Yükselen Faşizmin Akıl Dışılığının Son Aşaması ya da Caligula’nın Bir Atı Konsül Yapmasıyla Başlayan Çılgınlıklar Oyunu; Faşizm Mağduru Macar Yazar Gyula Hay’ın “At” Piyesi İstanbul Devlet Tiyatrosu Sahnelerinde…
Savaş Aykılıç
Yazan: Gyula Hay
Çeviren: Özdemir Nutku
Yönetmen: Hakan Boyav
Yönetmen Yrd.: Halil Doğan
Dekor Tasarımı: Sertel Çetinel
Kostüm Tasarımı: Nalan Alaylı
Işık Tasarımı: Serhat Akın
Hareket Düzeni: İhsan Bengier
Asistan: Nuray Çokol
Oyuncular:
İmparator Caligula: Tolga Evren
Konsül Egnatius: Metin Beyen
Komutan Marco: Süleyman Atanısev
Lollia: Özlem Güveli Türker
Meyhaneci Kadın: Zeliha Güney
Valeria Fuficius: Müge Arıcılar
Bankacı Fuficius: Kaya Akarsu
Senatörler: Güneş Hayat, Sevinç Niş, Halil Doğan, Ceyhun Turgut
Ameana: İmer Özgün
Selenyus: Aydın Şentürk
Senatör Kızları, Roma Kızları: Nuray Çokol, İpek Şen, Eylül Ezgi Yılmaz
Toytonlar: Tuncay Koçal, Zekeriya Karakaş, Ali Murat Altınmeşe, Berkan Bulut
Eria: Dilek Demir
Roma Erkekleri: Özcan Akgöz, Berkay Tulumbacı, Salih Şimşek
Konu: (DT. İnternet Sitesinden)
Tarihin gelmiş geçmiş en baskıcı ve en çılgın tiranı Roma İmparatoru Caligula, bir atı konsül yapar. Halk Caligula’nın kararını sorgulamaya cesaret edemediği gibi, bir de ortalığı at modası kasıp kavurur.
Bu oyun, Caligula’nın halkın iyiliğini hiçe sayarak sadece kendi erkine güvenerek keyfi olarak atadığı konsül at üzerinden bütün zamanların iktidarları için yazılmış müthiş bir komedi.
Diktatörlerden Çok Çekmiş Bir Yazar Olarak Gyula Hay
1933 yılında Hitler’in başa gelmesiyle Almanya’yı terk eden Hay, önce Prag’a ve Viyana’ya (2. Dünya) Savaş(ın)dan sonra da asıl ülkesi Macaristan’a döner. 1956 yılında da başı bu sefer bir başka diktatörle; Stalin ile derde girer ve Sovyet tanklarına karşı direnişçilerle birlikte olur, kısa bir süre sonra tutuklanarak altı yıl hapis cezası alır. At oyununu 1964 yılında yazar…
Baskı ve Dayatmacılığın (Faşizmin) Neden Olduğu Akıl Dışılığının (İrrasyonelizmin) Olağanüstü Bir Simgesi ve Dışavurumu Olarak Grotesk ve Absürd “At” Oyunu ve “Odunu Aday Göstersem Seçilir” Diyen Diktatör Zihniyetinin Kara Komedisi
Tarihten “tanrıların hastalığı” olan sara hastası olan, çılgınlıkları ve gaddarlıklarıyla ünlü Caligula; bu oyunda, tam da sanatın estetize eden soyutlamacılığı ve tiyatronun en acı olayları bile eğlenceli sunma oyunsuluk biçemi içersinde, oldukça light/yumuşak bir yorumla karşımıza çıkıyor…
O ve toytonların (herhalde bunlar konsüllerin önünden yürüyen ve ellerinde baltalar -yani “faşistler” ki faşizm kökü buradan gelir- senatörleri koruyan güvenlikçiler olmalı…) komutanı Marco, kılık değiştirerek geceleri Roma eğlencelerine akarlar…
Gündüz imparator/diktatör gece eğlenen ve oynayan sıradan Romalı bir insan olan çift kişilikli Caligula’nın en büyük tutkusu kumardır. (Bütün diktatörlerin öyle değil midir; hiçbir diktatörün sürekli ve hep kazandığı vaki olmadığı gibi kaybettiklerinde de asıl kaybeden onları iktidara getiren halklarıdır her zaman .)
Selenyus ve Caligula işte böyle bir kumarda karşılaşırlar… Selenyus kumarda her şeyini kaybedince en son olarak eşi benzeri olmayan atını ortaya koyar… Caligula bu atı görünce adeta büyülenir zar atışını kaybettiği halde atı “devletleştirerek ona el koyar” ve atı Roma senatörü/konsülü ilan eder. Selenyus’u da sarayında bu ata bakıcı yapar.
