Nedim Saban
Bugün bayram, çocuklar erken kalkar mı, yoksa daha çok uyumak için bahane mi bulur bilemem. Türkiye, çocuk olmanın zor olduğu bir ülke çünkü. Bugünü çocuk olarak kutlamak ise daha da zor.
Daha geçtiğimiz hafta 13 yaşında bir kıza tecavüz edip, ceza indirimi alan muhtar, kaymakamlıktaki yazı işleri müdürü, devlet bankası veznedarı, ziraat odası başkanı, imarette hayır işleri sorumlularının yaşadığı bir ülkede çocuklar nasıl bayram edebilir ki? 29 Ekim’de de ‘hassasiyet’ yüzünden bayram kutlamalarına izin verilmemişken, ertesi hafta çocuk istismarı konusunda en ufak bir ‘hassasiyet’ duyulmamışken hangi çocuk ve hangi veli gerçekten bayram kutlayabilir?
Çocuklar, Cumhuriyet’in kurulduğu gün erken kalkmadıkları gibi, bu bayramda da erken kalkma ihtiyacı duymayacak, büyükleriyle bayramlaşmayacak. Zaten yüz binlerce ‘büyük’, bayram tatili nedeniyle kaçmış, gitmiş; şehri, memleketi terk etmiş, çocukların bugün çaldıkları kapılardan boş dönme olasılıkları pek yüksek!
Bartın’da Milli Eğitim Müdürü, çocukların tiyatroya ‘eğitim öğretimi aksatmamaları’ koşuluyla okul saatleri dışında izin vermiş sadece. Bu da çocukların tiyatro izlemelerinin önünü neredeyse sonsuza kadar tıkamak demek. Oysa bizim çocukluğumuzda sırf büyüklerle bayramlaşmak değil, tiyatroya gitmek de bayramdı. Bugün bayram ama ödenekli tiyatrolar bile ‘bayram dolayısıyla kapalı’!
Oysa şimdi hasta yatağında yatan Nejat Uygur’u izleyerek ne çok bayram kutlamıştım çocukluğumda. Gazanfer Özcan’lar, Feridun Karakaya’lar ile neşelenerek geçirdiğim güzel bayram matineleri, okulda hep beraber ‘Topkapı Müzesi’ni gezdiğimiz gibi, Yıldız Kenter’in ‘Ben Anadolu’sunu izlemek de bayram sevinçlerimizin arasındaydı.
Şimdi, eğitimi aksatır gerekçesiyle, “okul saatlerinde tiyatroya gitmek yasak”! Feridun Karakaya’yı anımsamak için onun adının yaşatıldığı sahnenin bile tabelasının söküldüğü günlerde kutlanan buruk bir bayram bu. Sadece tiyatrocular, tiyatro severler için değil yazarlar, çizerler, onların okurları için de kederli.
“Bugün bana bayram değil ya da ben bu bayramı sevmiyorum” diyenler de çıkacak mutlaka! Sokakta derisi yüzülmüş zavallı hayvancıkların gerçekleriyle o gün yüzleşmek istemeyen kişiler bunlar. Ama nedense yalnızca o gün ve en çok sosyal medyada kahramanlık taslarlar! Aslında, bıçak kemiğe dayandığı zaman, kendilerini sağa sola ‘hassas’ göstermek isterler.
İstanbul’da et lokantaları deli gibi artıyor, et yemek tüm dünyada düşen trendler arasındayken, bizdeki et lokantalarının fiyatları Boğaz’daki denize nazır balıkçılarla yarışıyor.
“Bugün benim için bayram değil, sokağa bile çıkmaya tahammülüm yok” diyenlerin bir bölümü bu et lokantalarına takılıp hava atanlar, belki fiyakalı deri ceket giyenler, soğuk kış günlerinde kürklerine sarılanlardan başkası değil.
Hayatını vegan ya da vejetaryen olarak mı yaşıyorsun da kurban bayrama karşı çıkıyorsun? Cumhuriyet için ne yaptın ki, 29 Ekim’de törenler iptal edilince konuşma hakkını buluyorsun? “Ablan kurban olsun sana” diyenlere alkış tutar, “kurban olayım bana bunu yapma” sözünü ağzından düşürmezsin, ama kurban bayramına karşı çıkarsın. Çocuklar istismara uğrarken, gözünü kapatır, saygın görevine rağmen tecavüz çetelerinin içinde yer alırsın, ondan sonra bayram için kapını çalan çocukları sever, onlara öğütler verirsin.
Bugün bayram…
Sadece İstanbul’da değil, Van’da da bayram…
Sadece senin evinde değil, cezaevinde de bayram…
Tutuklu 65 gazeteci ile dünya birincisi olan bir ülkenin bayramı! Üstelik yazının, suç ile ilişkilendirildiği, daha basıma bile girmemiş kitapların ‘kurban edildiği’ bir bayram.
Bu akşam en çok rating toplayan haberlerin başında ipinden kurtularak mahalleye dehşet saçan boğalar, kesim sırasında ‘ehil ellere düşmedikleri için’ acı içinde ölen zavallı yaratıklar yer alacak. Ne acı değil mi? Bu haberleri izlerken celladın bile ‘bilgilisini’ arar, özler olacağız.
Tıpkı ‘ehil eller’ tarafından yapılmadığı için depremde çöken binalar, malzemeden çalan müteahhitlerin yüzünden göçük altında kalan, kurban edilen insanları ağlayarak izlediğimiz gibi, Türkiye’de iş bilmezlerin her alanda ruhumuzda açtıkları derin yaraları ‘uzaktan’ izleyeceğiz.
“Bütün bunların suçlusu ben değilim, ben bayram yazısı okumak istiyorum” diyorsan, kandırma kendini, suçlusun. ‘Kurban etmeye göz yummak’ suç olduğu gibi, ‘kurban olurum psikolojisiyle susmak’ da suç! Hele hele kurban olma psikolojisine kapılıp, ‘cellatlara söz geçirememek’ daha da büyük suç!
Madem bugün tiyatrolar kapalı, tiyatroya gitme fırsatımız yok, hiç değilse Yunan trajedilerini tarayarak anlamaya çalışalım kurban psikolojisini. Ne olur bu akşam Darülaceze’deki sahte bayramlaşma görüntüleri yanıltmasın bizi. Yediden yetmişe herkesin ‘sağlıklı düşünüp, sağlıklı karar vererek’ kutladığı bayramları yaşayabilmemiz için, ‘kurban’ psikolojisini üzerimizden atıp; Ermenisi, Yahudisi, Kürdü, Çerkezi, Rumu, kadınının çocuğunun ortak sevinçler yaşadığı bayramlar için bir fırsat olarak görelim bugünü… Bu bayramda, hep birlikte daha ‘gerçek’ bayramlar yaşamak için hiç değilse bayramlık bir adım atalım…