Ömer F. Kurhan
Hakkari Çukurca’da onlarca genç insanımızın hayatına mal olan, belki bir o kadarının sakat kalmasına neden olan çatışmayla tiyatro ve sanat camiasının nasıl bir ilişki kurduğu ele alınmayı hak eden bir konu.
Yaşanan bir “şok” var. Yaşanan şokun ardından, hali hazırda devam eden kapsamlı kara ve hava operasyonları var. Medyada verilen haberlere itibar edilecek olursa, Cumhurbaşkanı Gül’ün “intikam” vaadi gerçekleşiyor ve karşılık “misliyle” veriliyor. Hürriyet’in verdiği son habere göre, “49 terörist öldürüldü.” Yani toprağa düşen genç bedenlerin sayısı katlanarak artıyor.
Ayrıca, memleketimizin değişik bölgelerinde, kurt işaretleri eşliğinde militarist kitle gösterileri düzenleniyor. BDP ve kimliklerini örtbas etmeyen Kürtler tehdit ediliyor, kuşatma altına alınıyor. Elazığ gibi illerimizde, etnik boğazlaşmanın sınırlarında dolaşan karşılaşmalar yaşanıyor.
Sanat camiasının yaşanan olaylar karşısında nasıl bir ruh hali içinde olduğuna dair verilerin adresi TWITTER olmuş durumda. TWITTER ortaya çıkalı, medyanın işi çok kolaylaştı: Sanatçılar, ülke gündemini işgal eden ve şok yaratan olaylarla ilgili duygu ve düşüncelerini TWITTER üzerinden dolaşıma sokuyor, medya da bunları “haber” yapıyor.
Türkiye’de yaşanan savaşın nasıl barışa doğru evrim geçirebileceği konusunda seçenekler aslında belli:
1. “Ne mutlu Türküm diyene!” hedefinden taviz verilmeden, bir terör örgütü olan PKK ve uzantıları ezilmeli, Kürtlerin Türkleştirilmesi için kapsamlı sosyal, ekonomik ve kültürel tedbirler alınmalı.
2. Kürtlere Türkleşme dayatması yapılmamalı, kardeş kavim ya da halk olarak kültürel hakları tanınmalı, bir terör örgütü olan PKK ise yalnızlaştırılmalı, marjinalleştirilmeli ve nihayetinde yok edilmeli.
3. Kürtlerin demokratik taleplerini ciddiye alan reformlar yapılırken, eş zamanlı olarak PKK nasıl silah bırakır ve yasal siyaset düzlemine çekilir? sorularının da yanıt bulacağı bir müzakere ya da görüşme süreci örgütlenmeli.
Devlet aklı 1990-2000 arasında birinci seçenekte karar kılmıştı. 2000-2010 dönemi devlet içi kafa karışıklığın yaşandığı bir dönemdi. 2010-… döneminde ise, devlet aklı ikinci seçenek üzerinden bir çözüm üretmeye çalışıyor. Yani “dağda şahin, ovada güvercin” konsepti deneniyor.
Peki, sanat camiasında üretilen seçenekler hangileri?
Hâkim seçeneğin ne olduğu belli: Bu işi çözse çözse Godot çözer. Meselenin çözümü bir kez Godot’ya havale edildikten sonra desteklenen seçenekler ise, yukarda özetini verdiğim üç seçenekten başkası değil. Hangisi hangi oranda destekleniyor biraz muamma. Özellikle üçüncü seçeneği dillendirmek, soluğu KCK tutuklularının yanında almak gibi bir tehlikeye işaret ediyor.
Bu arada, Türkiye’nin her zaman beklenen şiddetli depremlerinden birisi Van’ı vurmuş durumda. Bu yazı yazılırken ölü ve yaralı sayısı hakkında henüz kesin bilgiler gelmemişti. Bir noktadan emin olabiliriz: Devletimizin sosyal olmak gibi bir derdi yok. İnsani olarak ağır bir fatura ödediğimiz, hatta resmi yolsuzluklara konu olan 1999 Kocaeli depreminden beri, insan hayatını korumaya dönük ciddi bir çalışma yapılmadığını Van depremi bir kez daha gösterdi.
Savaş dururken, uygarlığın high-tech nimetleri niçin insan hayatını korumak için seferber edilmiş olsun ki? Ayrıca Van depremi, bir türlü PKK terörüne destek vermekten vazgeçmeyen, ısrarla genç evlatlarını dağlara yollayan Kürt halkına Allah’ın verdiği bir ceza olarak da yorumlanamaz mı? Böylece, Türkiye’nin batısında Türk-İslam sentezi tabanlı “şehitler ölmez, vatan bölünmez” infialinin katarsis arayışları bir miktar tatmin edilmiş olamaz mı?
Savaşa değil de barışa yatırım yapma aczine düşmüş bir toplum görüntüsü çizdiğimiz kesin. Sanat camiasının bu tablodaki yeri hiç de aykırı değil. Bu tespiti yaptıktan sonra iki yıl önce çarpıcı bir çıkış yapan Barış İçin Sanat Girişimi’nin kısa tarihini değerlendirmenin ve yolunda gitmeyen nedir sorusuna bir açıklama getirmenin zamanı geldi, geçiyor diye düşünüyorum. Önümüzü daha iyi görmeye çalışmakta fayda var.
Daha önce “Barış İçin Sanat” adlı yazımda bu konuyu ele almıştım. Okunduğunu biliyorum, ama barışma aczinin sanat camiasına hakimiyeti hakkında suskunluk pek bozulmadı. Madem öyle, konuyu bizzat araştırmaktan başka çare yok.