Hukuk sistemindeki yanlışları ve aksaklıkları gerçek hikayelerden yola çıkarak anlatan “Elma Hırsızları”, bu tiyatro sezonunda izleyici ile buluştu. Metin, Faruk Erem’in “Bir Ceza Avukatının Anıları” adlı eserinden Memet Baydur tarafından oyunlaştırıldı.
“ELMA Hırsızları”, hukuk ve yasaların adil olması zorunluluğunu farklı sosyal çevrelerden insanların yaşanmış, gerçek hayat hikâyeleriyle anlatıyor. Oyunun yönetmeni Ankara Devlet Tiyatroları sanatçısı Volkan Özgömeç, yasaların varlığının caydırıcı olmasını anlatmak istediklerini belirtti.
Volkan Özgömeç (Devlet Tiyatroları Sanatçı ve yönetmen)
Cezalar Caydırıcı Olmalı
“Elma Hırsızları bu yıl kondu. Mehmet Baydur’un oyununu sahneledik. Bunu yapmamızın sebeplerinden biri de Mehmet Baydur’un ölümünün 10. yılı olması. Elma Hırsızları’nda, biz cezaların, yasaların varlığının caydırıcı olmasını anlatmak istiyoruz. Örneğin adam öldürmenin cezası 24 yıl. 12 yıl infazdan, dört yıl da iyi halden gidiyor. Geriye sekiz yıl kalıyor. İnsanlar, sekiz yıl yatar çıkarım diyip, adam öldürmemeli. Biz istiyoruz ki yasalar daha caydırıcı olsun. Eğer caydırıcı olmazsa, yaptırımı uygulanırsa sonuçta insan zarar görecek. Biz burada hukuk ve adaletin birbirine yanaşması gerektiğini savunuyoruz. Hukuk başka, adalet başka. Hukuk hep soğukkanlı yaklaşmıştır, kesindir, nettir. Her hukuki olan adildir diyemeyiz. Yönetimler hukuktan ellerini çektiklerinde hukuk ve adalet birbirlerine yanaşacaktır. Eğer ellerini çekmezlerse o zaman hukuk ve adalet birbirinden uzaklaşacaktır.
Adalet İnsanı Korumalı
Mesela hukuka uygun her çözüm adaletli değil. Bazen de adaletli olur ama hukuka uygun olmaz. İnsan bu iki yerin arasında nerde. İnsan hakları, yaşam hakkı, özgürlük, eşitlik. İnsan, bu eşitlik ve adalet arasındaki boşluğun neresinde. Adaleti, hak, güç yada iktidar belirlememeli. Hukuk ve insan, hukuk ve gerçek, hukuk ve yaşam yan yana durduğu zaman insanı zalim topluma karşı koruyabilir. Adalet, hep korucuyu olmalıdır. İnsanı korumalıdır. İnsan için uğraşmalıdır.
Şarkılarla Anlattık
Elma Hırsızları’nda 12-13 tane ayrı hikaye var. Her biri yaşanmış gerçek hikayeler. Toplumun çeşitli kesimlerinden insanların hikayeleri. Profesör Doktor Faruk Erem’in anekdotlarını, Mehmet Baydur oyunlaştırdı. Baydur, bu hikayeler üzerine hiçbir yapmamış, sadece oyunlaştırmış, biz de sahneye taşıdık. Biz sadece uzun olan hikayeleri, şarkılarla anlatmaya çalıştık. Örneğin oyunda aydın bir yazarın hikayesi var. Sonunda idam cezasına çarptırılan bir çocuk var. İnsanlar bu hikayeleri, başkalarına benzetiyor.
Oyunda, altı erkek, üç kadın oyuncu var. 30-40 tane farklı rol yer alıyor. Oyuncular, üstlerine küçük aksesuarlar ekleyerek oyunu anlatmaya çalıştı. Bu kişiler her epizotta farklı karakterlere bürünerek, hikaye anlattılar.”
Sinem Şahin (Ankara Devlet Tiyatrosu Sanatçısı)
Hayattan Besleniyoruz
“TRABZON Devlet Tiyatrosu’nda altı yıl çalıştıktan sonra Ankara Devlet Tiyatrosu’na geçtim. Elma Hırsızları ilk oyunum. Dört farklı karakterdeyim. İlk epizotum Zehra karakteri. Bir genelev karakteri. Epizot mahkeme salonunda geçiyor. İkincisi Ayşe karakteri. Ayşe köy kızı, kocası Almanya’dan üstüne kuma getiriyor. Ayşe’nin dramını anlatıyorum. İdamlık mahkum Turgay’ın annesi Nermin’i oynuyorum. Annesi, Turgay’ın ve kendi hikayesini anlatıyor. Kiraz karakteri ise çok cahil ve çocuğunu öldürecek kadar bir cehaletin pençesine mahkum olmuş bir karakter. Bir buçuk aylık bir hazırlık süreci yaşadık. Karakterleri canlandırırken çok zorlandım diyemem. Çünkü bu topraklarda yaşayan, duyduğumuz, gördüğümüz, tanık olduğumuz karakterler. Zaten hayattan besleniyoruz, algılarımız açık. Burada benim canlandırdığım karakterlerde iki hikayeyi şarkı söyleyerek anlatıyorum. Beni zorlayan kısım biraz bu oldu.
Anlattığım karakterlerin hepsinin kendine özel bir hikayesi ve durumu var. Benim için hepsi birbirinden değerli. Birini ön plana çıkarmak benim için doğru olmaz. Oyunun yapısına aykırı kaçmamayı hedefledim.”
Edip Tümerkan (Ankara Devlet Tiyatroları Sanatçısı)
Çevreme Bakmak Yeterli Oldu
“Farklı epizotlarda farklı roller oynuyorum. Altı farklı rolüm var. Hakim olarak başlıyorum, Güneydoğu’da mayın arayıcısı olarak devam ediyorum. Daha sonra gardiyan oluyorum, ikinci perdenin ilk sahnesinde kaporta ustasını canlandırıyorum. Kuraklık yaşanan ve bir imamın cahil bir halkı sömürdüğü bir epizotta oradaki köylülerden birini oynuyorum. Role hazırlanırken ekstra bir çaba sarf etmedim. Çünkü, günlük hayatta gördüğümüz olaylar ve karakterler üzerine kurulu bir hikaye. Derin bir araştırma içine girmedim. Çevreme bakmak hazırlık sürecinde yeterli oldu diyebilirim. İyi anlaşan bir ekiple, keyifli bir iş. Güncelliğini koruyan ve yaşanmış olayların sergilendiği bir oyunda çalışıyorum.
Bir oyuncu için tek başlayıp da, aynı kişi olmaktansa altı farklı karakter oynamak daha zevkli. Canlandırdığınız karakterlerin özelliklerini inceleyip, öğrendikten sonra rolden role geçmek bir oyuncu için şans diye düşünüyorum.Bir tane gardiyan var. Ben onu seviyorum açıkçası. O epizotta “Gardiyan Büyük, Adalet cüce” diye bir lafı var. Bu gardiyanın baskısı. Gardiyan aslında doğru yaptığını zannederek ne kadar yanlış yapıyor. Biraz komik bir karakter, farklı bir şivesi var. O yüzden bu karakteri diğerlerinden biraz daha kayırabilirim.
Faruk Erem gibi usta bir hukukçunun günümüzde tartışılan konuları yazmış olması, Mehmet Baydur’un da bunu oyunlaştırması ve bizim bunu sahneyle koymamız, keyif verici. Çünkü hukuk sistemindeki hataları, izleyiciye söylemiş oluyoruz.”