(Özge Özberk’in Akşam muhabiri Ateş Korucuoğlu ile yaptığı söyleşiyi yayınlıyoruz.)
‘Sinek Kadar Kocam Olsun Başımda Bulunsun’ adlı oyunla altı yıl aradan sonra tiyatro sahnesine dönen Özge Özberk, ‘Terimizden kan damlayarak çalıştık’ dediği oyununu ve ‘Pis Yedili’ dizisinin çekimlerinde yaşadıklarını anlattı. Minibüste ‘inecek var’ diyemeyecek kadar utangaçken, milyonların beğendiği bir oyuncu haline gelen Özberk, oyunculuğa başlama serüvenini, bu serüvende yaşadıklarını, 2 yaşındaki oğlu Leo’ya olan aşkını ve özel hayatını AKŞAM LIFE okuyucularıyla paylaştı.
-‘Sinek Kadar Kocam Olsun Başımda Bulunsun’ adlı yeni tiyatro oyununuzla büyük beğeni topladınız. Teklif nasıl geldi, hazırlığı nasıl geçti biraz anlatımısınız?
Altı yıl önce BKM oyuncuları dağıldıktan sonra bir daha sahneye çıkma fırsatı bulamamıştım.
Sahne sevgisi içimde hep bir ukde olarak ve bir vicdan azabı olarak kalmıştı. Tiyatro sahnesinin tadını aldınız mı, bir daha kopmanız imkansız bir hal alır. Koptuğunuzda ise vicdan kanırtmasıyla karşı karşıya kalırsınız. Altı senedir de bu rahatsızlık içimde vardı. Bir de dizi işlerine çok girdim. Tiyatroya ayıracak vakit bulamadım açıkçası. Son zamanlarda tiyatroda olmak istediğimi dillendirmeye başlamıştım ki; teklif gelince sevinçten köpürdüm.
Gözüm kapalı kabul ettim. Yani hem dizi hem tiyatro hem de oğluma zaman ayırabildiğim çok değerli bir zaman yaşıyorum bu aralar.
– Yıllarca tiyatrodan ayrı kaldıktan sonra tekrar sahneye çıkmak nasıl bir duyguydu?
Ne kadar sahne tecrübeniz olursa olsun, başlama sesi verildiği andan itibaren parmak uçlarınızda titriyorsunuz. Lafınızı söyleyip yerinize oturduğunuz bir oyun da değil oyunumuz. Normal ezberlerden farklı, zor bir oyun oldu. Çalışırken canımız çıktı. Her defasında inanılmaz bir heyecan yaşıyorum ve bu heyecanı hayatta hiçbir şeye değişmem.
– Tiyatro dışında Show TV’de yayınlanan ‘Pis Yedili’ dizisinde oynuyorsunuz. Dizi çalışmalarınız nasıl gidiyor?
Senaryoyu elime aldığım zaman, ‘Ben bu dizinin neresinde duracağım’ durumum olmuştu. Çünkü hikaye ‘Pis Yedili’ üzerine gelişiyor ama işleyiş ve diyaloglar o kadar güzel ki; sonrasında iyi ki bu işin içindeyim diye düşünmeye başladım.
TİYATROYLA TANIŞANA KADAR ÇOK ÇEKİNGENDİM
– İlk olarak ne zaman oyuncu olmalıyım dediniz?
İlk kez 1994 yılında BKM’de sahneye çıktım. Adım attığım andan itibaren kendimi bir hamur gibi düşündüm ve oyunculuğun her köşesine uyum sağlayabileceğimi hayal ettim. Öncesinde çok büyük bir oyunculuk aşkı yoktu içimde. ‘Üniversite kazanayım da kapağı oraya atayım’ diye düşünüyordum.
– Çok utangaç bir çocuk olduğunuzu biliyoruz.
Ben hep içine kapanık bir kız çocuğuydum. Annemin kolunun altında saklanan, babamın kucağından inmeyen bir kız çocuğu… Otobüste gidip düğmeye basamayacak, hatta minibüste ‘inecek var’ diyemeyecek kadar çekingendim. Herkes bana dönüp bakacak diye ödüm kopardı. Ta ki liseyi bitirip tiyatroyla tanışana kadar…
İŞİNE SAYGI GÖSTERMEYENİ ELEŞTİRİRİM
– Dizi setleri oyuncu yetiştirir mi? Yoksa tiyatro eğitimi almadan olmaz diyenlerden misiniz?
Tiyatroyu dizi ile karşılaştırmak külliyen yalan bir durum. Tiyatronun zorluğuna dizi oyuncuları gelebileceklerse muhakkak denesinler derim. Diziye verilen emeğin kat ve kat fazla olduğu, terinizden kan damladığı tek yer tiyatro sahnesidir. Sonuçta sanatla ilgili hiçbir şey kimsenin tekelinde değil.
– Mesleğiniz ile ilgili olmazsa olmazlarınız var mı?
Çok fazla köşeleri olan biri değilim. Olmazsa olmaz diyebileceğim şey, herkesin işine en az benim kadar saygılı ve ciddi şekilde bakması. İşine saygı göstermeyen oyuncuya da eleştirim olur.
– Dünyalar tatlısı oğlunuz Leo var. Anne-oğul neler yapıyorsunuz?
Bilinçli hamilelik yaşadım ve Leo bir yaşına gelene kadar her şeyimi ona adadım. Hiçbir şekilde iş kabul etmedim. Her anına her dakikasına şahit olmak istedim.