Savaşta Önce Gerçekler Ölür

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Metin Boran

Yukarıdaki başlık 2. Dünya Savaşı’nda Alman askerlere karşı tankçı subay olarak görev yapan Amerikalı General George S. Patton’a ait. General Patton bu sözleri hangi durum karşısında söyledi ya da hangi olayın başlangıcı ve ya sonucu, onu böyle bir cümle kurmaya zorladı bilinmez ama Generalin sözleri bugünün savaşlarında da bir gerçeğin altını çiziyor.

Tıpkı emperyalist Amerikan yönetiminin Irak’a dair sahte gözlemci raporu, yalan ve tehditle uluslararası güçleri de yanına alarak Saddam yönetimindeki Irak’ı işgal ettiği süreçte olduğu gibi. İşgal sürecinde de yalan baskın çıkmış ve gerçekler toprağın altına sürülmüş ve işgal, kurgusal gerekçelerle özellikle dünya medyaları maniple edilerek meşru gösterilmişti. İşgal ile demokrasi ve özgürlük getirecekleri mavallarına önce kendi askerlerini inandırdılar sonra da dünyada ne kadar şapşal kaldıysa onları.

Bu işgal sürecinde yaşanılan bir olay etkileyici olduğu kadar düşündürücü bir ‘yaşantı parçası’ olarak Picasso’nun trajik bir tablosu gibi seyircinin karşısına çıkarılıyor duyarlı bir topluluk izlenimi veren Tiyatro Myth’in çalışanları tarafından.

Tiyatro Myth, kuruluşunun ikinci yılında Gökhan Eraslan ve Neslihan İpek’in birlikte yazdıkları işgal, savaş ve direniş sorunsalını tartışmaya açan ‘Korku İmparatorluğu’ adlı tek perdelik oyunun gösterimlerine devam ediyor. Yönetmenliğini Gökhan Eraslan’nın yaptığı üç temel karakterin yer aldığı oyunun dramaturjisini Zeynep Kaçar, müziklerini ise Ulaş Özdemir yapıyor.

Korku İmparatorluğu, Amerika’nın Irak’ı işgal etmesi üzerine çıkan iç savaş ve direniş olaylarından esinlenerek yazılmış güncel bir metin. Korku İmparatorluğu işgalin onuncu yılında, bir anlamda unutmaya karşı sahnede atılmış çığlık ve aynı zamanda da bellek tazelemesi için yakın tarihe ve güncele tutulan bir prizma niteliğinde.

İç savaş ortamında yaşamları cehenneme dönen bir ailenin yaşadığı trajedinin yanına Yazarlar Eraslan ve İpek, terhisine bir gün kala birliği pusuya düşürülen ve asker arkadaşlarını yitiren bir militerin yaşadığı iç çatışma ve dramla savaş belasının vardığı boyutlar nesnel bir gözle seyircinin karşısına çıkarılıyor. Yazarlar, işgal sürecini, yaşanılanlar bağlamında tam ortasından zulüm ederek ‘yalanı yaşayan ile masumiyetini kanıtlamaya çabasında ‘gerçeği arayan’ın çatışması üzerinden anlatıyorlar. Bir tarafta özgürlük vaadiyle işgale ikna edilmiş bir militer, diğer yanda 7 yaşındaki çocukları öldürülmüş ve işgalin korkunç yüzü ile karşılaşmış, gerçeğin peşinde zulme uğrayan sıradan bir karı koca.

Oyunda direnişçilerin isim ve adreslerini söyletmek için işgal askerleri tarafından gözaltına alınan bir adam ve karısının kendilerini işkence ile sorgulayan askerin ihanet, masumiyet, işgal, özgürlük ve demokrasi konularında tartışmaları ve kendi haklılıklarını ortaya koyma çabaları anlatılıyor.

Oyunun dramaturji yorumunda Zeynep Kaçar ‘savaş sorunsalı’nı taraf gözetmeden insanlığın en ‘utanç hali’ olarak yorumlamış ancak yönetmenin sahne uygulaması görsel yorum olarak klasik bir anlatımla sınırlı kalıyor. Karakterlerin toplumsal ve psikolojik derinlikleri yeterince açığa çıkarılamıyor. İşgal sürecinde kendisi ve eylemleri ile yüzleşen, ülkesindeki ailesini özleyen ve bir anlamda yaptıkları ile pişmanlık noktasına gelen ve sonunda intihar eden işgalci bir askeri yorumlayan Coşku Cem Akkaya, yaşadığı paradoksu bütünlüklü olarak aktarmakta zorlanıyor. Bir oğlu öldürülmüş diğeri şantaj için tutuklanmış adam rolünde izlediğimiz Barış Çakmak içinde bulunduğu durumu yansılarken ‘haklı ve masum’ duygusunu yeterince içselleştiremediği görülüyor. Kadın rolü ile izlediğimiz ve daha çok bir anne duygusu ile hareket eden ve sahnede suçsuzluk psikolojisi ile kendini konumlandıran Özlem Menligil, yaşadığı sürecin sertliğini fark ettirmek için sesi ve tavırları ile daha samimi bir portre ortaya koyuyor. Savaşın ve direnişin tarafları olarak üç oyuncunun anlatımı güçlendirmek ve yaşadıkları bireysel ve toplumsal tahribatı daha fazla öne çıkaran ve etkili kılmak için içten bir çaba sarf ettikleri görülüyor.

Tiyatro Myth, Korku İmparatorluğu ile güncel bir sorunu tüm çarpıklığı ve acımasızlığı ile sahneye getirirken gerçeği tüm çıplaklığı ile ortaya koymayı hedefleyen bir yorum denemesi yapıyor. Henüz yeni bir topluluk olan Tiyatro Myth ileriye dönük çalışmalarında toplumsal sorumluluğu öne çıkaran ve yaşanılanları sorgulayan işler yapacağının ipuçlarını veriyor.

Evet, ‘Savaşta önce gerçekler ölüyor’ sonra… Sonra çocuklar, kadınlar, erkekler, hayvanlar, tarih, doğa ve kültürel değerler ve tüm insanlık. Başarılar Tiyatro Myth.

Korku İmparatorluğu 7 Ekimde Kumbaracı50 sahnesinde izlenebilir.

Evrensel

 

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Metin Boran

Yanıtla