacak Antonius ve Kleopatra, yazın başlayacak yeni film projesi derken, önündeki programı da kendi gibi dopdolu…
* Testosteron’un bu sezon 4. sezonu seneye de devam mı önce onu soralım?
Evet devam. Yeni bir oyun çalışıyoruz ama Testosteron’a yine devam edeceğiz. Artık ayda bir hafta mı olur her pazartesi mi olur sıklığı ne şekilde olur çok bilemiyorum ama seneye de devam edeceğiz.
* Testosteron Polonya’da uzun süre oynamış bir oyun. Sonra sinema filmi de çekilmiş. Sizce sinema filmi de olan bir oyunu uyarlamanın zorlukları nedir? Ya da var mıdır?
Evet Testosteron 5 sene Polonya’da kapalı gişe oynamış bir oyun ne mutludur aynı Türkiye’de olduğu gibi. Kapalı gişe oynuyoruz. Bu sezon 8 oyunumuz kaldı.
Polonya’daki filmi oyunun yazarı çektiği için ve o bakış açısından yani farklı bir açıdan çektiği için bizimkinden çok farklı aslında. Kemal Aydoğan’ın bambaşka bir bakış açısı, algılayış biçimi var var. Zatentiyatro textlerini de özel kılan budur.
Sinemada da aynı konu hakkında çekilmiş yüzlerce film var. Yüzlerce film aynı şeyi anlatır ama bakış açıları farklıdır. Burada daha yerelden bakıyoruz, biz erkeklik meselesi, erkeklikle hesaplaşma üzerine kurduk oyunu, üzerine de çok araştırma ve okuma yaptık.
Filmlerin sahnelenmesi ya da bu film-tiyatro karşılaştırmasını da baz aldığımda benim bir de iddiam var: Birisi 10 sene sonra bu röportajı okuduğunda hak verecektir belki bana: Dünya üzerinde performans sanatlarının satışı yükselmiş, ama Türkiye’de % 141 oranında yükselmiş.
Canlı ve burada’nın önemi, biz ona gerekli kıymeti verirsek, oyuncular, tiyatrolar ve seyirciler olarak; 10 yıl sonra tiyatro altın çağını yaşayacak. Çünkü bizi internetten indiremiyorlar. Ne müzik CD’siyiz ne de sinemadan çekilen filmiz.
Şurada bütün seyirciler oturup çeksinler kamerayla izlediklerinde bu onlara hiçbir keyif vermez. O yüzden tiyatro ve performans sanatlarının ölmesini bırakın, şu anda tam tersi satışlarını 2’ye katladığı bir dönemdeyiz.
* Oyunu izleyip ‘kadının aşağılandığını düşünen’ ve tam da tersi olarak ‘erkeğin kadın karşısındaki çaresizliğini anlattığını’ düşünenler olmuş. Siz ne dersiniz?
Ben bunun tümüyle bütün oyunun erkek diliyle yazılmış, erkeği hem diliyle hem hayattaki duruşuyla ve varoluşuyla hem tavrıyla çok sıkı bir şekilde eleştirdiğini düşünüyorum. Yönetmenimiz de böyle düşünüyor ki zaten böyle sahneye koyuldu bu oyun.
Hiçbir zaman kadının yerildiği ya da kadına hakaret edilen bir oyun değil. Oyunda küfürler kullanıyoruz, o….. f….. gibi laflar var bunlar tam da erkek dilinin kadın bedeni üzerinde oluşturduğu argümanlar. Öyle bir durum var ortada.
* Peki bir sonraki oyun projeniz?
Ben her sene farklı oyun projeleri teklifleri alıyorum. Ama bir türü denk gelmiyor. Oyun Atölyesi’nden çok memnunum ve tüm zamanımı alıyor. ‘Antonius ve Kleopatra’ çalışıyoruz şu an; haftada en az 4-5 gün prova yapıyoruz. Oyun Londra’da Globe’da oynayacak. Shakespeare oyunlarının yarışacağı 2012 Londra Olimpiyatları’nda oynayacak; uluslar arası bir festival ve 38 ülke katılıyor. Haluk Bilginer var, Testosteron’dan Onur Ünsal var ben varım. Londra’dan önce de Mart gibi Türkiye’de sahneleyeceğiz. Önce burada oynayacağız.
* Sizin gönlünüzden geçen, textlerini sevdiğiniz ve oyununu sahnelemek istediğiniz yazar?
Shakespeare’in bütün textlerini oynamak isterim; o derinlik gerçekten nefis. Türkiye’de de çok değerli yazarlar var: Güngör Dilmen’in bütün oyunlarını oynamak isterim. Özen Yula’nın çok güzel oyunları var, Murathan Mungan’ın keza öyle. Türkiye’den çıkan çok çok iyi yazarlar var.
* Peki bir müzikal veya in your face gibi bir türde oynamak?
Yönetmenin şekil verdiği bir durum söz konusu aslında, mesele Antonius’u Oyun Atölyesi’nin nasıl oynayacağı ya da Şehir Tiyatroları ve Devlet Tiyatroları Hırçın Kız’ı nasıl oynayacağına bağlı biraz da. Gerekirse oyunu in your face akımına da yaslayabilirsiniz elbette. Her oyunun ne söylemek istediğiyle ilgili, oyun in your face’i gerektirirse öyle oynanır o yapı müzikali gerektirirse o şekilde oynanır.
* Yakın zamanda izleyip tavsiye etmek istediğiniz bir oyun var mı?
Tehlikeli İlişkiler var, Vahşet Tanrısı var.
* Sinema filmleriniz en azından İlksen Başarır’la çektikleriniz sosyal sorumluluk yönü de olan filmlerdi. Sırada yine böyle bir film var mı?
Şimdi yeni bir filme hazırlanıyoruz. Önümüzdeki yaz çekmek istiyoruz. Ağustos’ta başlayacağız muhtemelen. Filmin ismi ‘Sizden Küçük Bir Ricamız Var.’
* Yakın zamanda izleyip tavsiye etmek istediğiniz filmler?
Sherlock Holmes’u beğendim, aslında son zamanlarda çok da gidemedim. Dedemin İnsanları ben oynadığım için söylemiyorum ama güzel bir film.
* Son olarak buradan duyuralım; twitter’da hesabınız var mı?
Hayır yok, bir tane Mert Fırat var yazıyor bir şeyler bana devrederse alırım:
* Facebook peki?
Menejerimin yönettiği bir fan page var.