Bilge Serdar
Bu yazı İDANS kapsamındaki Kritik Çaba dans ve performans yazarlığı kapasite geliştirme programı kapsamında yazılmış ve İDANS’ın blogunda da yayınlanmıştır.
Dansçı, koreograf ve aynı zamanda bir eğitmen olan Ayşe Orhon, 8 ve 9 Ekim tarihlerinde iDANS kapsamında Çok adlı gösteriyle seyircisiyle buluştu. “Bir beden kaç farklı bedeni kendi üzerinde taşıyabilir?” sorusundan yola çıkarak hazırlanan performans İstanbul’da farklı alanlarda çalışan dansçı, koreograf ve görsel sanatçıların yaratım sürecine katılımlarıyla oluşturulmuş. Ayşe Orhon performansta bir anlatıcı olarak görev alıyor ve bize performans esnasında yaratım sürecini aktarıyor. Ancak bu aktarım sözel bir anlatı niteliğini taşımıyor. Orhon, birlikte çalıştığı sanatçılarla paylaşımlarını ve her bir sanatçıdan aldığı enerjiyi, bedeni yoluyla bize aktarıyor.
Aslında performansa dair buraya kadar anlatılanlar oyun öncesi dağıtılan broşürlerde de yazan ve seyirciye vaat edilenler. Performans bu vaatleri yerine getirmede oldukça başarılı. Ancak performansın tek başarısı bir bedenin birden fazla bedeni başarıyla deneyimlemesi ve birden fazla sanatçıyı sahne üzerinde alışık olmadığımız biçimde sahne üzerine taşıması değil. Performansın asıl dikkat çeken yanı broşürde vaat edilenlerin dışında seyircinin gerçekle gerçek olmayan arasında bocalamasını sağlayan ve seyircinin beklentisini performansın bir parçası haline getiren zekice kurgusu.
Gösteri Orhon’un sahnedeki kısa solo performansıyla açılıyor. Solonun hemen ardından seyircileri selamlayan Orhon gösteriyle ve yaratım süreciyle ilgili seyircilere bilgi vermeye başlıyor. Gösteri henüz başında kesintiye uğratılsa da buraya kadar her şey normal seyir sürecinin bir parçası gibi görünüyor. Ancak ilerleyen dakikalarda Orhon’un daha da sıkça ve farklı yöntemlerle kesintiye uğrattığı gösteri seyirciye farklı bir deneyim sunacağının sinyallerini daha baştan veriyor. Örneğin Orhon gösteri esnasında bir sanatçıyı telefonla arayıp ulaşamıyor ya da seyirciler arasında yer alan iki sanatçıyla o anda doğaçlama gerçekleştiği hissi veren bir diyalog geliştiriyor ve aniden henüz diyalog sonlanmamışken bedensel devinimine geçiyor. Ya da gösterinin başında seyirciyle kurduğu uzak ev sahibi ilişkisi yerini, onlara dokunacak, yanlarına oturacak sandalyesini devirecek kadar yakın bir ilişkiye bırakıyor. Tüm bunlar seyirciyle gösteri arasındaki mesafenin sürekli değişmesine ve seyircinin performansla oluşan mesafede kendine güvenli bir yer edinememesine sebep oluyor. İzleyici o anda gerçekleşenin ne derece kurgunun bir parçası olduğunda karasız kalırken bir yandan da en başta vaat edilen farklı bedenleri tek bir bedende yakalamaya çalışıyor. Ancak performansın en can alıcı noktası seyirciyi tamamen gösterinin bir parçası yapan, merakını ve beklentisini körükleyen finali oluyor. Seyirciyi yer değiştirmeye ikna eden Orhon, tüm seyirciler kırmızı çizginin ötesine geçince bir hikâye anlatmaya başlıyor. Bu hikaye seyircileri beklenti içine sokan ancak onları kandıran bir hokkabazın hikâyesi. Ve hikaye bittiğinde kırmızı çizginin ötesine neden geçtiğimizi kavramaya çalışan biz seyirciler hokkabazın kandırdığı seyircilere dönüşüyoruz birden, Orhon’un geldiğimiz için teşekkür eden sözlerinin ardından.
Ayşe Orhon’un Çok’u baştaki tek bir bedenin farklı bedenleri üzerinde taşıma iddiasını yerine getiren, seyircisini performans boyunca şaşırtan beklentisiyle oynayan ve onu gerçek ve kurgu arasında bir yerde askıda bırakan bir performans. Tüm bu özellikleriyle de broşüründeki eğlenceli ve zekice olma iddiasını yerine getiriyor hem de seyirci de tekrar izleme hatta yeniden deneyimleme isteği uyandırarak.