Parçası Olduğumuz Bir Oyun: Ekip Tiyatrosu’ndan Largo Desolato

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Seda Güney

Hepimiz bu oyunun parçasıyız. Dinleniyoruz. Gözleniyoruz. Korkutularak sindirilmeye çalışıyoruz. Korkutarak sindirmeye çalışıyoruz.  Korkutarak sindirdiğimizde güçlüyüz zannediyoruz. Korkuyoruz… Hepimiz bu oyunun parçasıyız. Ekip Tiyatrosu Václav Havel’in yazdığı, Cem Uslu’nun yönettiği, Ayça Seymen Şimşek’in dramaturgisini yaptığı Largo Desolato oyunuyla bize bu durumu bir kez daha düşündürüyor. Seyirciyi merkezde tutarak oyunun bir parçası kılıyor.

Ekip Tiyatrosu daha önce Türkçeye “Buruk Ezgi” diye çevrilen, yazarın İtalyan sahne için yazdığı tiyatro metnini yabancılaştırma efektleriyle, simgesel anlatım boyutuna taşıyor. Oyunun dekoru ve kostümleri tasarlanırken sadece siyah ve beyaz kullanılmış. Yüzler beyaz bazla sıfırlandıktan sonra siyah kullanılarak yeniden kaş ve gözler belirginleştirilmiş, özetle beyaz bir yüzeye yeniden yüz çizilmiş. Yüzünde renk olan iki kişi var; biri kırmızının kadınsılığından yararlanılan “Lusi”, diğeri pembenin çocuksuluğundan yararlanılan “Marketa”. Siyah ve beyaz birbirlerine son derece uzak görünürken yan yanayken de o denli birbirlerini bütünleyici renklerdir. Hatta kimilerine göre renk bile değillerdir. Dekor, kostüm ve ışık tasarımı Ekip’in ortak emeği,  makyaj tasarımı Duygu Yetiş’in yaratıcılığının sonucu olarak karşımızda, özgün müzikler Necati Doğa Ebrişim tarafından oyuna birebir hizmet eder biçimde bestelenmiş.  Seçimler tesadüf değil, son derece tutarlı bir masa başı çalışmasının sonucu.

Oyunun sahnelemesi alışılmışın dışında, seyirciyi etrafına alarak ve dört gruba ayırıp yerleştirerek gerçekleşiyor. Dört gruba ayrılmış seyircinin merkezinde oyun oynanıyor, aralardaki koridorlar sürekli kullanılıyor, seyircilerin dışındaki çember kullanılarak seyirci merkeze alınıyor. Dekor minimalist ve çok işlevsel, tekerlekli sehpa görünümündeki sandığın içinden oyun için gerekli her türlü aksesuar çıkabiliyor.

Seyircinin etrafındaki duvarlara yazılar asılmış; “buralar hep kitap”, “kitap buralar hep”, “hep kitap buralar” yazıyor. Aynı şeyi ifade eden üç farklı sırayla yazılmış bu mini bildiriler oyunun sahnelemesi hakkında detaylıca fikir veriyor. Seyircinin etrafındaki bu yazılar kütüphanede olduğunu anlamaları için yeterli görülüyor. Duvarlardan birinde “pencere” yazıyor, hemen altında iki taraflı “açık-kapalı” yazısı duruyor. Pencereyi açtıklarında açık tarafını görüyor seyirci, kapattıklarında kapalı tarafını görüyor. Rüzgâr çıktığında seyircilerin arasında işaretli yerlerinde oturan oyuncular rüzgâr sesiyle atmosfer yaratıyorlar. Etrafta hiç kapı yok ama odaların, mutfağın ve banyonun kapısı olduğunu belirten yazılar var, kapı eşiklerinde üzerine basılarak kapı çarpma sesi çıkartılan tahtalar var. Ekip’in dekor anlayışı son derece sembolist, oyunun seyirciyi taşımak istediği noktaya kusursuz hizmet ediyor.

Seyircilerin birbirlerini de izlemeleri, oyuna verilen tepkilerin görülmesi açısından da izlenme duygusuyla kontrollü izleme açısından da önem taşıyor. Oyunda kullanılan her fikir arkamıza yaslanıp rahatça oyun izlemekten uzaklaşabilmemiz için detaylıca düşünülerek işlenmiş. Oyun kişileri rahat değil, kulise gitmek yerine seyircilerin arasında oturuyorlar. Seyirci rahat değil, sürekli artan bir gerilimin ortasında oyuncularla ve diğer seyircilerle göz göze oturuyorlar. Seyirci olup biteni takip edebilmek için bir çaba sarf ediyor. Sarf edilen çabaya bir de sürekli çıkartılan yüksek sesler ekleniyor, seyirci rahat bir nefes alamıyor.