Bir atın senatör ilan edilişindeki akıl dışılık ve saçmalık Caligula’nın ve çevresinin bu andan itibaren kartopu gibi büyüyecek olan rezaletlerin de başlangıcıdır. Bu andan itibaren Roma İmparatorluğu’nun (ve onun üzerinden cümle diktatörlerin) nasıl yozlaşarak battığının sırlarına tanık oluruz…
Çevrelerinde dönen saray entrikalarına karşın oyundaki kirlenmemiş tek değer belki de at’ın asıl sahibi ve şimdi de zorla bakıcısı olan Selenyus ile bir Banker kızı olan Ameana’nın aşkıdır… Ne ki bu aşk da, Ameana’nın annesi ve babasının yükselen trend at modasına uymaya zorlamalarıyla ve (senatör atın arabası olmak adına) kızlarını zorla senatör at ile evlendirilmeye çalışılmasıyla tehlikeye girer…
Neyse ki yazarımız finalde oyununu “Diktatör” filminde Charlie Chaplin gibi umutlu bitirir ve ava gidenin avlanmasıyla; at kılığına girerek güzeller güzeli Ameana ile yatağa girmeye çalışan Caligula’ya Selenyus ve halk tarafından yakalanarak bir güzel oyun oynanır!
Ne ki tam oyun bitti zannederken seyirciyi yeni bir sürpriz beklemektedir… “Toplumlar layık oldukları şekilde yönetilirler” sözüne uygun olarak “atlar da sahibine göre kişnerler” …
“Caligula nasıl ki Roma İmparatorluğu’nun baskı rejiminin; faşizminin ve dejenerasyonunun bir sonucu ve ürünü idiyse; her çağın ve dönemin yeni güncel versiyonları olan çağdaş diktatörler de halkların her an kapısını çalabilir …” der gibidir çılgın final dansında (!) Gyula Hay.
Oyunculuklar
Tolga Evren’i (Caligula ) ve Aydın Şentürk’ü (Selenyus) geçen sezon “Karanlık İşler” oyunundan anımsıyoruz. Tolga Evren’in sahnede çizdiği çaylak kumarbaz Terry ile Aydın Şentürk’ün canlandırdığı çapkın Garry rolü dün izlemişiz gibi henüz gözlerimizin önünde…
Bir kıyaslama yapmak gerekirse bu söz konusu oyunda Aydın Şentürk’ün (“Bazıları Sıcak Sever” benzeri bir trükle) mafyadan saklanmak için girdiği kadın kılığı kompozisyonu ile Tolga Evren’den bir adım önde idi.
“At” oyununda ise tam tersi; bu kez de -diyebilirim ki açık ara ile- Tolga Evren önde. Öyle sanıyorum ki bu Caligula yorumu çok konuşulacak ve çok beğenilecek. Hiç kuşku yok ki Geleneksel Tiyatromuzda Karagöz, Kavuklu, İbiş ne ise; yani oyunun komiği kimse; bu oyunda da Caligula rolü o…
Boyu bozu ve kaslı bedeni ile çizdiği komik diktatör tiplemesi, sesini kullanmadaki ustalığı, çift kişiliği arasında ani gidiş gelişlerindeki değişim performansı ve rolü yorumlamaktaki becerisi ile Tolga Evren diyebilirim ki oyunun en iyisi… Onu sahnede izlemek gerçekten zevkli ve keyifli…
Diğer bütün oyuncular tam bir kolektif oyunculuğa ve başarıya imza atmışlar… Bazıları emekli de olan ustalar ile yeni mezun gençler arasında uyumlu bir ortak çalışma ve denge kurulmuş.
Konsül Egnatius rolü ile Metin Beyen sanatının ustalık döneminin keyfini sürüyor. Karısını İmparatora peşkeş çekmeyi bir şeref sayan dalkavuk komutan Marco tiplemesi ile Süleyman Atanısev göz dolduruyor. Marco’nun karısı Lolia rolündeki Özlem Güveli Türker de Caligula’nın açgözlü ve hırslı metres tiplemesiyle “ben buradayım diyor”…
Meyhaneci Kadın’da Zeliha Güney, ustalığını ve sahne rahatlığını konuşturuyor. Valaria Fuficius’ta Müge Arıcılar, çocuğunun evliliği üzerinden para pul ve mal mülk bekleyen, bu uğurda fırıldak gibi rüzgâr nereden eserse o yöne dönen fırsatçı ve çıkarcı gelin anası tiplemesi ile rolünün hakkını veriyor.
Bankacı Fuficius tiplemesi ile Kaya Akarsu ise oyunun ağır toplarından; oyunun korobaşı gibi girdiği sahnelerde sesi ve bedeni ile halk korosunu o yönetiyor adeta. Sorgusuz sualsiz, salt çıkarı için atlaşmayı ve at modasına girmeyi büyük bir istek ve azimle savunan bilinçsiz sermaye sınıfı tiplemesi ve oyunculuğu ile sahnede adeta devleşiyor…
Senatörlerde Güneş Hayat, Sevinç Niş ve Ceyhun Turgut ustalıklarını konuşturuyorlar.
