(Bahar Çuhadar’ın Radikal gazetesinde yer alan köşe yazısını yayınlıyoruz.) Kürtçe Tiyatro yapan DestAR Theatre, ‘Disko 5No’lu’da hesabının sorulmasını beklediğimiz sayısız vahşetten birini, ‘Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi’ni getiriyor gözümüzün önüne.
Márquez’in ‘Kırmızı Pazartesi’ romanındaki gibiydi her şey… En son biz duyduk. Gerçekleşeceğini herkesin bildiği bir cinayetti işlenen. Öğrendik. Şimdi de herkesin dilinde olup da adı konulamayan ‘örgüt’ hiç yokmuş, hiç olmamış gibi davranılmakta. Bu sefer de ‘çözülmüş gibi’ yapılan davadaki hükme inanmamız bekleniyor. İnanmayanlarla yola dökülüyoruz.
O esnada başka bir yerde kazılar yapılıyor. Arkeolojik değil. Kemikler aranıyor. 90’larda genç olmuş, 90’larda kaybolmuş, yok olmuş adamların, kadınların kemikleri aranıyor. Kemikler bulunsun istiyoruz, failler bulunsun, ‘örgüt’ açığa çıksın, hesap sorulsun, hakikate kavuşalım istiyoruz. Rahat bir nefes alalım bu topraklarda artık istiyoruz, birileri adına, bir- takım kurumlar adına, devlet adına utanmadan.
* * *
90’larda genç olup şimdi kemikleri arananların ağabeyleri, ablaları, babaları, komşuları geçmişti Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi’nden. Kürtçe tiyatro yapan, Berfin Zenderlioğlu ve Mirza Metin’in başı çektiği DestAR Theatre, iki aydır sahneledikleri ‘Disko 5No’lu’ ile ‘Diyarbakır’ın da hesabını sormamız, hız almamız için ihtiyaç duyacağımız vicdan damarlarımızı açıyor. Daha önce defalarca okudunuz, izlediniz, dinlediniz muhakkak; darbe ertesi, dört yıl boyunca içeride yaşatılan kâbusu. DestAR Theatre ekibi işi bir aşama daha öteye götürüyor. Adına ‘5No’lu vahşeti üzerine bir deneme’ diyerek, yaşananları yer yer belgesel tadındaki bir teatral form içinde, ‘5 No’lu’nun yasak dili’ Kürtçe ile seyirciye hatırlatıyor. “Şimdiye kadar görmediniz, duymadınız, bilip de bilmezden gelmeye çalıştıysanız işte şimdi gösteriyoruz. Tam da böyleydi işte…” der gibi. Cop sokmalar, idrar içirmeler, dışkı yedirmeler, yemek diye sinek yedirmeler, aşağılamalar, köpek Joe’yu ‘komutan’ ilan etmeler, uykuda dahi ‘esas duruşu’ mecbur etmeler… Her biri insan aklının ve hayal gücünün ne kadar vahşileşebileceğinin örneği olan uygulamaları hatırlatıyorlar sahnede. Kişi gerçek olanı izledikçe oyun hissinden kopuyor, sahnelenenin bir tiyatro oyunu olmaktan çıktığını hissediyor ama mühim değil. Yapılan zaten gerçeği olduğu gibi gösterme çabası bir yönüyle. Mirza Metin insanüstü bir çabayla, bizi 5 No’lu Cezaevi’nin karanlık bir köşesini ucundan izlemeye çağırıyor. Seyirciye “Bak bu sefer gözünün önünde oldu her şey” demek ister gibi.
* * *
‘Disko 5No’lu tahmin edileceği üzere Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi ile ilgili yazılmış anı, araştırma, belgeseller ve görüşmelere dayanılarak yazılmış bir metin. Sahnedeki tek oyuncu Mirza Metin bedenini, sesini ve zihnini; örümcek, sinek, fare, köpek, mahkûm ve gardiyan rolleri arasında dolaştırıyor. Örümcek ve sineğin öyküsünün hazırladığı ‘zindan dünyası’, mahkûm-gardiyan-köpek üçlüsünde gerçekle birebir örtüşüyor. Mirza Metin’in bedeni örümcekten sineğe, gardiyandan mahkûma dans edermiş gibi geçiyor. Berfin Zenderlioğlu’nun rejisi, Metin Çelik’in sahne tasarımı, Mirza Metin’in beden kullanımı ve Alev Topal’ın ışık tasarımı birbirinin içine geçmiş. Yerdeki su birikintileri, arkadaki dev örümcek ağı, tavandan sarkıp zeminde kıvrılan kan kırmızı renkteki halat, mahkûm-gardiyan sahnelerini farklılaştıran ve ‘içerinin’ karanlığını sahnede yaratan ışık tasarımı farklı olsaymış Metin’in performansı da eksik kalacakmış. Seyri teknik olarak zorlaştıran tek bir sorun var: Siyah fona yansıtılan Türkçe altyazıların – özellikle gardiyanın ışığında – okunmaz hale gelmesi.
* * *
Mirza Metin diğer karakterlerinde dramatik bir oyunculuk sergilerken, mahkûmda çoğunlukla anlatıcı-oyuncu. İşkenceleri canlandırdığı bu sahnelerde tiyatro duygusundan koparıyor karşıdakini. Politik ama oyunun akışını dağıtma riski de taşıyan bir tercih. Öte yandan ekibin oyunu bir ‘deneme’ olarak adlandırmasının sebeplerinden biri de bu. Bu ‘denemeyi’ herhangi bir oyundan farklı bir yere koyunca, işkence uygulamalarını neredeyse birebir sahnelenmeyi seçmelerine dair kafadaki soru işaretleri de önemsizleşiyor. “Bu vahşet ancak böyle anlatılırdı” dedirtiyor.
Oyunun bir yerinde şöyle diyor mahkum: “Dayê… Xem neke dayê. ji bo tiştên wisa kuştina însanan ehmeqane ye! û ew ehmeqin!…” Türkçe mealiyle; “Üzülme anne. Böyle şeyler yüzünden insan öldürmek aptallıktır ve onlar aptallar.” DestAR Theatre’ın yaptığı bir tür tanık olma çağrısı. Bir anlamda daha fazla aptallık etmeyelim diye…
Disko 5No’lu 26 Ocak Perşembe saat 20.30’da Şermola Performans’ta (İmam Adnan-Nane Sokak, Beyoğlu) izlenebilir.