Leopold Kopriva, değeri bilinmeyen aydın bir kimliktir, bir felsefe doktorudur. Yazdıkları, düşündükleri rahatsızlık uyandırınca, o sözleri sarf edenin kendisi olmadığını söylemek tek çıkış yolu olarak görülecektir. Bu bir nevi benliğini reddetmektir. Leopold’un kimler tarafından suçlandığı ya da cezasının ne olacağı belirsizlik içindedir. Kendisini odasına kapatan bir felsefeci ne kadar üretken olabilirse o kadar üretkendir Leopold. Bahsedilen yere gönderilme beklentisi Leopold’un benliğinin ele geçirilmesine sebep olur. Ayrı odalarda yaşadıkları karısı Suzanna, karısıyla ilişkisi olan yakın arkadaşı Uli ve sevgilisi Lusi yaşamlarına devam ederlerken, Leopold beklemenin esaretindedir. Oyunun ikinci perdesinde Leopold’u ziyarete gelen Marketa oyunun başından beri Leopold’un ürettikleriyle ilgilenen ilk kişidir. Leopold bu ilginin karşısında iyice bocalar, felsefe öğrencisi olan Marketa’ya âşık olduğunu düşünecek kadar çaresiz durumdadır. Oyunun sonunda davasının ertelendiğini söyleyenlere kendisini hapse atmaları için yalvarır. Düşüncelerinden suçlanmak onun için bir var oluş biçimi halini almıştır adeta, beraat ederse yaşamını sürdüremeyeceğini bilmektedir.

Oyundaki ilişkiler yüzeysel, ilişkiler karmaşık. İtiraf edilemeyen aldatmalar alenen yaşanıyor, bu kadar özgürleşmiş ilişkinin ortasında mutlu olan kimse yok. Kimsenin belirgin bir kişiliği yok oyunda. Bütün oyun kişileri içinde bulundukları durumdan ve çoklukla Leopold’den şikâyetçi. Herkesin kendi takıntıları, kendi doğruları var. Oyun kişilerinin hepsi Leopold’un iyiliğini düşünür görünüyor fakat uydurdukları kılıfların ardında korkularından bencilce yaşıyorlar.

Sahneleme anlatılmak istenenin altını kalın kalın çiziyor ve bir yandan da sahnelemenin karşısında konu önemini yitiriyor; duygular, düşünceler alıp götürüyor seyirciyi. Oyunun yönetmeni Cem Uslu “Zamanında Václav Havel’in yaşadığı, günümüzde ülkemizde de yaşanan düşünce suçunun, dinlemelerin, baskıların altını çizmek istedik, her anlamda yabancılaştırarak seyirciyi rahatsız etmek istedik” diyor. Arkasına bir an olsun yaslanamayan seyirci bu isteneni sonuna kadar yaşıyor. “Arasız olsa oyun” diyorum, “seyirci arada nefes almasa” diyorum. “Düşünmesini istedik” diyor Uslu, “neden bu kadar yabancılaşmayla karşılaştığını düşünsün birinci perdeyi içselleştirip izlemeye devam etsin istedik” diyor.

Oyunu izledikten sonra söyleyecek çok söz bulunmuyor; hepimiz bu oyunun parçasıyız. Gerçekleşen baskıları susup izliyorsak hepimiz bu oyununun parçası olmaya mahkûmuz. Ekip iyi ki varsınız ve iyi ki tiyatro yapıyorsunuz. Bu oyunu ve bu ekibi izlemeyen kalmasın…

Yazan:   Václav Havel

Çeviren:   Ülkü Akbaba & Kemal Boztepe

Yöneten: Cem Uslu

Dramaturg: Ayça Seymen Şimşek

Reji Asistanı: Ayşegül Uraz

Özgün Müzik: Necati Doğa Ebrişim

Makyaj Tasarım: Duygu Yetiş

Dekor, Işık, Kostüm: EKİP

Işık Kumanda: Elif Bilgiç

Ses Kumanda: Ayça Seymen Şimşek

Afiş, Broşür: Duygu Yetiş

Fotoğraf, Video: Erdem Yetiş

Oynayanlar

DR. LEOPOLD KOPRIVA: Cem Uslu

ULI: Murat Engiz

SUSANNA: Ayşegül Uraz

BİRİNCİ WENZEL & BİRİNCİ HERİF: Ertürk Erkek

İKİNCİ WENZEL & İKİNCİ HERİF: Sercan Gülbahar

LUSI: Simel Aksünger

OLBRAM: Halil Babür

MARKETA: Duygu Yetiş

BİLGİ ve REZERVASYON: 0506 393 75 11

http://www.ekiptiyatrosu.com/

http://www.facebook.com/ekiptiyatrosu

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Seda Güney

Yanıtla