Ameana’ya gelince… İmer Özgün, oyunun sürprizi oldu benim için… Konsül At ile kendisini evlendirmek isteyen ailesi ile Selenyus’a olan aşkı arasında kalan ve bu yüzden de bocalayan; ailesine bağlılıkla özgür iradesi arasında gidip geldiği için zorlanan genç kız rolüyle başarıda Caligula ve Selenyus’un hemen arkasından geliyor…
Diyebilirim ki oyunun -bu at çılgınlığını kanıksamak yerine yadırgayarak- tek normal insanı o ve o bu hali ile gerçeği ve geleceği öngören ve bilen ama yine de kimseyi inandıramayan (Kassandra gibi) aydının dramını canlandırıyor gibidir…
Senatör ve Roma Kızları rolleri ile Nuray Çokol, İpek Şen, Eylül Ezgi Yılmaz gençlik ve güzelliklerinin yanı sıra enerjileri ile de sahneleri dolduruyorlar. Eria’da Dilek Demir, Roma Erkekleri’nde Özcan Akgöz, Berkay Tulumbacı, Salih Şimşek de performansları ile dikkat çekiyor ve Roma halkını olanca değişkenliği ile yansıtıyorlar.
Reji ve Diğer Tasarımlar
Yönetmen Hakan Boyav (kimi atmaya kıyamadığı benzer anlam tekrarları olan replikler ve sahneler ile sahne geçişlerindeki sünmeler ile birinci perdenin komedi ritmi ve temposu altında seyreden ağır ilerleyişi dışında) olağanüstü bir işe imza atmış.
Yazarın -her çağ ve dönem için yeniden güncellenebilecek- evrensel ve açık temalarını seyircinin yargısına ve düş gücüne bırakan bir anlayış tercih etmiş. Ki başımızın üstünde yeri var. Biz de yazımızı onun bu yorumu ile sınırlayacağız ve çok istesek de oyunun ülkemizdeki karşılıkları, güncellikleri ve benzerlikleri üzerinde hiç durmayacağız…
Böylesi kalabalık kadrolu oyunların / oyunculukların akordunu yapmak hiç de kolay olmasa gerek. Zaman zaman uyarlamalara varan güzel güncel esprilerin ve dozunda ve güncel göndermelerin de ona ait olduğunu sanıyorum…Neticede “iyi metin”,”iyi rejisör” ve “iyi kadro” dan oluşan üç birlik kuralı burada da iyi iş görmüş…
Seyir keyfi ve zevki üst sınırlarda, seyirciyi çılgınca eğlendirirken bir yandan da bir anda güldüğü şeye yabancılaştırarak düşündürten, zavallı gelen geçen asker sivil diktatörlerin ezdiği ve yıprattığı yalnız ve güzel ülkemle ilgili göndermeleri, çağrışımları ve benzerlikleri bulurken çok da eğlendiren yorumuyla Hakan Boyav’ı kutluyoruz.
Özdemir Nutku, olağanüstü güzel bir sahne dili ile çevirmiş oyunu Türkçeye.
Dekor Tasarım’da Sertel Çetiner yalın ama çağrışımlı, merdivenli ve iki katlı bir saray dekoru ile sade ama işlevsel bir başarıya imza atmış.
Kostüm Tasarımındaki dönem, ayrıntılara ve inceliklere verilen önem ile Nalan Alaylı, her biri Roma fresklerinden fırlamış hissi veren ve sahnede uçuşan kostümleriyle büyük bir alkışı hak ediyor.
Dekoru, kostümleri ve oyuncuları bütünleyen, aydınlatan ve bazı sahnelerde parlatan bazılarında duruma göre alacakaranlık bir atmosferi başarıyla veren Serhat Akın’ın Işık Tasarımı da hem etkileyici hem de ustaca. Özellikle sahnede hiç görünmeyen senatör at ; İnkitatus’un ışık oyunu ile verilmesi ; hem çok çarpıcı hem de seyircinin zihninde yaratmasına izin veren tasarımı ile güzel ve anlamlı bir buluştu.
Hareket Düzeni’ndeki tırmanan faşizmin ve anlamsızlığın çılgınlığını ve saçmalığını vermede görsel bir şölene dönüştüren İhsan Bengier’in de diğer tasarımcılar gibi yönetmenin reji yorumuna çok şey kattığını ve oyunun değerini daha da yükselttiğine inanıyorum.
Emeği geçen herkesi kutluyor, seyircilerimizi de zamanın ruhunu yakalamış bu güzel ve eğlenceli oyunu at’layıp izlemeye çağırıyorum…
3 yorum
Facia…
iyiki yorumları dikkate alıp gitmemezlik yapmamışım..çok beğendim..at’layıp gidin..
Her devlet tiyatrosu bileti almadan önce tedirgin ve ürkek olmamın başlıca sebebi yukarıdaki bahsi geçen oyundur. Bu oyuna giden bir insan hayatının 3 saatini çöpe atmış olur. Berbat ötesi…